Başlık, “Ergenekoncuların, Samastların İntikamı” da olabilirdi. Ya da, “Hepiniz Ergenekoncusunuz, Hepiniz İttihatçısınız”; veya “Takke Düştü, Kel Göründü” gibisinden daha hafif bir şey.
Yirmi yıl önce, Ermenistan’la Azerbaycan arasındaki savaş sırasında Ermenilerin Hocalı’da yaptıkları katliamı anma mitinglerinin çarşaf çarşaf ilanları “Ermeni yalanlarına sessiz kalma” sloganıyla gazetelerde ve ilan panolarında belirdiği andan itibaren, bir Azeri-Türk ortak yapımıyla karşı karşıya olduğumuzu tahmin etmek mümkündü. Böyle bir gösterinin başta Ermenilere ve ırkçılığa, şovenizme, ötekileştirmeye dur diyen herkese karşı nefret söylemine dönüşeceğini kestirmek için de fazla zekâya ihtiyaç yoktu. 1992’de savaş sırasında yaşanan soykırım niteliğindeki bu kanlı katliamın, 20 yıl sonra neden Azerbaycan ve Bakû’da değil de özellikle İstanbul’da anıldığı; mitingi düzenleyenlerin ifadesiyle neden “Edirne’den Kars’a” Türkiye’de gerçekleştirildiği sorusunu sormak yeter. Tabii gazete ilanları bile yüzbinlerce lira tutan eylemin finansmanının kimler tarafından sağlandığı; Azerbaycan’ın, Türkiye’ye gönderdiği katılımcılar ve diğer masraflar için harcadığı ifade edilen 2 milyon dolara Türk devletinin ne kadar artı katkı yaptığı da sorulması gereken sorular arasında yer alıyor.
Son zamanlarda her türlü ırkçı, şoven, milliyetçi, özellikle de Ermeni düşmanı gösterinin Hükümet adına katılımcısı ve baş hatibi olan İçişleri Bakanı Şahin’in miting konuşmasındaki sözlerine bakarsak, asil Türk milleti nerede olursa olsun her türlü zulme karşı olduğu için gerçekleştiriyormuş bu protesto gösterilerini. Ufala da civcivler yesin, derler ya hani; yada moda tabirle, -bizimkini de kendinizinki kadar sanıp- zekâmızla alay etmeyin beyler!
Hocalı katliamının yirminci yılı münasebetiyle/ bahanesiyle düzenlenen; Azerî milletvekillerinin, resmî kişilerin, Azerbaycan’dan ulaşımları sağlanarak getirtilmiş/gelmiş çok sayıda Azerînin katıldığı; Türkçü, İslamcı, milliyetçi siyasal parti, cemaat ve örgütlerin neredeyse firesiz destekledikleri; ırkçı, şoven, ulusalcı, Ergenekoncu odakların, “Ogün Samastçı”gençliğin militan güç olarak yerini aldığı bu gösteriler, Türk-İslam sentezli ırkçı-şoven Türk milliyetçiliğinin rövanş hamlesiydi. “Hepimiz Ermeniyiz” ve “Hepimiz Hrantız” sloganlarına karşı “Hepimiz Türküz”, “Hepimiz Hocalılıyız” pankartları “Hepiniz Ermenisiniz, Hepiniz Piçsiniz” sloganının yanında masum kalıyordu. “Faşizme inat, kardeşimsin Hrant” ve “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganlarının mitingteki karşılığı “Türke kefen biçenin ölümü korkunç olur”, “Bugün Taksim, yarın Erivan, bir gece ansızın gelebiliriz”, “Bozkurtlar burada Hrantlar nerede” gibi tehdit ulumalarıydı. miting haberlerinin ertesi günkü gazetelerde nasıl yer aldığı da ilginçti. Ortadoğu ve Yeniçağ gazeteleri, bekleneceği gibi, haberi sürmanşetten “Hepimiz Hocalı’yız, hepimiz Türküz” veya “Tek millet iki devlet, Hepimiz Türküz” benzeri başlıklarla görmüşlerdi. Taraf, Radikal, Evrensel, Birgün dışında, ana akım medya mitingin ne kadar kalabalık olduğunu ballandırarak anlatırken, Taraf’ın manşete çektiği “Hepiniz Ermenisiniz, Hepiniz Piçsiniz” türünden pankartları, beyaz bereler giymiş Ogün Samast’ların Agos’a yürümek istemelerini, Fransa konsolosluğu önünde dağıtılan ve konsolosluğa atılan üzerinde Sarkozy yazılı tuvalet kağıtlarını, her biri ağır bir nefret suçu sayılması gereken slogan ve pankartları, Dink’in katillerine düzülen övgüleri es geçiyorlardı.
Mitinge katılan Azerî milletvekilleri, Türk İçişleri Bakanı, Azerî ve Türk kuruluşları mitingin her iki devletin işbirliği ve desteğiyle gerçekleştirildiğinin kanıtıydı. İçerden ve dışardan yükselen Ermeni soykırımının tanınması taleplerine karşı, çok zavallı, sığ, budalaca bir sözde cinlikle “Tencere dibin kara, seninki benimkinden kara” misali, Ermenistan’a “Sen de soykırım yaptın” denmek isteniyor, Türkiye biraz daha utanç verici bir konuma indirgeniyordu. İçişleri Bakanı Şahin Atatürk’ün gençliğe hitabesinin okunmasından sonra “Hepiniz Ermenisiniz, Hepiniz Piçsiniz “pankartları ve kin dolu sloganlar arasında yaptığı konuşmada “Bu kan yerde kalmayacak” derken, “Türke kefen biçenin ölümü korkunç olur” sloganına replik veriyordu.
Hepiniz Ergenekoncu, Hepiniz İttihatçısınız!
Son zamanlarda İttihatçılık ve Ergenekonculuk terimleri bütün şerlerin kaynağı ve odağı olarak ezberimize girdi. Resmi ideolojiye, ulusalcı-Kemalist-vesayetçi devlet anlayışına karşı olduklarını iddia eden, tarihimizin karanlık sayfalarıyla yüzleşmeyi öneren kişi ve çevreler (bu arada iktidarın sözcüleri ve yandaşları da) İttihatçılık ve Ergenekonculuk nitelemelerini demokratlıklarının bir göstergesi ya da küfür gibi kullanıp rahatlıyorlar. Peki, bu sözcük ve kavramların toplumsal-siyasal yüküyle, ardındaki amaç ve zihniyetle yüzleşebiliyor muyuz? İttihatçılık ve Ergenekonculuğun ana damarı, özü nedir, diye sorup bu ana damarın kendi hareketimizdeki, kendi siyasetimizdeki, kendi zihniyet dünyamızdaki izlerini, yansımalarını cesaretle saptayabiliyor muyuz? Pazar günü İstanbul’da yapılan mitingleri şu veya bu biçimde destekleyen, orada hazır bulunan, konuşma yapan herkes bu soruyu kendi kendine sormalı.
Mitingin düzenleyicileri, Hocalı katliamını anarken, ”soykırımlar olmasın, insanlar ölmesin” mesajını vermek istediklerini söylüyorlar. Ne güzel, ne haklı, ne desteklenesi bir özlem... Gelin görün ki, o zaman aynı meydanda, aynı mitingte, yirmi yıl önceki Azerî-Ermeni savaşında Hocalı’dan önce yapılan Ermenilere yönelik Sumgayt katliamı ve de 1915’te İttihatçı zihniyetin yüzbinlerce Ermeniye uyguladığı kıyım da anılmalı ve protesto edilmeliydi. Taşınan pankartlarda “Hepimiz Ermeni, hepimiz Azerî, Hepimiz insanız” yazılmalıydı. Ya da Hocalı katliamını anma mitinginin düzenleyicileri ve katılımcıları 1915’i anmak için de (Sarkozy yazılı tuvalet kağıtları dağıtmak yerine) kırıma, katliama, felakete uğrattığımız bütün gruplardan özür dileyen sloganlarla ve kardeşlik ruhuyla toplanabilmeliydiler/ toplanabilmeliydik.
Kimse Hocalı katliamını protesto mitinginin anlamı ve amacı konusunda kendini veya başkalarını kandırmaya çalışmasın. Orada şahlanan; Ermeni düşmanlığı ve Müslüman-Türk İttihatçı ruhtu. Tıpkı Engenekoncu- Balyozcu planların uygulamaya konulabilmesi için gerekli havayı yaratmayı amaçlayan provokatif Cumhuriyet Bayrak Mitingleri gibi... O mitinglerin hangi planın parçası olduğu apaçık ortadaydı ve o planı fark edip de parçası olmak istemeyenler bu mitinglere katılmadılar, eleştirdiler. Bir kesim iyi niyetli insanımız da, provokasyonu sezemeyip sırf mevcut siyasi iktidara karşıtlıkları ve yaratılmış olan “laiklik elden gidiyor, şeriat geliyor” havası içinde istemeden olayın parçası oldu. Sanırım, Hocalı mitingine katılanlar arasında da vardı böyleleri. Nitekim Has Parti’den Bekaroğlu, oradaki havayı, pankartları, sloganları görünce meydandan ayrıldığını belirtiyor. Ancak orada öyle biri vardı ki, bırakın meydandan ayrılmayı, nefret söylemini engelleyebilecek konumdayken, o söylemin parçası, hatta körükleyicisi konumundaydı: İttihatçı zihniyete ve o devlet anlayışına karşı olduğunu iddia eden AK Parti Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Şahin...
Bir süre önce, Hrant Dink’i ölümünün beşinci yılında anmak için onbinlerce insan şehirlerin sokaklarını, meydanlarını “Bu dava burada bitmez” diyerek doldurduğunda, hangi kesimden, hangi düşünceden olursak olalım birbirimize kenetlenip özgürlükçü, demokratik, barışçı bir birlik yaratmak yerine anlamsız bir tartışmaya girmiştik. Birileri, Hrant’ın davasını beş yıldır kararlılıkla, yüreklilikle, özveriyle ve vicdanla sürdürenleri Hrant’ın parazitleri olmakla, Hrant’ı solda gösterip kitle desteğini daraltmakla, sağ ve Müslüman kesimleri ürkütüp kaçırmakla, hatta AKP’yi yıpratmakla suçlamışlardı. Hocalı katliamını protesto gösterileri kimlerin kimleri nasıl kullandığını, kimlerin kimleri yıprattığını, İttihatçı ruhta buluşarak kimlerin kimlere destek olduğunu ve ırkçı milliyetçiliği aşmanın güçlüklerini gösterdi.
Hocalı mitingi ırkçı, Türkçü, şoven milliyetçi zihniyetin kaybettiği mevzileri Ermeni düşmanlığı üzerinden yeniden kazanma girişimi olarak da okunabilir. Hrant Dink cinayetinin ardından toplumda başlayan vicdani uyanışı, yüzleşme ve sorgulama ihtiyacını engellemeyi amaçlayan bu eylem, İttihatçı-Ergenekoncu zihniyetin devletin genlerine nasıl nüfuz ettiğini göstermesi bakımından da önemliydi. Hem mitinge verilen destek hem de İçişleri Bakanı’nın katılımı ve mitingin ruhu doğrultusundaki konuşması bu yargıyı pekiştiriyordu. AK Parti iktidarını sarsmak, yıkılmasını kolaylaştıracak atmosferi yaratmak için kod adı Ergenekon olan derin odakların planladığından kuşkum olmayan Hrant Dink suikastinin ardındaki İttihatçı-ulusalcı zihniyetin, kendisi bizzat o güçlerin hedefi olan AKP’yi de kuşatmış olmasına şaşıranların hatırlaması gereken bir nokta var: AK Parti devletleştikçe İttihatçı-Kemalist devletin genetik kodlarını da tevarüs ediyor, hem de önemli bir kan uyuşmazlığı yaşamadan. Çünkü laik veya Müslüman, siyasal kadrolar, istisnalar bir yana, ağırlıklı olarak aynı Türk milliyetçiliği ve devlet zihniyeti damarından besleniyorlar. Yani, korkmayın ve kavga etmeyin; biçimler ve üsluplar bir yana, işin özünde bu Türkçülük milliyetçilik (Türk İslam sentezi) noktasında, “Yok birbirinizden farkınız.” Var, diyorsanız, hadi görelim: Hocalı mitingini yargıya taşıyın, nefret söylemi yasasını bir an önce çıkarın ve daha önemlisi İçişleri Bakanınızı hemen, hem de bu nedenle görevden alın.
Çok beklerim, değil mi?