Acılar kendi büyülü sözcüklerini yaratır. Acının getirdiği bilgeliği on mesut hayat yaşasanız kazanamazsınız. Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan, oğlunun ölümünün dördüncü yılında mezarı başında “Benim oğlumun getiremediği ekmek burada, o bana getiremedi. Şu anda Nuriye ve Semih’in yemediği o ekmek de burada,” dedi. Berkin Elvan’ın öldürülmesi hakkettiği bir sonmuş gibi gösterilerek toplumun algısıyla, vicdanıyla oynanmadı mı? Tek kaşlı terörist yaftalamaları sosyal medyada alıp başını giderken niçin hukuki bir yaptırım olmadı? Bu muydu adalet?
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açlık grevinin 100. gününü geride bıraktılar. Artık tüm ahlaki ve ideolojik yargıların ötesinde bir yerdeyiz. Dilim söylemeye varmıyor ama şayet bu gidişata dur denmezse, şayet Nuriye ve Semih hoca canlarından olursa hepimizin vebali var, hepimizin böğründe kalacak son nefesleri, hepimizin eline bulaşacak o kan. Yakın zamana kadar Nuriye ve Semih hocanın açlık grevinden bihaber olan ya da kasıtlı görmezden gelmelerine hicap duymadan ‘haberim yoktu’ mealinde mazeret uyduranlar böylesi bir azmin ve kararlılığın ancak örgüt menfaatleri için gösterilebileceği kanaatine varabiliyorlar kolayca. 20 gün, 50 gün, 75 gün neyse de 100 gün açlık grevi yapıyorsan bunun arkasında illegal bir destek aranıyor illa ki. Çünkü iki insanın kişisel kararları ve istekleriyle açlık grevine başlamaları, bunu sabır ve umutla sürdürmeleri başka türlü bir izan kabul etmiyor onların nazarında. Nuriye ve Semih hocanın cesareti onları korkutuyor, kaygılandırıyor, şüphelendiriyor. Nuriye ve Semih hocayı itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar, yazarak, video çekerek, yanlarına giderek seslerini duyurmaya çalışanları da. Bu mudur adalet?
Berkin’in eve götüremediği ekmeği Nuriye ve Semih hoca da yiyemiyor. Ya iftar sofralarında sizin boğazınızdan nasıl geçiyor lokmalar? Uzun bir yürüyüşe çıkma zamanı çoktan gelmişti. Biz niye kendi aramızda bu kadar çok bölündük de beraber yürüyemedik o yolu? CHP, HDP milletvekilleri tutuklanırken bana dokunmayan yılan bin yaşasın yaklaşımını sürdürmekteydi. Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasıyla aklı başına geç geldi, bugüne dek kuru kuru muhalefet yapıp ağırdan almanın diyetini ödüyor Kemal Kılıçdaroğlu. Yani akılsız başın cezasını ayaklar çekiyor! Çeksin, hepimiz çekelim kibrimizden burnumuz bile yere düşse istifini bozmayan bizler ‘ha bir eksik ha bir fazla demeden’ destek vermeliyiz Adalet yürüyüşüne.
Adaletin temsilcisi baro başkanları, KHK mağdurları için imza atan Barış Akademisyenleri, Hrant Dink’in arkadaşları, tüm sol partiler ve evladı, anne babası, yakını faile meçhule kurban gitmiş ya da göz göre göre öldürülmüş kişiler başta olmak üzere, adalete ihtiyaç duyan herkes destek vermeli. Ben tek başıma neyi değiştirebilirim demeden üstelik! Bir kişinin bile dünyayı değiştirme gücüne inanarak, birbirini kıyasıya eleştirmeyi bırakarak, eksiği gediği alay konusu etmeden, içindeki umudu her daim dürterek hiç olmazsa adalet için aynı yolda yürümeyi başarabilmeliyiz.
Siz de bir sebepten haksızlığa uğramışsınızdır hayatınız boyunca, kendinize yediremediğiniz, içinize sinmeyen bir mağduriyetiniz olmuştur muhakkak. Adalet yürüyüşü geç kalınmış fakat heba olmaması gereken bir eylem. Son çağrı belki.
Hegel’in meşhur bir sözü vardır: Minerva’nın baykuşu kanatlarını ancak gün batarken açar. Tarihi vak’aların her şey olup bittikten sonra anlaşıldığına atıfta bulunur. Bir başka deyişle, kanatlarını açabilmesi için önce karanlığı geçmesi gerekir.
Adalet muktedirin intikam ya da ders verme aracına dönüşürse işlevini yitirir. Hukuk belli bir sınıfa hizmet edip diğerlerini görmezden geliyorsa güvenilirliğini kaybeder. Adalet her ihtiyacı olana hakkını geri vermeli. Ancak o zaman eski saygınlığına kavuşur. Bu anlamda Adalet Yürüyüşü, belli bir zümre için değil ‘herkes için’ adalet isteğinin toplumsal yankısı haline gelmeli. Çünkü aydınlık da adalet de ‘herkes için’ istendiği zaman gerçek anlamına kavuşacak.
Devletin, bu halka adalet borcu var. Ve hak yerini bulmalı ilahi adaletten önce!
@NarDogu