16 Mart 2010

‘Mademki’nin ‘ki’si

“Lütfen dilimizi kullanırken özenli olalım” diyerek ‘mademki’ sözcüğündeki ‘ki’nin ayrı yazılması gerektiğini söyleyen okuruma...

“Lütfen dilimizi kullanırken özenli olalım” diyerek ‘mademki’ sözcüğündeki ‘ki’nin ayrı yazılması gerektiğini söyleyen okuruma, eleştirisinde yanılmış olsa da teşekkür borcum var: Bir zamandır yazmak isteyip de cesaret edemediğim yazıya ebelik yaptığı için.
Önce bir yazım kuralı notu: ‘Ki’ bağlaçı; sözcüklerin sonuna eklenen, aidiyet ya da birliktelik gösteren ‘ki’ ekinden farklı olarak ayrı yazılır. ANCAK; bazı sözcüklerin sonuna ki eklenerek oluşturulan ‘belki, çünkü, halbuki, mademki, sanki, oysaki......’ gibi zarf ve edatlarda tek sözcük olarak beraber yazılır. Türkçenin yazım kuralları ne yazık ki tam oturmuş değil, bazen çelişkilerle karşılaşıyoruz, zorlanıyoruz. Örneğin ‘hiçbir’ birleşik, ‘her bir’ ayrı yazılırken, insan “neden” diye sorma ihtiyacı hissediyor. Mantıkla açıklayamadığımız yazım kuralları var. Yine de yazım kılavuzlarına başvurmaktan başka çaremiz yok. Ama birkaç kural var ki, onlar çok açık ve kesin: dahi anlamına gelen ‘de’ ve ‘da’ların ayrı yazılması, ait olma anlamına gelen ve ismin sonuna eklenen ‘de’ ve ‘da’ların beraber yazılması gibi; ya da soru eklerinin tümünün ayrı yazılması gibi. Gazetelerimizden televizyon alt yazılarına, duvar afişlerinden saygın yazarların makalelerine, hele de okur mektup ve notlarına kadar her yerde, insana “acaba kural değişti de benim mi haberim olmadı?” sorusunu sorduracak kadar yaygın ve  sürekli bir yanlış bu. Okurumun önerdiği gibi, dile özen gösterilmesini dert edinmiş, bu konu üzerinde yıllardır düşünen, asıl uğraşım olan edebiyat nedeniyle de herkesden fazla özen göstermek zorunda olan biriyim. Yani dil özensizliği fırçasını pek hak etmiyorum. Hiç değilse ‘mademki’nin ‘ki’si konusunda. Bir de, bilgilerimizi ve doğrularımızı kontrol etmekte her zaman yarar vardır diye düşünüyorum.
* * *
Asıl yazmak istediğim, dil ve yazımla doğrudan ilişkili olan, ama dili ve yazım kurallarını çok aşan başka bir konuydu; ‘ki’ meselesi fırsat sağladı.
Vicdan yazılarına gelen okur yorumlarını/ tepkilerini gözden geçirirken yarısından fazlasında, ne söylenmek istendiğinin dahi anlaşılamadığı bir dil sorunu olduğunu fark ediyorum. Çok haklı olarak Türkçeye özen gösterilmesi uyarısını yapan okurumuz da herhalde farkındadır bu durumun. Bağlaçların, eklerin ayrı yazılması falan değil, tek bir noktalama işaretinin bulunmadığı, tek bir  sözcüğün doğru yazılmadığı, bütün cümleler düşük olduğu için, hiçbir şey anlaşılmayan satırlar, paragraflar birbirini izliyor. Öfkeli, sert, suçlayıcı, haddini bildirici üsluplarından çıkarabildiğim kadarıyla, bu türden satırların müelliflerinin kendi fikirlerinden hiç kuşku duymadıkları, acaba ötekinin düşüncesinde de bir doğruluk payı olabilir mi diye sormadıkları, amaçlarının bağcı dövmek olduğu anlaşılıyor. Ama, kendi düşüncelerini ve doğrularını ne yazık ki anlaşılır biçimde, düzgün bir dille ifade edemiyorlar. Bazen, yazılara gelen bir okur yorumunda ne demek istendiğini anlamaya çalışırken, acaba benim yazım başka bir yazıyla mı karıştı diye şüphelenip yazdıklarımı bir kez daha okuma ihtiyacı duyuyorum, çünkü söylenenlerin benim yazdıklarımla bir ilgisi yok.
Demem o ki; kendi başına bir sorun olan Türkçe yetersizliğinin veya dil yanlışlarının açıklayamadığı bir durum var ortada. Okuduğunu yanlış veya tersinden anlama; ya da yorumlarken kendini anlatamama sorunu...
Dille düşüncenin karşılıklı etkileşimini ve birliğini, dilin özgürce ve doğru kullanılamadığı yerde düşüncenin de dumura uğradığını kendi deneyimimden biliyorum. 12 Eylül darbesinden sonra dilini hiç bilmediğim bir ülkede yaşamak zorunda kalmıştım ve düşüncemin duraksadığını, gerilediğini dehşet içinde fark etmiştim. Hükümran ulusların hükmedilen toplulukların veya azınlıkların dilleri üzerindeki yasak ve baskılarının temel nedeni ve amacı da budur zaten; düşünceyi bastırmak, geriletmek... Öte yandan, kendinizi açık, anlaşılır, dilsel anlamda doğru biçimde ifade edemiyorsanız, (yazım hatalarını kastetmiyorum sadece) düşünceleriniz de tam oluşmamış, oturmamış, billurlaşmamıştır. Kafanızın içinde bir kaos vardır. Bu kaosu şablonlarla konuşarak aşmaya veya saldırgan bir üslupla maskelemeye çalışırsınız. Yine kendimden örnek vereyim: İyi bilmediğim, derinleşmediğim bir konuyu veya hesaplaşamadığım bir düşünceyi aktarmak zorunda kaldığımda, dilimin bulanıklaştığını, cafcaflı da olsa anlaşılmaz ve kof cümleler kurduğumu fark ederim hemen. “Oya! Sen bu konuyu biraz daha derinleştir, araştır, incele ve en önemlisi karşı fikirleri dinle, kendi fikirlerinle karşı fikirlerin aynasında hesaplaş. Tek doğru seninki olmayabilir; zaten tek doğru denilen şey, fikir tembelleri ve fukaralarının rahatlamak için sığındıkları karanlık bir sığınaktır” derim kendi kendime.
‘Ki’ bağlaçından çıkıp bakın nerelere geldik. Dilimiz yanlışlarla dolu ve anlaşılmaz ise, kafamızın içi, yani düşüncelerimiz de dilimize benzediğindendir bu. Sözümüz; meramımızı anlatmaya, anlaşmaya, uzlaşmaya, buluşmaya yönelik değil de karşımızdakini ezmeye, aşağılamaya, yok etmeye yönelik bir monologdan ibaretse, kendi doğrularımızın mutlaklığına inandığımızdandır. O mutlak doğruları sorgulamaya, gereğinde ötekinin doğrusunun gerçeğe daha yakın olduğunu kabule cesaretimiz ve kafamız yetmediğindendir.
“İfade-i meram, ayniyle insan” derdi eskiler. Ne kadar doğru. Dil ve ifade ne kadar da önemli.

Yazarın Diğer Yazıları

Romanını yazamadığım kahramanım Nazar

İnsan benim yaşıma gelip de birlikte yol yürüdüğü,  onlarla zenginleştiği dostlarını, arkadaşlarını yitirdiğinde sadece onların matemini tutmuyor, sadece onlara ağlamıyor. Her giden bizden bir parça koparıp gidiyor. Eksiliyoruz

Bir yazamama yazısı

Yazıyoruz, söylüyoruz, bağırıyoruz, feryat ediyoruz da ne oluyor, ne değişiyor! Anlamsızlık, yetersizlik, boşuna çaba duygusu

Çocukları kefene sokan ruh hastası ilkel zihniyet

ÇEDES'in amacı çocuklarda çevre duyarlılığını geliştirmek ise, ormanlarımızın, tarım topraklarının, doğal zenginliklerimizin nasıl yok edildiğini, açgözlü vahşi talan düzeninin doğal yaşamı nasıl katlettiğini öğretin

"
"