Müze, gerek kavramsal gerekse kurumsal olarak fazlaca tartışılan bir kurum. Bildiğimiz anlamda müzeler artık yavaş yavaş yok oluyor. Müzeler kendilerini yeni gelişmelere, toplumun değişen algılarına, beklentilerine göre yeniliyor, dönüştürüyor. Tarih boyunca, herşeyden önce “ korumacı “ olmak üzere ortaya çıkmış olan müzeler artık bu görevlerinin yanında kültürel buluşma ortamı olarak işlev kazanıyorlar. “Modern” ve “Çağdaş” müzelerin kuruluş ilkeleri zaten baştan böyle bir misyon üzerinde şekilleniyor.
Müze, çağa göre değişse de asla yok olmuyor; olacak gibi de durmuyor. İnsanların içinde bulundukları coğrafya ile, toplumlar ile, geçmişleri ile kurdukları önemli değerlerin bir manzumesi çünkü müzeler. Sanat başta olmak üzere, çevremizdeki pek çok “şey”in bir müzesi var. Makinelerin, ayakkabıların, ölçü aletlerinin, el yazması eserlerin, kostümlerin, arkeolojik kalıntıların, tarihi eserlerin, etnografik öğelerin sergilendiği tüm bu müzelerin sayısı Kültür Bakanlığı’nın sitesinde tüm Türkiye’de 309 adet olarak belirtiliyor, bunlar kamu müzeleri.. bir de özel kurumlar var ki onların sayısı da azımsanmayacak kadar çok: 2019 kayıtlarına göre Türkiye’de 258 adet özel müze var. Bu kadar müzenin yanında, bir tasarım müzemiz hâlâ yok.
Design Wing Şangay. ( Domus )
Enis Batur, 2003 yılındaki Sanat Dünyamız dergisinin 88. sayısında şöyle diyordu:
“Ulusal Müze, Modern Sanatlar Müzesi, Çağdaş Sanat Müzesi- İstanbul’a önce, bir dünya kenti olmaya aday kimi özellikleri nedeniyle, başka kentlerimize hemen ardından, çok sayıda müze gerekli. Türkiye’ de bu bağlamda, nicedir bir canlılık göze çarpıyor. Açılacak her müze, açıldığı an tartışmaları doğuracaktır; mimarisi, koleksiyonları, yönetimi, yapısı nedeniyle.
Adım atmaktan korkmamalı. Doğru, çoğu zaman, kendisini önceleyen yanlışlar sayesinde ulaşılan bir hedef.”
İsrail'deki holon tasarım müzesi
Sanat alanında bu adım atılmaktan korkulmadı. 2004 yılında Türkiye’nin çağdaş anlamda müzeciliğe bakış açısını değiştiren ve açıldığı gönden bu yana da bu işlevini kesintisiz olarak sürdüren İstanbul Modern açıldı. Müzenin çağdaş sanat ortamına kattıkları, sonraki örneklere açmış olduğu yol, toplumun üzerindeki etkisi, kentin turizmine sağladığı katma değer hepimizin bildiği gerçekler. Bulunduğu bölgedeki yapısal dönüşüm sebebi ile zorunlu olarak mekan problemi de yaşayan müze, karşılaştığı tüm güçlüklere rağmen açıldığı gönden bu yana, çağdaş sanat koleksiyonunun yanında, heykel, fotograf, yeni medya gibi alanlara da uzanan sergilere ev sahibi olmaya beraberinde söyleşiler, film gösterimleri, yetişkinlere ve çocuklara yönelik geziler ile atölye çalışmaları gerçekleştirmeye devam ediyor. Bir duyuma göre Renzo Piano tarafından gerçekleştirilecek yeni mimarisi ile bir kaç yıl içinde tekrar eski bölgesine dönecek İstanbul Modern, etkinliklerini tasarım alanında genişletmeye en yatkın ve yakın kuruluş gibi görünse de, görünen o ki, gelecek planlarında böyle bir girişim yok. Daha önceki yazılarımdan birinde bahsettiğim ve bu yıl açılarak hayatlarımıza girecek olan Arter’in veya Eskişehir ‘de Kengo Kuma’nın eşsiz mirarisi ile ön açılışı yapılan Odunpazarı Müzesi’nin (OMM) de böyle bir planı var mı bilmiyorum ancak kısa vadede olduğunu sanmıyorum.
İsrail'deki holon tasarım müzesi
Tasarımımızın bellek eksikliği
Henüz Türkiye’de tüm ilgi, tarihi eserlere ve öncelikli olarak çağdaş sanata gösteriliyor. Elbette anlaşılır bir durum. Sanat piyasası yatırımcılar için ticari bir yatırım aracı ve koleksiyonerler için de döngü halinde bir meta olarak konumunu iyice belirginleştirdi ülkemizde. “Tasarım için böyle bir ortam var mı ki müzesi olsun?” diyeceksiniz. Bu genel bir görüş olabilir; ancak ben tersini düşünüyorum.
Toplumda tasarıma dayalı kültürün, bilincin ve talebin oluşturulmasında etkinlik ekosisteminin nasıl önemi varsa, sabit kurumların da aynı derecede, hatta belki daha çok önemi var.
Üstelik Türkiye’de bir tasarım müzesi bulunmadığı için bu alandaki arşiv farklı çatılar altında, kümelenmiş olarak ve birbirinden kopuk halde tutulmaya çalışılıyor; toplumun tasarım kültürü ve tarihine dair belleği oluşmadığı gibi, geleceğe yönelik çalışmalar için araştırma yapmak da bir o kadar güçleşiyor.
Peki bu gün bu alandaki arşivlere nereden ulaşabiliyoruz?
Salt bünyesinde bugüne dek yapılan araştırma projeleri kapsamında açılan sergilerle birlikte mobilya, sanayi üretimi ve mimarlık üzerine birikmiş bir arşivden söz edilebilir. Mobilya üzerine neredeyse ilk sayılabilecek bir bellek çalışması ise Datum projesi ile yapılmıştı. (bu projeyi merak edenler şuraya bir göz atabilir: Yine de bu proje gerçekleştirildiği günlerde dahi sektörün tasarım alanındaki öncüsü sayılabilecek en az 3-4 endüstriyel firmayı kapsamıyor; sadece belirli bir alana odaklanarak, özel üretim gerektiren farklı tarzlardaki mobilya üretimini sunmuyordu. Türkiye’de mobilya üretimi, ihracat teşvikleri ile son15 yılda çoğunlukla panel mobilya dediğimiz alanda büyüdü ve bununla ilgili maalesef bir kaç üniversitedeki tez çalışmasından ve sektörel dernek platformlarından başka bir kaynak yok.
Cooper Hewitt müzesi teknolojik yatırımları ile küllerinden doğdu
2011 yılında tasarımcıların ülkemizdeki meslek kuruluşlarından biri olan ETMK, İstanbul Kalkınma Ajansı’ndan sağladığı mali kaynak ile tasarımın müzesi sorununa eğildi ve aylarca süren çalışmalar sonrasında bir sanal tasarım müzesi kuruldu. Merak edenler etsm.org adresinden bu çalışmayı inceleyebilirler. Kanımca amaçları, hedefleri ve çalışma yöntemleri bakımından titiz bir çalışma yürütüldü. Ne varki bu çalışma da kısa dönemli bir proje olarak kaldı. Sebeplerini elbette çok derinden bilmiyorum ancak İSTKA kaynağı ve bir kaç özverili meslektaşın emekleri ile ortaya çıkan böylesi bir projede devamlılık için bundan daha fazlasına gerek olduğu zaten öngörülebilir bir gerçek.
Demek ki bu girişimin sürdürülebilir olması için elzem olan iş modeli kurulamamış; kurulduysa da uygulanamamış. 2012’deki açılışı ile birlikte, sonrasında geçen 7yıla da ışık tutamayan bu çalışma, her ne kadar isminde “müze” ibaresi bulunsa da, müze kavramının gerektiği pek çok ölçüte sahip görünmeyen, kapsamlı bir arşiv çalışması olmakla yetinen bir girişim.
New York'da bulunan MOMA tasarımı içselleştirmiş bir müze
Meslek kuruluşlarının, ticaret odalarının, sanayi birliklerinin çeşitli ödül mekanizmalarında olduğu gibi, burada da aynı yanılgıya düşüldüğünü görebiliyoruz ; herkesin her türlü çalışmasının bir arada bu seçki içinde yer alması, başka bir deyişle seçim kriterlerinin adil olabilmek adına olabildiğince genişletilmiş olması, bu tür çalışmaları sadece arşivleme olmaktan ileri götüremiyor.
Etkinlikler kapsamında hazırlanan kronoloji çalışmalarına da durum aynı. Bu tür çalışmalar ortaya çıktıklarında inceliyorum. Üzerlerinde harcanan zaman, emek ve maddi kaynaklar doğrultusunda fazla derinlikli olamadıklarını gözlemliyorum; çoğu o anki amacı kotarmak üzere yapılmış çalışmalar olmaktan öteye geçemiyor. Bunlara ilave olarak söz gelimi TAK (Tasarım Atölyesi Kadıköy) bünyesinde ülkemizin kentsel belleği, GMK (Grafikerler Meslek Kuruluşu) bünyesinde ise grafik tasarımcıları ve tasarımlarına dair bir bellek kuşkusuz birikiyor. Mimarlığa dair belgeleri ise sözünü ettiğim bir kaç kurumun haricinde, başka başka kurumlarda, ve özel koleksiyonerlerde bulmak mümkün olmalı. Tekstil endüstrisi Türkiye’nin önde gelen bir diğer sektörü ve bu alanda işleri yurt dışındaki müzelerde yer bulmuş tasarımcılar var; oysa Türkiye’de tasarımın moda alanını kapsayacak bir müze yine yok. Bu birikintiler için tasarım alanında eğitim veren akademileri ve en önemlisi, fabrikaların, şirketlerin bünyesinde bulunan özel arşivleri unutmayalım.
İstanbul Modern, 2008 de Tasarım Kentleri sergisine ev sahipliği yapmıştı
Geleceğe odaklı müzeler
Sizlere bu yazıyı hazırlarken inanılmaz büyüklükteki bu değeri ürün ürün, isim isim görebiliyorum. Örneğin Leonardo da Vinci’nin Haliç için tasarladığı köprünün çizim ve maketlerinden başlayan; günümüzde savunma sanayi için üretilen uçaklara, helikopterlere kadar giden imgeler bunlar. Diğer yanda, gelişmekte olan teknolojiye dayalı üretimler, dijital oyunlar… Cumhuriyetin ilk zamanlarından başlayıp günümüzdeki genç tasarımcılara ve mimarlara kadar uzanan 50 yıllık çağdaşlaşma serüvenini bir hikaye olarak anlatmak paha biçilemez bir girişim olurdu ! Cumhuriyetin kuruluşundan çok öncelere dayanan ve bu coğrafyada üst üste yaşam izleri bırakmış kültürlerin üretimlerinde çığır açmış olanları, malzemeleri, üretim yöntemleri ile bugünlere taşıyacak bütüncül hikayeyi tek bir seferde izleyebilmek, eminim genç tasarımcılara da ışık tutar, yaratıcılıklarını pekiştirirdi !
Bir tasarım müzesinin altında onlarca farklı alan ve binlerce ürün, malzeme, üretim tekniği zenginliği var. Bunların hepsi bir araya gelmeyi, onları başarılı bir küratöryel yaklaşım ile tek çatı altında toplayacak o büyülü dokunuşu bekliyorlar.
Müzeler bugün kendilerini geleceğe odaklıyorlar. Gelecek nesiller ile bağ kuran, geleceğin yaşam biçimleri üzerinde çalışmalar yapan projelere yer veriyorlar. Bir bakıma geleceği şekillendiren en önemli kültür merkezleri konumundalar. Çünkü Yona Friedman ‘ın da dediği gibi “Gelecek şimdi, burada “. Bugün, teknolojik gelişmelerle dönüşüm geçirdiğimiz böylesi bir dönemde kuralacak bir tasarım müzesi belki de geleceğin müze kavramını da baştan tasarlar nitelikte olmalı. Müze’yi yeniden düşünmek asıl amaç olmalı.
Londra Tasarım Müzesi
Nesneleri, çizimleri, onların tasarım ve üretim süreçlerini insanlara alışıldık yöntemlerle göstermek bir yana, bugün tasarlanan bir müze, bütün bu bilgiyi ve metayı alıp, toplumla diyalog kuracak bir araç olarak kullanmalı.
Ortaya çıkacak kültürel birikimin hacmi, hepimiz için heyecan verici ve daha önemlisi cesaretlendirici olacak. İçinde bulunduğumuz farklı katmanları birbirleri ile buluşturmak, üst üste, yan yana koyup benzerliklerine ve farklılıklarına nesnel yoldan bakmak birbirimizi daha iyi anlamamıza ve kabullenmemize imkan verecek. Eşyalar, binalar, sokaklar, giysiler, sesler insanları ortak bir duyguda buluşturan önemli kültürel varlıklar.
Orhan Pamuk’un, romanından yola çıkarak kurduğu Masumiyet Müzesi üzerimizde böylesi bir etki bırakmadı mı.? Romanda anlatılan dönemdeki eşyaların sergilendiği bu müzenin katlarında dolaşırken, kendi yaşamlarımızdan izler görmedik mi? Tasarım alanındaki bir müze bu duygunun ötesine geçebilmeli. Binalardan, makinelerden, kumaşlardan, eşyalardan, üretimhanelerden yola çıkıp bunları teknoloji ile buluşturmanın yollarını inşa etmeli.
Tasarım müzesi, ulusal olarak uluslararası arenaya söylemekte çok geç kaldığımız bir söz. Her kültürel yapının olduğu gibi bir müzenin de o bulunduğu ülkenin, kentin ifadesinde , tanıtımında önemli bir yeri var. içinde bulunduğumuz noktada bu sözü, önceki örneklerden çok daha farklı biçimde söyleyerek fark yaratabiliriz.
Tasarım müzemiz, muhtemelen, olası yatırımcılar hep kutunun içinden baktıkları ve bu girişimi alışılan yöntemlerle hayal ettikleri için yok ! Oysa bu ülkede geleceğin tasarım müzesini yenilikçi fikirlerle tasarlayacak tasarımcılar da bol miktarda var.