Başlığı kof bir iyimserlik olarak okumayın. Rehavete kapılma, hayır kampanyalarını tavsatma bahanesi de olmasın. “Erdoğan kaybedecek,” demediğime de dikkat lütfen. Artık Erdoğan ve silahşörleri/kalemşörleri ve de onunla kader birliği yapmış dar çevresi dışında AKP ile Erdoğan’ın kaderi örtüşmüyor; Erdoğan’a yarayan, partisine pek yaramıyor.
İsterseniz biraz daha açıp şöyle düzelteyim: 17 Nisan sabahına uyandığımızda, evet dememiz istenen tek adama hayır demiş bir Türkiye belayı daha çabuk atlatabilir, tahribatı daha çabuk onarabilir, geleceğe daha umutla bakabilir. Ve de Tayyip Erdoğan’da simgeleşen zihniyet ciddi bir darbe alır, karizma bir daha kolay kolay onarılamayacak biçimde çizilir. Kuşkusuz, böyle bir yenilgiye gelecek cevap sert olacaktır, iktidarın saldırganlığı daha da artacaktır. Ancak, dizginlenemeyen saldırganlığa tepki Reis’ten fazla partisini vuracaktır.
Sonra ne olur? 'Tek adam’a ve ahlakî-vicdanî değerlerini yitirmiş yardakçılarına kurban edilen; programını, vaadlerini, siyasî ahlakını unutmuş, baskının, zulmün aracı olmuş AKP, benzer siyasal oluşumların kaçınılmaz kaderini yaşar.
Evet çıkarsa, (daha doğrusu 'hokus pokus’la ve de benim aklımın alamayacağı türlü çeşitli ayak oyunlarıyla, cinliklerle, korkutmalarla “evet” çıkarılırsa) farklı olacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. AKP bu durumda da yıpranacak, güven ve seçmen kaybına uğrayacaktır. Bu biraz daha fazla zaman alacaktır o kadar. Tek adam rejimi Türkiye’nin devâsa sorunlarını çözemeyeceği gibi bunları daha da artıracak, gemi fena halde su almaya başlayacak, dört bir yandan “yetti gayrı!” feryatları yükselecek, kaynağı meşkûk girdiler ve tahrifatla referanduma kadar gözlerden saklanmaya çalışılan ekonomik kriz patlak verecek; savaş kayıpları, bugüne kadar terör tehdidi ve şehitlik edebiyatı ile uyutulan kitleleri uyandıracak, fatura AKP’ye kesilecektir.
Yani, öyle ya da böyle halktan ilk darbeyi Erdoğan’dan önce AKP yiyecektir. Bir farkla: Hayır çıkması durumunda yıpranma ve çatlama daha çabuk, daha sarsıntılı; evet çıkması durumunda daha geç ama daha derin ve onarılmaz olur.
Darbe çığırtkanlığı hep bu korkudan
Bunları Recep Tayyip Erdoğan çok iyi biliyor, ötekiler de seziyor. Saldırgan öfkelerinin temelinde bu korku var. Çıktıkları yolda, ülkeyi ve halkı kendileriyle birlikte yıkıma sürüklerken, bu saatten sonra vardıkları noktadan yumuşak dönüş olmayacağının farkındalar. Üstelik böyle bir dönüşü sağlıklı biçimde planlayabilecek bilgiden, esneklikten, ufuktan yoksunlar. Dış politikada ayarı bozuk bir sarkaç gibi bir o yana bir bu yana sallanıp durmaları, kendileriyle birlikte kitleleri de gaza getirerek tehlikeli hamlelere soyunmaları, sonra da şaşkın ve pişkin şekilde geri çekilmeleri de; içerde abukluğa, saçmalığa, abese varan uygulamaları da bundan.
Son günlerde bir darbe çığırtkanlığıdır sürüp gidiyor. Kimin yönettiği, kimin yaptı, kimlerin katıldığı ve de kimin ele geçirdiği belirsiz menfur darbe girişimini Allah’ın lütfu sayıp hepimizin hak ve hukukunu, özgürlüğünü, güvenliğini ihlal eden OHAL ile taçlandıranlar, darbe umacısını Demokles’in kılıcı gibi kafalarımızın üstünde sallandırıp duruyorlar.
Az darbe görmedik bu ülkede. Hepsinden nasibimi aldım, hepsine 'ama’sız karşı çıktım. Ama bu güne kadar, olan olmayan darbelerin rantını bu kadar afiyetle yiyen, lütuf sayıp böylesine keyfini çıkaran iktidara da hiç rastlamadım. Yandaşları, paydaşları gün geçmiyor ki yeni bir darbe kuşkusu, bir darbe söylentisi atmasınlar ortaya!
Paranoya mı, korku salmak için mi?
Zaten darbenin içindeyiz; darbeye karşı darbe mi yapılacak, kim kime darbe yapacak? Burası Türkiye, olabilir, belki de doğrudur, paranoya değildir; ama ben bilemem ki! Hükümetin, istihbaratın elleri armut mu topluyor? Varsa emaresi bulsunlar, çıkarsınlar, cezalandırsınlar. Yoksa bütün bunlar bizleri korkutmak için mi, yüzbinleri aşan gözaltıları, tutuklamaları, aylardır süren OHAL’i sorgusuz sualsiz sürdürmek için mi piyasaya sürülüyor?
Gün geçmiyor ki iktidar partisinden biri, bazen bir kalemşör, bazen sabıkalı bir lumpen, bazen bir teşkilat üyesi, bazen bir belediye başkanı darbe ihtimalinden, böyle bir kalkışmaya karşı halkın silahlandığından, silahlı halkın sokağa çıkacağından, ortalığın kan gölüne döneceğinden söz etmesin…
Nereden çıkıyor bu laflar! Ağzınızdan yel alsın, aklınızı başınıza toplayın!.. Gerçekten bilgisi, belgesi, istihbaratı olan sessiz sedasız gerekli makamlara bildirir, onlar da gereğini yerine getirirler. Toplumu huzursuz etmek, korkutmak neden?
Son olarak, 15 Temmuz’da Erdoğan’ın sesini telefonla milyonlara duyurup darbecileri gerilettiği için baş tâcı edilen, kahraman sayılan Hande Fırat’ın Hürriyet Gazetesi’ndeki TSK kaynaklı haberi darbecilik ilan edildi. Hem muhabirin, hem gazetenin genel yayın yönetmeninin hem de Aydın Doğan’ın tutuklanması, hatta gazeteye el konması bile istendi. Birkaç kendini bilmezin hezeyanıdır, diye geçip gidecektik ki, o da ne! Haber hakkında darbe kışkırtıcılığından soruşturma açılmış. Pes artık!
“Referandum’da evet de çıksa hayır da çıksa AKP kaybedecek” dememin nedeni bu işte. Bu kadar sıkleti bu toplum uzun süre kaldırmaz. Halkın gerçek iradesi gecikmeli de olsa tecelli eder, faturası da öncelikle iktidar partisine çıkar.