27 Mart 2012

Dünya Tiyatrolar Günü Ellinci Kez Kutlanıyor!

Tiyatro, öteki sanatlar gibi, dinsel törenlerden doğmuş, insanlık tarihi boyunca his ve fikirleri azami düzeyde teşhir etme imkânı veren bir sanat türüdür.

 

 

Tiyatro, öteki sanatlar gibi, dinsel törenlerden doğmuş, insanlık tarihi boyunca his ve fikirleri azami düzeyde teşhir etme imkânı veren bir sanat türüdür. Paleolitik çağa ait mağara resimlerinde kılık değiştirmiş, ekseriyetle ellerine ve yüzlerine hayvan postu geçirmiş insanların ritmik hareketler yaptığını görürüz, bunlar tiyatronun ilk örneği olarak kabul edilmiştir. O günden bugüne insanlar başkalaşarak kendilerini bulmaya çalışmışlardır. Kendinden yola çıkarak ötekini anlamanın en kadim yoludur tiyatro.

Şarap ve bereket tanrısı Dionysos’u kutsamak için düzenlenen şenliklerle birlikte tiyatro dinsel normlarla değil, estetik ölçütlerle değerlendirilen bir yapı kazanır Antik Çağ döneminde. Hiyerarşik evreni bir bütün olarak temsil etmesi, ahlaki ve siyasi bir mesaj iletmesi amacıyla efsane ve mitleri  işleyen tragedyalar Sophokles ve Euripides tarafından geliştirildi. Komedya ise daha sonra İ. Ö. 486’da Atina’da kış şenlikleri için tertiplenen yarışmalarla yaygınlaşmıştır. Eski tiyatronun şüphesiz en önemli niteliği kamusallaşmasıdır. Oyunları aynı anda yaklaşık yirmi bin seyirci izleyebiliyordu. Tiyatronun toplumun eğitilmesi görevini üstlenmesiyle iktidar odakları kimi zaman kendi fikirlerini dayatmak için tiyatronun geniş kitlelere ulaşabilmesinden faydalanıyordu. Böylece azalmaya başlayan ilgiyi arttırmak ve sınıfsal farkların açığa çıkmasını engellemek için Atinalı devlet adamı Perikles döneminde, vatandaşların tiyatro biletlerinin ücreti, devlet tarafından karşılanmaya başlamıştı.

Oysa ülkemizde bir dönem devlet tiyatroları kapatılmaya çalışıldı, Taksim Sahnesinde artık oyun sahnelenmiyor, yıllardır işlevsiz bırakılan AKM’nin akıbeti hala meçhul. Geçtiğimiz sene tiyatro ile ilgili medyada ortalama üç bin haber çıktı, bazı köşe yazarları tarafından önyargılı ve tutucu yaklaşımla tiyatroya yönelik mevcut asgari ilgi aşağı çekilmeye çalışıldı, tiyatro sevgisi baltalanmak istendi.

Tiyatro insanın en çıplak kalabildiği yerdir oysa. Kitleleri birbirinin benzeri yığınlar olarak gören yaygın zihniyete insanın biricikliğini ve kutsallığını hatırlatan en canlı sanat türüdür tiyatro. Sanatçının ve seyircinin yüz yüze geldiği, hayatla nefes nefese buluştuğu zaman dilimidir. İmha yerine var etmeyi; nefret yerine anlamayı; çatışma yerine dayanışmayı teklif eden bir buluşmadır tiyatro.

1961’de tiyatronun dünyaya barışı ve sevgiyi aşılayabilmesi umuduyla UNESCO tarafından kurulan Uluslararası Tiyatrolar Birliği (ITI) ‘nin en önemli etkinliği her sene 27 Mart’ta bir yönetmen veya oyuncunun evrensel bir bildirge yazmasıdır. İlk bildirgeyi Jean Cocteau yazmıştır 1962’de. Tüm bildirgeler biri özgün dillerinde biri İspanyolca olmak üzere 1993’te iki antoloji halinde yayımlanmıştır. Dünya Tiyatrolar Gününün ellinci yıldönümünü kutladığımız bu sene bildiriyi dünyada aktör John Malkovich, ülkemizde ise tiyatro oyuncusu ve yönetmeni Kenan Işık kaleme aldı. Kenan Işık tiyatronun ölmediğini ironik bir dille vurgularken, John Malkovich bildirisine “Emeğinizin ürünleri sarsıcı ve özgün olsun. Derin, dokunaklı, düşündürücü ve benzersiz olsun" sözleriyle başlayarak tiyatroya gönül verenlere seslendi. 

Bugün 17.00’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir tiyatrolarının dokuz sahnesinde ücretsiz oyunlar sahnelenecek. Çağdaş Bulgar edebiyatının önemli ismi Stanislav Stratiev’in Otobüs adlı oyunu;  Nezihe Meriç’in çeşitli öykülerinden Hülya Karakaş’ın uyarlayıp yönettiği Aşk Halleri; Bilgesu Erenus’un yazdığı Hüseyin Köroğlu’nun yönettiği Arka Bahçe;  Duşan Kovaçeviç’in ödüllü oyunu İntiharın Genel Provası bu oyunlardan bazıları. Biletler gişelerden temin edilebiliyor.

Tüm tiyatroseverlerin, tiyatroya ömür ve gönül verenlerin “Dünya Tiyatrolar Günü” kutlu olsun.

Yazarın Diğer Yazıları

Doç. Dr. Hakan Yurdanur: Sokak köpeklerini vahşi, saldırgan oldukları için değil, sermayeye kâr sağlamadıkları için istenmiyorlar

Belediyelere tek laf edilmiyor. Kısırlaştırma ve diğer tedbirleri almadıkları için hiçbir cezai müdahalede bulunulmuyor. Çözümü öldürmede bulan vahşi bir tablo var önümüzde

"Biz engelliler devletin üzerine yükmüşüz gibi gösterilmemeliyiz, öyle algılanmamalıyız"

"Siyasetçiler ve toplum biz engellileri azınlık olarak görüyor. Ama azımsanmaması gereken bir çoğunluğun sesi olmak istiyoruz"

Soykırım demeniz için daha ne olması gerekiyor?

Soykırımın korkunçluğu sadece özneleri değil onların kimliklerini de yok etmesidir, gelecekleri kadar geçmişlerini de ellerinden almasıdır, yaslarını tutacak kimse bırakmamasıdır

"
"