22 Mayıs 2021

Devletin çeteleri mi, çetelerin devleti mi?

Çetelerden arınmış devlet, temiz siyaset diyerek ister gerçek ister sosyal medya meydanlarını doldurmak için ne bekleniyor, ne bekliyoruz!?

Bağırsak temizliği buna derim işte! Müsili, kanlarımızda duş yapacağını açıkça ilan eden bir mafya reisinin sağlaması da kaderin tatsız bir cilvesi! O, kanlarımızla duş yapamadı ama bugünlerde video yayımlarıyla bütün millete lağım sularıyla duş yaptırıyor.

Devasa bir pislik çukurunun içinde debeleniyoruz. Bizler, aman dalgalanmasın diye kıpırdamaktan bile korkarak kafamızı dışarda tutmaya çabalarken, derin siyasetle sarmaş dolaş çeteler birbirine düşünce lağım taştı, pislik vatan sathına yayıldı. Halkı vatan-millet nutukları ve beka aldatmacasıyla uyutmaya çalışanların vatanı pislik çukuruna çevirdikleri, milleti de o çukura yuvarladıkları ayan beyan ortaya çıktı, çıkıyor.

Çetelerin, suç şebekelerinin devlete nüfuz etmesi, devletlû muktedirlerle sarmaş dolaş ülkeyi soyup soğana çevirmesi, kendi adlarına ve devlet adına cinayet işlemesi (Çiller'in "Devlet için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir" sözünü hatırlayalım) bugünün işi değil. 1996 sonlarında Susurluk'ta meydana gelen kaza sonucunda, devlet-mafya-siyaset ortaklığı açığa çıkmış, millet hayret ve dehşet içinde kalmıştı. Devletin, MİT-ordu-polis kanalıyla derin cinayetlerde (ASALA cinayetlerine misilleme olarak ve/veya Kürt kanaat önderlerini, Kürt işadamlarını ortadan kaldırmak için), çeşitli pis işlerde kullandığı Ülkücü mafyanın reisi Çatlı'nın, İstanbul eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ'ın öldükleri, korucu aşireti ağası ve DYP milletvekili Sedat Bucak'ın sağ kurtulduğu o kaza sırasında Mehmet Ağar İçişleri Bakanı'ydı ve kaza yapan Mercedes'in içindekilerin onunla sıkı irtibatları ortaya çıkmıştı.

Aradan 25 yıl geçti. O gün bir kaza sonucu tesadüfen ortaya dökülen, derin devletle çetelerin ve siyasetçilerin nasıl iç içe geçtiğini gösteren ilişkiler yumağını bu defa bir mafya reisi kusuyor. Sedat Peker nâm Reis, devletin mafya tercihinin Devlet Bahçeli'nin "dava arkadaşım" dediği Ülkücü mafya babası Çakıcı'ya yöneldiğini ve kendisinin tehdit altında olduğunu fark edince iktidarı (Cumhur İttifakı olarak anlayın) 25 yıl öncesine göre daha derin, daha güçlü kuşatmış bir soygun ve terör ağını gözümüzün önüne seriyor.

Kimlerin elindeyiz?

Ne ortaya dökülen rezillik ve pislik, ne devlet-mafya-siyaset bloğu, ne de en az 25 yıldır tanıdığımız derin elemanlar ve çeteler şaşırttı beni. Ağar'dan Susurluk'un diğer aktörlerine, Çatlı'nın ölümüyle Çakıcıya geçen Ülkücü mafya liderliğine kadar tellaklar da hamam da aynı. Soygunun, talanın, pis ilişkiler ağının çapı ve pervasızlığı büyümüş; ortalıkta siyasetçiyim, hatta bakanım diye dolaşanlar, kendilerini gazeteciyim, medya mensubuyum diye pazarlayanlar ağa şu veya bu şekilde takılmış.

Ama bu kadar değil; korkunç olan çeteleri kullanan devlet yerine mafyanın ve Susurlukçu derinler ile legal (!) siyaset maskesi takmış kimi muktedirlerin devleti ele geçirmiş olmaları. Kısaca: düzenin "devletin çeteleri"nden "çetelerin devleti"ne evrilmesi…

Geçen akşam bu ülkenin içişleri bakanı olan zat'ın televizyondaki çırpınışlarını seyrederken, kimlerin elinde kaldık, diye düşünüp büsbütün tasalandım. İçişleri Bakanlığı en önemli üç bakanlıktan biri olması yanında hepimizin kaderini en fazla etkileme gücüne sahip bakanlıktır. O makamın başındaki kişi bir mafya babasının ithamlarına, açıklamalarına cevap vermeye çalışırken o kadar bîçare haldeydi ki, "bunun gibilerin elinde çetelerden çete beğenme durumudayız" diye düşünüp ürperdim.

Bakanın mafya liderinin ithamları karşısında kendini temize çıkarmak için çabalarkenki acizliği; söylediklerini yalanlayan belgelerin 24 saate kalmadan mühürlü imzalı olarak karşısına/ karşımıza çıkarılması, söyleminin basitliği, içler acısıydı: Sadece kendisi açısından değil, bu kişinin İçişleri Bakanı olduğu bir düzende yaşayan bizler için de… Sedat Peker, derin iktidarda değişen dengeler nedeniyle devletin "organize suç örgütü" değiştirmesinin hesabını zayıf karın gördüğü ve kendisine ihanet ettiğini düşündüğü Soylu'dan soruyor, o da kem küm laf yetiştirmeye çalışıyordu.

Güç ve adam sayısı itibariyle Türkiye'nin 1 numaralı "organize suç örgütü" olduğu resmî verilerle sâbit Çakıcı örgütü, Devlet Bahçeli'nin ittifaktaki gücüyle Cumhur İttifakı'nın resmî mafyalığına terfi ettirilirken İttifak'ı desteklemek için saçını süpürge etmiş Peker azledilmesini kolay hazmedecek gibi görünmüyor. Tabii işin içinde büyük vurgunlar, rant bölüşümü, para ve de güç kaybı var. Yani pislikler bir süre daha ortalarda dolaşacak.

Bu ülke bu pisliğe ne kadar dayanır?

Kanalizasyonun patlayıp pisliğin ortalığa saçılması; terörle mücadele, vatan millet, beka palavralarının aslında muktedirlerin, derin siyasetin ve çetelerin bekası anlamına geldiğinin daha geniş kesimlerce kavranması için yararlı olabilir. Ancak, ortaya saçılan pislik temizlenmezse kötü koku ve mikroplar Covid-19 virüsünden beter sarar ülkeyi.

Çaresizlik duygusunun toplumu bir mafya reisinden medet umar hale getirdiği bu ortamda, muhalefet diye bir şey gerçekten varsa, bu pisliğe karşı mücadele etmekle, devletin bütünüyle çetelerin eline geçme süreci tamamlanmadan mikrobun yayılmasının önüne geçmekle yükümlüdür.

"128 milyar nerede" diye yeri göğü inletmek önemliydi, doğruydu, ses getirdi, iktidarı sıkıştırdı. Ancak, devlet-mafya-siyaset ortaklığı çözülmeden, ne 128 milyar doların hesabı alınabilir ne de adaletsizliğin, hukuksuzluğun önüne geçilebilir. İktidarın çözülmesi için kendisi de bir mafya reisi olan bir kişinin ihbar ve itiraflarından medet ummak, ya da iktidarın içindeki derinleşeceği besbelli çatlaklara umut bağlamak veya bunlar nasıl olsa gidici, fazla dalgalandırmayalım rehavetine kapılmak sorunları çözmek yerine ağırlaştıracaktır. Şimdi, devleti çeteleştiren ve ülkeyi mafyaların insafına terkedenlerden hesap sorma zamanı.

Bundan 25 yıl önce, Susurluk skandalı patlak verdiğinde, bir avuç, gerçekten de bir avuç yurttaş/arkadaş "Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemini başlatmışlar ve iktidarla birlikte ülkeyi de sarsmışlardı. Bugün sivil toplum her şeye rağmen çok daha güçlü, iletişim imkânları, sosyal medya vb. çok daha yaygın ve kendisine Millet İttifakı adını veren bir muhalefet var. Çetelerden arınmış devlet, temiz siyaset diyerek ister gerçek ister sosyal medya meydanlarını doldurmak için ne bekleniyor, ne bekliyoruz!?

Yazarın Diğer Yazıları

Desteğim DEM Parti'ye, oyum İmamoğlu'na

İstanbul Büyük Şehir'de İmamoğlu'na verilmemiş her oy Cumhur İttifakı'na, özünde Erdoğan'a gidecek

Vicdanını yitirmiş dünyanın vicdanını, ahlakını yitirmiş siyasetin ahlakını savunmak 

Ahlakını yitirmiş siyaset ve onun kadroları aşılmadıkça toplumdaki çürümenin önüne geçmek mümkün değil...

CHP, kuş mu deve mi olacağına karar veremezse…

Tek adam rejiminin yol açtığı toplumsal-siyasal çürümeyi engelleyecek, ortak vatanda hak, hukuk, adalet içinde ortak yaşamı sağlayıp ülkeyi yaşanabilir kılacak güçlü ve -sözde değil özde- demokratik bir muhalefete ihtiyaç var. Ana muhalefet partisinin kendini toparlaması ve demokratik güçleri kendi etrafında toplaması (6'lı Masa gibi değil, turnusol kağıdı Kürt meselesi olan gerçek demokratik güçler) bu yüzden önemli