16 Mayıs 2022

Göç geri dönmez, fiyatlar aşağı inmez

Kimse hayal kurmasın göç geri dönmeyecek; milyonların yüzde 20’si, 25’i dönse gerisi kalıcı olacak. Kimi zaman şu üründe kimi zaman bu üründe mevsimlik veya ithalata ihracata bağlı kimi oynamalar olsa da fiyatlar ve enflasyon (resmîsi bile) düşmeyecek

İnsanı ucuz işçi, siyasî-ideolojik propaganda aracı, oy deposu olarak gören zihniyet ırkçı faşist milliyetçilikle kol kola girmiş ortalığı kasıp kavuruyor. Yılların sorunu, acısı, dramı olan mülteciler/ göçmenler, ekonomik ve toplumsal bunalımla pençeleşen halkın gözünde, aşına ekmeğine göz diken nefret objesi haline getiriliyor.

Bu insanlar kendi yurtlarını, topraklarını bırakıp, ölümü, sefaleti, aşağılanmayı göze alarak neden buralara geldiler? Ülkelerini cehenneme çeviren, evlerini barklarını yıkan savaşları, çatışmaları kimler körükledi? Kimler onların sırtından tatlı kârlar elde ediyor? Ve şimdi kimler onları seçim malzemesi olarak kullanıp çeşitli provokasyonlarla toplumu galeyana getiriyor? Halkın körüklenen tepkisinden kimler siyasî rant elde ediyor? Mültecileri/göçmenleri hedef tahtasına koyup, kışkırtılan kitlelerin önüne atmak yerine öncelikle bu soruların cevaplarının verilmesi ve sorumluların teşhir edilmesi gerekmiyor mu?

12 Eylül faşist darbesi nedeniyle Almanya’da on bir yıldan fazla siyasî mülteci olarak yaşadım. Bugün Türkiye’deki en az 6, kimilerine göre 8 milyona yaklaşan Suriyeli, Afganistanlı, vb. mültecilerle birebir aynı durum olmasa da yabancı bir ülkede mülteci olmanın ne anlama geldiğini, karşılaşılan tepkileri, aşağılamayı, güçlükleri, ayrımcılığı çok iyi bilirim. O yıllarda Türkiye’den Almanya’ya işçi göçü üzerine araştırmalar yapmıştım. Önceleri ucuz ve her işi yapmaya hazır işgücü olarak kabul edilen insanlar, sayıları artıp milyonlara varınca, buna bir de siyasî mülteciler eklenince, yabancı düşmanlığı azgınlaşmış, tıpkı bugün bizde olduğu gibi bu insanların geri gönderilmesi girmişti gündeme. Geridönüş teşvikleri, yasaları çıkarıldı, maddi olanaklar sağlandı ancak geridönüş umulandan çok az oldu. Dönenlerin çoğunluğu yaşlı kuşaktandı. Göçün ikinci, üçüncü, şimdilerde dördüncü kuşakları artık oralı olmuşlardı, anayurtlarına yabancılardı, dönmediler.

Göç geri dönmez

Türkiye’deki sığınmacıların, göçmenlerin durumu Almanya’daki Türklerden epeyce farklı ve karşılaştırılamayacak kadar trajik, biliyorum. Suriyeli, Afganistanlı göçmenlerin arkalarında yakılmış yıkılmış savaş alanları ya da Taliban, IŞİD, vb. belaları var. Bu yüzden de ne yapılırsa yapılsın, ne kolaylık sağlanırsa sağlansın gönüllü bir kitlesel geridönüş beklemek hayalcilik olur. Almanya’dayken sık sık duyduğum, araştırma yaparken çeşitli kaynaklarda rastladığım “göç geri dönmez” sözü yüzlerce, hatta binlerce yıllık deneyimin sonucudur. Göçü kitlesel olarak geri döndürmek ancak zorbalıkla, açık veya örtük baskılarla, tacizle, uluslararası hukuku ve insan haklarını ihlalle mümkündür.

Bugün göçmenler/sığınmacılar üzerinden siyasî manevra, siyasî rant peşinde olanların tümünün göçün bu koşullarda geri dönmeyeceğini, 6 milyonun bir milyonu, iki milyonu dönse, kalan göçmen nüfusun kısa sürede artacağını bilmelerinde yarar var. Dönmeye razı olanlar da ancak terk ettikleri, kaçtıkları yurtlarının sulha sükûna kavuşmasıyla, yıkıntıların imar edilip güvenliklerinin sağlanmasıyla, demografik yapısı hallaç pamuğu gibi atılmış ülkede kendi topraklarından başka bir bölgeye zorunlu iskâna tâbi tutulmadan, kısaca bölgede savaşın, çatışmaların, demografik yapıya müdahalelerin sona erdirilmesi ve can ve mal güvenliği garantisiyle dönerler. Bu da öyle TOKİ’nin briket kulübeleriyle olacak iş değil.

İnsanî trajedinin sorumlusu kim?

Sadece siyasî değil tümüyle insanî bir trajediye dönüşmüş olan göçmen akınının baş sorumlusu: İhvan hakimiyetini sağlamak, bölgeden Kürt nüfusu temizleyip IŞİD’den El Kaide türevlerine kadar çeşitli boy ve soydan cihatçıları yerleştirmek, böylece Müslüman Arap dünyasının efendisi olmak hayalleriyle Suriye’deki ateşi körükleyen, ABD ve Rusya gibi güçlerin taşeronluğuna soyunan AKP iktidarıdır. Göçe kapıları ardına kadar açan, Batı’dan gelecek birkaç milyar euro için hem göçmenlerin hem de Türkiye’nin başına büyük belalar açacak taahhütlerde bulunan, göçmenlerin kayıtsız sigortasız çalıştırılmalarını teşvik eden, üstelik de riyakâr insanlık dersleri vermekten, ensar edebiyatından geri kalmayanlar onlardır. Göçmenlere karşı kışkırtılan halkın tepkisinin seçimlerde aleyhine döneceğini hesaplayan Erdoğan’ın “göndereceğiz, hayır göndermeyeceğiz” biçiminde dalgalanma gösteren ruh hali politikasızlığın ve çaresizliğin belirtisi olduğu kadar sığınmacıları/göçmenleri insan değil siyasî araç olarak gören zihniyetin yansımasıdır.

Irkçı faşist provokasyonun amacı

Tıpkı iktidar gibi muhalefet de bu insanî dramı siyasî manipülasyon aracı yapmaktan geri durmuyor. Devletin derinliklerine yuvalanmış ırkçı faşist zihniyetin sözcüleri bir süredir çeşitli provokasyonlarla yarayı kaşımayı ve kitleleri kışkırtmayı sürdürüyor. Buna karşılık muhalefetin de derli toplu, gerçekçi, planlı bir çözüm önerisi yok. AKP-MHP iktidarının baştan aşağı yanlış, hesapsız, Kürt fobisine ve yayılmacılığa dayalı Suriye politikasını eleştiren muhalefet Suriye’de savaşı bitirmek, sınırötesi operasyonları durdurmak, Suriye topraklarında ilhaka varan idarî operasyonlara karşı çıkmak, açıkça “Suriye Suriye halklarınındır” diyebilmek yerine suçluyu parmağıyla göstermek, sonra susmakla yetiniyor.

İyi de iktidarın yanlış politikalarından dönülmesini sağlamak için ne yapıyorsunuz, hangi planı sunuyorsunuz?  Var olabilmenin yolunu göçmenler konusunda ateşe benzin dökmekte gören, böylesine nazik bir konuya provokatif yaklaşmakta beis görmeyen  Özdağ ve benzerlerine neden karşı çıkmıyorsunuz?           

Hesabı göçmenlerden değil göçe neden olanlardan soralım, demek çok doğru ama bir o kadar da yetersiz. Sorunu hangi araçlarla, hangi gerçekçi uygulamalarla göçmenleri/sığınmacıları perişan etmeden hem de yabancı düşmanlığının daha fazla kabarmasına imkân vermeden adım adım nasıl çözeceğinizi halka ve seçmen kitlenize anlatmanız gerekiyor.

Kısaca, kimse hayal kurmasın göç geri dönmeyecek; milyonların yüzde 20’si, 25’i dönse gerisi kalıcı olacak. Bugün düşünülmesi gereken; nasıl göndeririz değil düzenli göç politikasını, denetimi, entegrasyonu, insanî çözümü sağlamak için; yabancı düşmanlığının daha da kabarmasını, faşizan ırkçılığın provokasyonlarını engellemek için ne yapılacağının planlanması ve halka anlatılmasıdır.

 Bir kötü öngörü daha: Fiyatlar düşmeyecek

İktidar sözcüleri her ağızlarını açtıklarında, biraz sabredilip şükredilirse fiyatların düşeceğini müjdeliyorlar. Zaman zaman tarih de veriyorlar ama o tarihler hiç tutmuyor.

Kötü niyetli bilici kadın olarak ben size söyleyeyim: Kimi zaman şu üründe kimi zaman bu üründe mevsimlik veya ithalata ihracata bağlı kimi oynamalar olsa da fiyatlar ve enflasyon (resmîsi bile) düşmeyecek. Satınalma gücümüz gün be gün azalacak, yaşam kalitemiz beslenmeden başlayarak düşecek, hiç alamayan, açlıkla yoksullukla  boğuşanlar bir yana, bencileyin orta -orta alt  gelir düzeyindekiler bütün ihtiyaç maddelerinin bir alt kalitesini, sebzenin meyvenin bayatlamışını almayı sürdürecekler. Kültür, eğitim harcamaları kısılacak; dışarda yemek yemek, eğlenmek çoktan hayal oldu da evde güzel sofralarda misafir ağırlamaya bile gücümüz yetmeyecek.

Bunlar kehanet değil. Bizler Erdoğangiller gibi harikalar aleminde değil bu dünyada, bu ülkede yaşıyoruz. Gerçekler yalanları yıkıp geçiyor. Tıpkı “Türkiye bir hukuk devletidir” yutturmacası yargının her kararında bir kez daha yalanlandığı gibi, tıpkı demokratik ve de laik bir ülkede yaşadığımız algısı her yasakta, her engellemede, her mahkûmiyette sanrıya dönüştüğü gibi.

Bunları, gidişatı değiştirmenin tek yolunun iktidarı değiştirmek olduğunu, ama asıl önemlisi, sözde değil özde demokrasiye geçilip düzen baştan ayağa değişmedikçe, devlet kurumlarından  siyasete, ekonomiye, toplumsal etiğe kadar her alanda mevcut düzen ters yüz edilmedikçe seçimleri kazanmanın fazla bir şey değiştirmeyeceğini hatırlatmak için yazıyorum.

Son söz: Seçimlere hazırlanan muhalefetin fobilerinden, öğrenilmiş korkularından kurtulup Demirtaş’ın “Bir ittifak modeli önerisi”ni okuyup ciddiye almasında, üzerinde düşünüp kendini toparlamasında fayda var.

Yazarın Diğer Yazıları

Romanını yazamadığım kahramanım Nazar

İnsan benim yaşıma gelip de birlikte yol yürüdüğü,  onlarla zenginleştiği dostlarını, arkadaşlarını yitirdiğinde sadece onların matemini tutmuyor, sadece onlara ağlamıyor. Her giden bizden bir parça koparıp gidiyor. Eksiliyoruz

Bir yazamama yazısı

Yazıyoruz, söylüyoruz, bağırıyoruz, feryat ediyoruz da ne oluyor, ne değişiyor! Anlamsızlık, yetersizlik, boşuna çaba duygusu

Çocukları kefene sokan ruh hastası ilkel zihniyet

ÇEDES'in amacı çocuklarda çevre duyarlılığını geliştirmek ise, ormanlarımızın, tarım topraklarının, doğal zenginliklerimizin nasıl yok edildiğini, açgözlü vahşi talan düzeninin doğal yaşamı nasıl katlettiğini öğretin

"
"