Köle, aynasını yitiren kişidir. Kendilik bilinci parçalanmış, "zincirinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan" kişidir köle.
Steve McQueen'in, Solomon Northrup'un kaçırılmasından özgürlüğüne kavuşmasına kadar yaşadıklarını anlattığı kitabından aynı isimle sinemaya uyarladığı "12 Yıllık Esaret" filmi geçen cuma vizyona girdi. Hikâyesi güçlü ama sinematografisi ortalamayı geçemeyen bir yapım. Vasatın üzerinde ama özgünlüğün altında. Gerçeklikleri zemin alan pek çok yapım gibi samimi ama sanatsal değeri tartışılır. Akademi ödüllerine 9 dalda aday olan film, Amerikan sinema endüstrisinin " şaheser" anlayışına uygun bir senaryoya, basmakalıp kurguya ve göz dolduran ama akılda kalmayan oyunculuklara sahip. Köle ticareti, ayrımcılık, zülum ve vahşet vicdan sahibi herkesin yüreğini parçalar.
12 Yıllık Esaret böylesi bir samimiyetle seyirciyi yakalayabilir ve kalbinden vurabilir. Ama sinemanın işlevi sadece bu mudur?Yasalarla desteklenen köle ticaretinin meşru kıldığı anlayışı, efendi ve kölelerin birbirlerine ve kendilerine bakışını tüm çıplaklığıyla anlatarak yerinde sorular sorduruyor film. Örneğin, Platt adıyla satılan Solomon'un ilk sahibi ona keman hediye ettiğinde "merhamet"e geldiğini, aralarında dostane bir ilişki kurulacağını ve belki ileride Solomon'un özgürlüğüne kavuşabileceğini düşünüyoruz. Fakat öyle olmuyor, muktedir her zaman kendi çıkarını düşünüyor. Çünkü muktedirin iyiliği bir lütuf, gazabı ise hak. Solomon'un ikinci sahibi ise efendi açısından köleleştirmenin nasıl olağan bir hayat biçimi olduğunu gözler önüne seriyor. Kölesini, üzerinde her türlü tasarrufa sahip olduğu nesnesi varsayan efendi her türlü muameleyi kendinde hak görüyor. " Kendinde hak görme" anlayışı kötülüğün meşrulaşması ve olağanlaşması aslında. İnsanın, kendini dünyanın hakimi kabul ettiği kadim tezden yola çıkarak doğanın ve hayvanların tasarruf hakkını elinde bulundurduğuna inanması en büyük zaaflarından biri. Güç ilişkileri ekseninde efendi- köle diyalektiğinin kaynağı bu anlayışta. Mesela, tarihte efendiler kölelerini o kadar hiçe sayarlarmış ki, onların yanında rahat rahat soyunup elbiselerini değiştirebilirler, yıkanabilirlermiş. Çünkü köleler birer yokinsan ve efendinin onları gören gözleri yok.
12 Yıllık Esaret'te sahip Epps ve Köle Platt (Solomon) da efendi ve köle psikolojisini tüm çıkmazları ve çelişkileriyle görmek mümkün. Solomon, hukuka inancını yitirdiğinden olsa gerek sadece ilahi adalete sığınıyor. Epps'i günah işlemekle suçluyor fakat Epps bunun bir günah olmadığını belirterek şöyle diyor:" Malımı istediğim gibi kullanırım" Kölelik anlayışının vehameti bu cümlede gizli aslında. Köle ticareti bugün hukuken yasak ancak halen dünyanın pek çok yerinde yaygın. Örneğin, İngiltere'de hâlâ beş bin civarında zenci, köle olarak çalıştırılıyor; pek çoğu Afrika'dan kaçırılmış.
Epps de aslında bir köle değil mi? İçinde bulunduğu yasal sistemin, toplumsal koşulların bir kölesi. Sorgulamayan, muhakeme yetisini yitirmiş, kendi doğrularını bulmaktan aciz biri olarak o da köle değil mi aslında?
@pinardogu
Pınar Doğu