30 Ekim 2012

Dildeki sürgün de fiziki sürgün kadar can yakar!

Yazar için anadili çocukluğu gibidir. Kavram ve nesneleri anadilimizdeki sözcüklerin anlam genişliğiyle tanıyıp öğreniriz

 

‘En azından üç dil bileceksin

 En azından üç dilde

 Canımın içi demesini

 Kırmızı gülün alı var demesini’

 diyordu, Bedri Rahmi Eyüboğlu.

Yazar için anadili çocukluğu gibidir. Kavram ve nesneleri anadilimizdeki sözcüklerin anlam genişliğiyle tanıyıp öğreniriz. Wittgenstein “ Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır” derken sözcüklerin dilin omurgasını dik tutmaya yaradığına, dünyayı anlamlandırma çabamızın ancak dil sayesinde mümkün olabileceğine işaret etmiyor muydu aslında? Yazar, ortak aklın diliyle hareket ederse hep mevcut bilgiye, yani kemikleşerek iktidarını sürdüren Söz’e hizmet eder, bu da semiyolojik tektipleşmeyi beraberinde getirir. Oysa Rimbaud gibi, Joyce gibi dilin uzayına gitmeye cesaret edebilirse sonsuzluk soyut bir kavram olmaktan kurtulur, tasvir edilebilir bir hale gelir. Müşahhas’tan mücerred’e yol alan zihin için sözcükler aracılığıyla betimlenemeyecek hiçbir şey yoktur ki dil, beşeri hudutlarından böylelikle kurtulur. Anadilde yazma zorunluluğu, milli reflekslerinden kurtulamamışların,  yazarı “sözde” düşünsel zapturapt altına almasıdır. Yazmana izin veriliyorsa, bari anadilinde yazacaksın. Anadilin nedir öyleyse? Yaşadığın ülkenin resmi dili mi, yoksa annenin, anneannenin, hatta onun da annesinin bir zamanlar ve belki hala gizli, eliyle ağzını kapatmak suretiyle ya da içinden konuştuğu dil mi?  Değil dayatılan dili, anadilini bile yadsıma hakkı olmalı bireyin, hatta yazarın.

Dil, şifahi ve yazılı iletişimde iki amaçla kullanılır: Anlamak ve anlaşılmak. İkili veya çoklu iletişimde anlama ve anlaşılmayı engelleyen olası etkenler, R. Jakobson’un bildirişimin elementleri adını verdiği mesaj, alıcı, verici, kod, kanal ve bir de dil, sözün alanını daraltır. Wittgenstein’ın dilde bildirilenle dilde gösterilen arasındaki ince çizgisi, tam da burada önüne set çekilen dilin yeniden harekete geçmesini sağlar, dil ile resimleme imkânı tanır bireye, yazara.  Dil ile ifade edemediği alanı, metafiziği bile onaylar, anlamsız olarak görmez. Cenab Şehabettin’in dediği gibi gerçeği söylemek değil anlatmak güçtür bu durumda. Gerçeği( elbette dilin ve bireyin gerçeği) anadilinde değil de başka diller de anlatmayı seçen yazarlar öyleyse neden oyun dışı bırakılır, mimlenir ve hain ilan edilir?

Örneğin, Nathalie Sarraute anadili Rusça olmasına rağmen Fransızca yazan bir kalem erbabıdır. Çocukluk adlı romanında insanın dille ilişkisini bir çocuğun sözcükleri algılama sürecini anlatarak çözmeye çalışır. Nedim Gürsel’in kendisiyle Cumhuriyet gazetesi için yaptığı söyleşide okumayı Rusça sayesinde, yazmayı ise Fransızca sayesinde öğrendiğini dile getirmiştir.

E. Ionesco Romanyalı olmasına rağmen eserlerini  Fransızca kaleme alan bir yazardır. Yurttaşı Tristan Tzara Dadaizm manifestosunu Fransızca yazmamış mıydı? Cengiz Aytmatov Kırgız olmasına rağmen eserlerini Rusça yazmıştı;  Joseph Conrad ise Polonyalı olmasına rağmen İngilizce.

İspanyol yazar Jorge Semprun ise Federico Sanchez’in Özyaşamı adlı yapıtı haricindeki eserlerini Fransızca yazmayı tercih etmişti. Cezayirli Katip Yasin Necma adlı romanında Fransızcaya yeni söz oyunları eklemişti. Kuzey Afrika lehçesi denilen kırma bir Arapçayla konuşmasına rağmen Tahar Ben Jelloun yapıtlarını Fransızca yazmış, hatta Arapçayı resmi eşine, Fransızcayı sevgilisine benzetmiştir. Bulgar göçmeni kuramcı Julia Kristeva acılarını unutmak için Fransızcaya sığınır.

Bizde de Elif Şafak’ın bazı romanlarını İngilizce yazdığını biliyoruz. Dili bayrak gibi gören zihniyetler anadilinde yazmayan yazarları hainlikle itham etmekten geri durmamıştır. Yabancı sözcükler dil kumaşındaki güvelerdir elbet. Ama bir yazar hangi dilde yazmak istiyorsa o dilde yazar.

Pelin Batu bazı şiirlerini İngilizce yazmıştır, örneğin Glass/ Cam. Osman Necmi Gürmen’in 1976’da Fransızca yazdığı L’echarped’iris Galimard yayınları tarafından yayımlanmıştır. Yapıtı 1977’de Hürriyet Yayınları Ebem Kuşağı, 2003’te Menler Yayınları Delibozuklar Çiftliği adıyla Türkçe’ ye kazandırmıştır. Örnekler çoğaltılabilir elbette.

Bu yazarlar kendi tercihleriyle başka dillerde yazmışlardır. Bir de anadili yasaklandığından başka dilde yazmak zorunda kalanlar vardır ki dildeki sürgünlük en az fiziki sürgünlük kadar can yakıcıdır. Birinin vatanperverliği anadilini kullanıp kullanmamasıyla ölçülüyorsa o zaman neden hala bazı diller yasaklı, hem de vatanperverliklerine toz kondurmayanlar tarafından?

 

Yazarın Diğer Yazıları

Doç. Dr. Hakan Yurdanur: Sokak köpeklerini vahşi, saldırgan oldukları için değil, sermayeye kâr sağlamadıkları için istenmiyorlar

Belediyelere tek laf edilmiyor. Kısırlaştırma ve diğer tedbirleri almadıkları için hiçbir cezai müdahalede bulunulmuyor. Çözümü öldürmede bulan vahşi bir tablo var önümüzde

"Biz engelliler devletin üzerine yükmüşüz gibi gösterilmemeliyiz, öyle algılanmamalıyız"

"Siyasetçiler ve toplum biz engellileri azınlık olarak görüyor. Ama azımsanmaması gereken bir çoğunluğun sesi olmak istiyoruz"

Soykırım demeniz için daha ne olması gerekiyor?

Soykırımın korkunçluğu sadece özneleri değil onların kimliklerini de yok etmesidir, gelecekleri kadar geçmişlerini de ellerinden almasıdır, yaslarını tutacak kimse bırakmamasıdır

"
"