Salı günü kutlayacağımız Ulusal Egemenlik Bayramı’nı Atatürk çocuklara armağan etmişti, çünkü çocuklar geleceğimiz… İnsanların çocukluk yıllarında yaratıcı düşünce ve tasarım değerleri ile karşılaşması, tanışması ve uygulayıcı olması bugün sorun olarak gördüğümüz pek çok problemi ortadan kaldırabilecek kadar önemli. Diğer yandan tasarımcılar tasarım yaparken daha etik ve çocuk haklarını gözetir olabilmek için çaba sarf ediyorlar.
Birleşmiş milletlere göre 18 yaşın altındaki her birey çocuk olarak kabul ediliyor. Bu perspektiften bakıldığında, çocuklar için tasarım kavramının oldukça geniş bir farklılıklar zemini olduğunu görebiliriz. Sadece çocuklara özel tasarımların değil; tüm tasarım anlayışının çocuk haklarını gözetmesi gerekiyor.
Tasarım cinsiyet, ırk, dil, din, fiziksel yeterlilik ve ekonomik statü farkı olmaksızın tüm bireyler tarafından kullanılabilir, erişilebilir ve deneyimlenebilir olmalı. Tasarım kavramının içine, reklamlardan işaretlemeye, kitaplardan, mobilyalara, endüstriyel ürünlerden iç mimariye ve mimarlıktan kentsel tasarıma kadar her alanı katabiliriz. Çocuklar için özel olarak gerçekleştirilen tasarım değil; tüm tasarlanan çevrenin çocuk haklarına duyarlı olması burada sözü edilen.
Çocuk haklarını gözeten bir tasarımcılık
Çocuklar ve gençler, yetişkinlere göre deney yapmayı seven, daha büyük ölçüde risk alabilen, dolayısıyla daha çok hata yapma eğiliminde olan bireylerdir. Diğer yandan hatalarından yetişkinlere göre daha fazla ders çıkarabilirler. Gerçekleştirilen tasarım nesneleri ve tasarım ile düzenlenen fiziki mekanlar onların bu ihtiyaçlarına cevap verebilir nitelikte olmalı.
Örneğin, ürünlerin tamir edilebilir olması, parçalara bölünebilir ve tekrar toparlanabilir olması gibi özellikler genç yaşlarda eşya kullanım algısını geliştiren ve tasarım bilincini erken evrelerde yerleştiren bir yaklaşım olarak öne çıkıyor. Gerek ürün gerekse mekan tasarımında, çocukların bu risk alma özelliklerinin, meraklılıklarının düşünülerek tasarım yapılması, ortaya çıkabilecek güvenlik sorunlarını da baştan düşünmek anlamına geliyor. Kamu yapıları, sosyal yapılar, kentsel tasarım öğeleri ile birlikte evlerdeki mobilyalar, ev aletleri gibi eşyaların tasarımı, herkesin kullanımına açık tasarım problemleri olarak, bir tasarımcının çocuk haklarını da göz önünde bulundurması gereken alanlar olarak ortaya çıkıyor.
Yine Birleşmiş Milletler’in çocuk hakları bildirgesine göre çocukların da katılımcılık hakkı var. Onların fiziki çevrelerini şekillendiren tasarımcılar yaptıkları tasarımlar ile bir çocuk veya gencin varlığının değerini ve dünyadaki yerini anlamasına yardımcı olabilirler.
Çocuklar zaten yetişkinlerin dünyasına doğuyorlar ve kendileri yetişkin oluncaya dek gerçekten çok ama çok uzun bir süreyi böylesi “kendilerine göre olmayan” bir fiziki çevrede kimi zaman dışlanmış, gözardı edilmiş olarak geçiriyorlar. Basit bir örnek vermek gerekirse, bugün belki bazı okulların ve özel kurumların tuvaletlerinde çocuklar için özel ölçüde üretilmiş ve uygulanmış vitrifiye ürünlerinin kullanıldığını görebiliyoruz peki ama ya diğerleri? Topluma açık yerlerde konumlanan hangi genel tuvalette çocuklara özel bir yaklaşım var? Ve özellikle ebeveynlerin pek de hijyen olmayan bu tuvaletlerde çocukları ile birlikte yaşadığı türlü zorluklardan, bunu “ebeveyn olup da deneyimlememiş olan” kaçımızın haberi var?
Çocuklar “müşteri” değil
Mekanlar ve eşyalar çocukları sadece onlara özel tasarımların üretilip pazarlanabileceği bir “müşteri olarak “ görerek tasarlanmamalı. Çocukların öz gelişimlerini, katılımlarını sağlayacak nitelikte, onları dikkate alan onlara saygılı biçimde ele alınmalı. Ancak bu şekilde erken yaştan itibaren birey olmanın farkındalığına sahip olabilir insanlar.
Çocuklar ve gençler biz yetişkinlerin sorumluluğudur. Onlara kendimizden daha iyi bakmalıyız. Onların güvenliği kendimizden önce gelir. Fiziki çevrenin güvenilir olması bu konuda atabileceğimiz en önemli adımlardan biri. Bu nedenle tasarımcılar topluma göre daha fazla sorumluluk taşıyorlar. Dijital içeriklerin çocuk ve gençleri yönlendirdiği alanlar, kentsel aydınlatma, açılır kapanır mobilya tasarımları, elektrikli ev aletleri, okullar başta olmak üzere atrafımızdaki yapılar veya kullanılan boyalar. Onlarca farklı tasarım pratiğinin yüzlerce alanında, çocukların fiziki ve ruhsal sağlığını, güvenliğini, öz benliklerinin gelişimini sağlamak, öncelikle büyük bir düşünce yapısı , sonra da küçük ama ihmal edilmemiş detaylarda saklıdır.
Çocuklar da yetişkinler gibi bazen özel alana, dinlenmeye, bazen de oynayıp eğlenmeye ihtiyaç duyar ve biz yetişkinler bu gerçeği çoğunlukla evlerimizde, binalarımızda, sokaklarımızda, ulaşım araçlarımızda göz ardı ederiz. Tüm dünya yetişkinler içindir ve çocuklar sadece kendilerine ayrılan özel alanlarda bu faaliyetleri gerçekleştirebirler. Çoğu aileler için çocuklarını bu alanlara götürmek bile çile haline gelir. Ülkemizdeki ekonomik koşullar toplumun çok büyük bir ksiminde çocukların yaşadıkları evlerinde dahi özel bir alanı olmasına izin vermiyor. Sadece bu bile onların en temel hakkıdır.
Sosyal yaşamda bir çocuğun bu ihtiyaçlarını yaşamın diğer tüm alanlarına yaymak mümkündür BM çocuk hakları bildirgesinde onların gelişime, öğrenmeye, oynamaya ve dinlenmeye olan haklarını dikkate almamız gerektiği belirtiliyor. Sağlıklı bireyler ancak sosyal yaşam, yaratıcılık, kendini ifade etme ve öğrenme becerileri, başkalarıyla işbirliği ve paylaşım ile sağlanabilir. Oyun ve dinlenme faaliyetleri bunların tümü için gerekli temel ihtiyaçlardır. Aynı biz yetişkinler gibi, belki de daha çok çocukların da buna ihtiyacı vardır.
Ya reklamların etkileri?
Çevremizi tabletlerde, televizyonlarda, kent duvarlarında ve panolarında, gazete ve dergilerde saran reklamların çocuklar üzerindeki etkilerini hiç düşündük mü? Bir yetişkin için eğlenceli olan bir görselin veya ifadenin bir çocuk için psikolojik bakımdan zedeleyici olabileceğini acaba ilgili çalışmaları yaparken kaç tasarımcı gözetiyor? Tüm çevremiz bilgi bombaları ile dolu iken bunların arasında saf, deneyimsiz ama bir yandan da meraklı beyinleri ile bu küçük bireyler dünyayı kavrıyor, algılıyor ve bir kişilik geliştiriyor. Bir bireyin eğitimi sadece okulda ve ailede değil, çokça “sosyal habitat”ında gelişir. Geleceğin bireyleri, onlara bugün enjekte ettiğimiz görsellik ve içerik ile şekilleniyor.
Bilgi demişken, çocukların da bilgi alma hakları var; özellikle kendilerini ilgilendiren bilgileri açık, net ve ulaşılabilir biçimde öğrenebilmeliler. Karşılaştıkları her durumun onlar için bir açıklaması olmalı. Çocuklar da ikna olmalı eylemlerini ve diğer insanların eylemlerini anlamlandırabilmek için. Özetle onların bu basit “ bilgi alma “ haklarının gözetilmesi gerek. Çocuklarımıza sık sık söylediğimiz “yasak, yapma, hayır “ kelimelerine gerek bırakmayan bir dünya sağlamalı yetişkinler onlara. Özellikle ambalaj tasarımını, kentsel veya bina içi imlemelerinin tasarımını etkileyen bir konu bu bahsettiğim de.
Çocukların da kullanacağı ürünleri, mekanları veya servisleri tasarlarken, onlarla daha çok zaman geçirmeli ve onları daha yakından tanımalıyız. Böylece onların yaklaşımlarını ihtiyaçlarını daha iyi algılayabilir ve tasarım kararlarımızı buna göre düzenleyebiliriz. Bu dünyanın her yeri onlar için çok büyük ve farklı zaten, ama emin olalım onlarda her zaman en yaratıcı ve en parlak fikirler var!..