Yazmayı düşündüğüm yazıyı dün Hakan Aksay’ın yazdığını görünce işim kolaylaştı diye sevindim. HDP’yi ben de onun gibi görüyorum; aman hata yapmasınlar, aman ayakları sürçmesin, aman yıpranmasınlar diye, bir anne nice umutlar beslediği çocuğunun gelişip serpilmesini nasıl kıvançla ama zaman zaman da nasıl endişelenerek izlerse, öyle izliyorum. Çünkü, HDP’nin Demirtaş’ta ifadesini bulan Türkiye partisi çizgisinin, içinde çırpınmakta olduğumuz anafordan kurtulmayı sağlayacak bir can simidi olduğunu düşünüyorum. Bu can simidiyle bugünden yarına sahile çıkamayız, biliyorum; ama tutunup su üstünde kalmak, nefes alıp boğulmaktan kurtulmak mümkün. Sahile, yani daha aydınlık yarınlara doğru giderken HDP çoğulculuğu genişleyebilir, daha da kucaklayıcı hale gelebilir; programı, çizgisi, dünyaya ve siyasete bakışı seçim süreci boyunca ipuçlarını gördüğümüz ve destek verdiğimiz yönde gelişebilir; böylece ülkenin ve kanayan bölgenin çözüm hareketi/siyaseti olma umudunu pekiştirebilir.
Bütün bunlar mümkündür, önümüzdeki imkânlardır, umuttur. Ama mümkün olan her zaman gerçeğe dönüşmez. Umutların kırılıp dağılması, hayatta, hele de siyasal hayatta, sık rastlanan bir haldir.
Umudu yıpratmaktan sakınmalıyız
Bu yazı HDP’yi öcü olarak görüp şeytanlaştıran sağlı sollu şoven Türk milliyetçilerine, bölünme paranoyasıyla malul Kürt düşmanı ulusalcılara, 21. yüzyılın zihniyet dünyasını ve bölgeyi kavramaktan aciz tekçi, asimilasyonist, otoriter/ceberrut eski-yeni vesayetçilere hitap etmiyor. Onlar ülkenin normalleşmesinin, özgürlükçü ve çoğulcu bir iklime kavuşmasının; eski rejimin köhnemiş zihniyet yapılarının, taşlaşmış ezberlerinin yerine değişimci, genç, özgürlükçü, alabildiğine çoğulcu bir zihniyet ve söylemin topluma egemen olmasının açıkça veya utangaçca karşısındalar zaten. Benim nacizane sözüm, kendimize, Bizlere; HDP ve onun yarattığı umudu önemseyenlere.
HDP’nin; özel doğuş koşullarından, bileşiminden, bağlantılarından, gençliğinden gelen zaafları var kuşkusuz. Kurulu düzenin, devletin, iktidarın gerçekleri çarpıtarak hareketi karalamaktan tutun, cinayete varan tasarruflarını da buna ekleyin, bu partinin oluşum halinde olduğunu da düşünün… HDP’nin zaaflarını görmezden gelmekten, yanlışlarını kabullenmekten, neylerse güzel eyler demekten söz etmiyorum. Böyle bir göz yumma, daha doğrusu körlük, HDP’nin ülkenin, bölgenin, çağın partisi olma hayalini baştan baltalamak olurdu. (Yanlış anlaşılmamak için, sonradan çoğu düzeltilmeye çalışılan tek tek kimi bireysel çıkışlar ve tercihler dışında büyük yanlışlardan söz etmediğimi hemen söyleyeyim.) Madem ki Bizler Meclis’teyiz, madem ki Bizler siyaset sahnesinde hak ettikleri yeri alabilsinler/ alabilelim diye çalışıp çabaladık, tabii ki söz hakkımız var, tabii ki yanlış bir şey gördüğümüzde (hatta velev ki yanlış olmasın, bize öyle gelmiş olsun) söyleyeceğiz, düzelteceğiz, konuşacağız, düzelsin diye sadece dilimizi değil elimizi de taşın altına koyacağız. Mesele; umudu büyütmeye çalışırken umudun taşıyıcısını hedef tahtasına oturtup yıpratmamakta. Siyasal tarihte, elbirliği ile kurmak isterken elbirliği ile batırılan oluşumların örnekleri çoktur.
Ayar ve akıl vermek değil, destek vermek
HDP’nin kendi aklını/çizgisini kendisinin üreteceğine inanıyorum. Üretiyor da… Aldığı destek, yardım ve katılım oranında daha da iyi üretecek. Ayağının sürçmesini bekleyip, “hah işte, yanlış yaptılar” diye el ovuşturmaya hazırlananlar her kesimde var. Bu fırsatı onlara vermemek, HDP projesinin tökezlemesinin aslında ülkenin gelecek umudunun yara alması demek olduğunu anlatmak, kendisine demokrat, özgürlükçü, solcu, devrimci diyen herkesin işi olmalı. Çünkü HDP, önüne Türkiye partisi olma hedefini koyduğundan bu yana sadece HDP değildir, sadece Kürt sorununun çözüm anahtarı, sadece bölgenin temsilcisi değildir. Türkiye partisi olma iddiasından vazgeçmek zorunda kalırsa/bırakılırsa henüz emekleyen umut serpilip gelişemeden söner. Destek vermekten: Türkiye partisi iddia ve hedefinden uzaklaşmaması için HDP’nin içinde, yanında, arkasında durmayı, bu yolda bir adım ileri atması için çalışmayı kastediyorum.
Önümüzdeki zorlu ve fırtınalı günlerde, HDP hem kendi içindeki verimli ama siyasal olgunluk ve özveri gerektiren çoğulcu yapısı; hem de içinden doğduğu ortam, tarihsel kökleri ve bağları yüzünden güçlüklerle, hayatî karar anlarıyla karşılaşacak, Bizler’in yani Türkiye demokrasi ve barış güçlerinin desteğine, talep etsin etmesin, hatta reddetse bile daha fazla ihtiyaç duyacak.
Buralar Kandil’den biraz puslu mu görünüyor ne!
Silahlı silahsız her siyasal hareketin içinde farklı görüşler olduğu bilinen bir gerçektir ve de doğaldır. PKK gibi 35 yıldır savaş içinde olan, üstelik yönetim kademeleri Türkiye toprakları dışında bırakılmış bir harekette de mutlaka vardır. KCK’nin Kandil’deki etkili yöneticilerinden Duran Kalkan’ın Özgür Gündem gazetesinde müstear adla yazdığı yazıda, HDP’yi pasif siyaset izlemekle, gerçekleri tam okuyamamakla, yeterince devrimci olmamakla (!), AKP-CHP koalisyonunu işaret etmekle, vb. eleştirmesi, bana ara başlıktaki soruyu hatırlattı.
Duran Kalkan’ın eleştirilerinin temelinde, benim anladığım kadarıyla, seçim sonuçlarını Kürt halkının demokratik özerkliğe evet demesi olarak okuması, ülkede neredeyse devrimci durum olduğunu varsayması, bu nedenle de seçilmiş Meclis’in bir demokratik kurucu Meclis olarak çalışmasının şart olduğunu düşünmesi, HDP’nin hükümeti kurma tartışmalarının gündemini belirlemesini beklemesi var. Sanırım Sayın Kalkan’ın Kandil’de, zamanda ve mekânda epeyce uzakta kalmış olması bizim buraları, yani HDP’nin siyasal alanı olan Türkiye’yi olduğu gibi görmesini bir ölçüde engelliyor. Öte yandan HDP ne yapmalı sorusuna verdiği, “Önce bir asgarî demokratikleşme programı sunmalı, tüm partileri bunu uygulamaya çağırmaları, vb. cevabı da İmralı Heyeti’nin Dolmabahçe’de sunduğu ve HDP’nin seçim kampanyası boyunca tekrarlayarak, en azından demokrat kesimlerden oy aldığı demokratikleşme programının ta kendisi. Bütün partileri bu program etrafında birleşip uygulamaya çağırmanın söylemden fiile geçirilmesi için HDP’nin daha fazla güç kazanması gerek. Bu gücü de ancak Türkiye partisi olarak kökleşerek bulabilir.
Çok özel koşulların ürünü olan HDP-Kandil bağlantısının Türkiye partisine ayar verme görünümü kazanması HDP’ye iki yönden darbe vurur. Birincisi, İmralı ile iletişimin iktidar tarafından bütünüyle kesintiye uğratıldığı bir dönemde, HDP’yi içerden zaafa uğratır. İkincisi; HDP’ye karşı kullanılan en önemli ve yıpratıcı saldırı aracı olan; iplerini Kandil’in tuttuğu, HDP’nin üst akılların projesi, kökü dışarda bir yapılanma olduğu manipülasyonuna güç kazandırır. Şu günlerde HDP’yi en fazla yapratacak, yalnızlaştıracak, Türkiye partisi hedefinden uzaklaştıracak olan budur.
Biliyorum: dışardan gazel okuduğumu söyleyenler olacak. Aksine; Türkiye partisi HDP’nin tam içinden baktığım için yazıyorum bunları. Demirtaş’ın söylem ve eyleminde ifadesini bulan HDP’ye akıl ve ayar vermek yerine destek verelim. Yolun daha başındayız ve yol uzun; üstelik de demokrasi, çözüm, birlikte barış içinde yaşam umudumuzu yok etmeye çalışan vahşi hayvanlarla dolu. Uzun vadede, bölgede ve ülkede nasıl gelişmeler olacağını hesaplamak kimse için mümkün değil. Bugünü kurabilmenin anahtarlarından biri de HDP çizgisine özen göstermek.