04 Mart 2019

Cumhurbaşkanı vatandaşına “defol git” derse, İçişleri Bakanı da Ahmet Türk’e dil uzatır

"Sebze fiyatlarıyla oyalanmayı, mahalle kavgasını muhalefet sanmayı, laf yetiştirmeyi bırakın da gerçek tehlikeyi görün"

Bu ülkede bir İçişleri Bakanı var.  Ağzını açtığı anda, Anayasa’dan ceza yasalarına, ahlakî-vicdanî-insanî değerlerden siyasal etiğe kadar, her şeyi ayakları altında çiğneyen bir zat. Kişi olarak hiç önemi yok, sadece ruh sağlığından kuşkuya düşüp kendisine acıyabiliriz; ama bu adam İçişleri Bakanı, bu adam devâsâ bir asayiş ağının başında bulunuyor, “devletin şiddet aparatına” hükmediyor. Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil güvenlik, nüfus ve vatandaşlık işleri, pasaport, sürücü ehliyeti, kimlik kartı, hepsi ona bağlı. O hepimizin varlığı ve kaderiyle oynayabilecek güçte. Ve bu adam her ağzını açışta, köyü köpeksiz bulmanın pervasızlığıyla suç işliyor. Ben, siz, birileri, yani sâde vatandaşlar söyleyip yazsak mahkemelerde sürünüp hapishanelerde çile dolduracağımız hakaretleri, tehditleri, çarpıtmaları, uydurmaları “siyasî hasım” saydığı kişiler, örgütler, partiler için kullanmaktan çekinmiyor. Saray’dan mı, ağır derin devletten mi geldiğini bilemeyeceğim bir güçle etrafa saldırıyor.

Son saldırısı, HDP Mardin Belediye Başkan adayı Ahmet Türk’eydi. O Ahmet Türk ki, bu ülkenin ve Kürt halkının son 75 yılının acılarla dolu tarihinin en önemli tanıklarından, mağdurlarından ve kahramanlarındandır. Defalarca ve de son defa Diyarbakır zindanlarında yıllarca kalıp en ağır işkencelerden geçtiğinde bile bu ülkeden ve ortak yaşamdan umudunu kesmemiş olan; her koşulda terörün, şiddetin, savaşın karşısında durmuş, çektiklerine ve halkına çektirilenlere rağmen nefret duygusu ve söylemine kapılmamış insan gibi insandır. Duruşuyla, sözüyle, yaşamıyla, siyasal çizgisiyle Cumhuriyet’in en saygın yurttaşlarından ve siyasetçilerindendir.

Onun, ne benim ne başkasının övgüsüne, güzellemesine ihtiyacı yok, biliyorum. Ama onun gibilerin tırnağının ucu bile olamayacakların saldırgan pervasızlıkları karşısında susmayı da kendi ahlâkıma, vicdanıma yediremiyorum.

Vatandaşlarını ülkesinden kovan bir cumhurbaşkanının olduğu yerde…

Bu zat ile aynı gün, bir başka meydanda, cumhurbaşkanı sıfatı da taşıyan AKP reisi Erdoğan, 15 milyonu aşkın TC vatandaşına, “ Defolun, gidin!” diyor. Namusu ve şerefi üzerine ettiği “….milletin bölünmez bütünlüğünü; millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından eşit yararlanmasını koruma…” yeminine rağmen, bir partinin bütün üyelerini ve seçmenlerini terörist ve hain ilân edebiliyor.

Reis o sözleri bütün Kürtlere söylemedi, Kürdistan diyenlere söyledi, diyebilirsiniz. Ama “zırva tevil götürmez”. Birincisi: Kürdistan demek ne suçtur ne de ayrılıkçılıktır; bir bölge adlandırmasıdır ve  bizzat kendisi birkaç yıl önce bu sözcüğü kullanmıştır. (Tayfun Atay’ın 28 Şubat tarihli “Evet, Türkistan yoksa Kürdistan da yoktur” başlıklı mükemmel yazısına bakınız.) İkincisi: Erdoğan bu sözü bir partinin sözcüsüne hitaben söylemiş bile olsa, Cumhurbaşkanı sıfatı taşıyan kişi, tek bir vatandaşına bile “defol, git” diyemez. Buna hukuken yetkisi olmadığı gibi etik olarak da işgal ettiği makama yönelik ayıptır. Vatandaşlıktan çıkartmanın ve sınır dışı etmenin bile yasası, yargısı, prosedürü vardır. Kaldı ki, “defol, git” değil, “defol, gidin” denmiş, yani bir kişi değil bir kesim hedef alınmıştır.

Erdoğan’ın seçim meydanlarındaki hepsi birbirinden vahim söylemlerini kanıksamış olanlar, pişkinlikle, aldırmazlıkla kabul edenler duymazlıktan gelebilir, önemsemeyebilirler. Ancak, bu “defol, gidin” sözü Cumhurbaşkanlığı yemininin açıkça çiğnenmesi olduğu kadar bölücülük suçudur da. Bugün HDP’liye, Kürde söyleniyorsa yarın Reis’in canını sıkan herkese söylenebilecektir.

Her soydan her boydan sözde muhalefet! Neredesiniz?

Ey kendilerini muhalefet olarak adlandıranlar! Muhalefette yer almaya da gerek yok; ister AKP’li, ister MHP’li, ister başka kesimlerden vatandaşlık hukuku nedir bilen, ülkesini, halkını seven, siyasal ahlak sahibi insanlar! Ey yazarlar, çizerler, kanaat önderleri, televizyonlarda boy gösterenler! Biriniz çıkın! Biriniz, “İster HDP’li, ister şu partiden, ister bu partiden, ister Kürt, ister Türk, ister Ermeni, vb., bu ülkenin insanlarına, vatandaşlarına ‘defol, ülkeyi terk et’ demeye, hain demeye, terörist demeye hakkınız yok! Hepsi bu ülkenin insanı, hepsi yurttaşımız” diyebilme cesaretini, sorumluluğunu, ahlakını göstersin. Biriniz çıksın da, “HDP’li veya başka bir partiden veya  partisiz Kürtler, en az Türkler kadar onurlu, eşit yurttaşlarımızdır” diyebilsin. Biriniz çıksın da yurttaşlarını ortak vatandan kovan cumhurbaşkanı veya çömezi içişleri bakanına görevi kötüye kullanmanın, yurttaşları bölmenin hesabını sormaya cesaret etsin!

CHP, İYİ Parti, kervana son anda monte edilen DSP, Saadet Partisi, muhalefet olduğunu sanan ve iddia edenlerin tümü! Cılız da olsa bir ses verin. Bilin ki lafa laf yetiştirmekten ve zerzevat fiyatları tartışmasından ibaret muhalefetiniz, yarın sizlere de “defolun” denmesinin önüne geçemeyecek.

İster istemez hatırlıyor insan: Yıllar önce Samsun’da bir davayı izlemeye giden Ahmet Türk’e faşist bir saldırgan yumruk attığında, halen en ateşli muhalif sayılan ünlü bir köşe yazarı “Yumruğunu adaletin tokmağı yerine koyup Ahmet Türk’ün burnuna inen kişi, bu ülkede pek çok insanın duygularına tercüman oldu” diye yazmıştı. Soylu nâm zat ile bu muhalif yazarı; Erdoğan ile “Defolun, gidin!” i duymazdan gelen muhalefeti birleştiren zihniyet ülkeyi bölünmeye, kin ve nefret iklimine, insanımızın çürümesine, vicdan yitimine götürüyor.

Sebze fiyatlarıyla oyalanmayı, mahalle kavgasını muhalefet sanmayı, laf yetiştirmeyi bırakın da gerçek tehlikeyi görün. 

Yazarın Diğer Yazıları

Romanını yazamadığım kahramanım Nazar

İnsan benim yaşıma gelip de birlikte yol yürüdüğü,  onlarla zenginleştiği dostlarını, arkadaşlarını yitirdiğinde sadece onların matemini tutmuyor, sadece onlara ağlamıyor. Her giden bizden bir parça koparıp gidiyor. Eksiliyoruz

Bir yazamama yazısı

Yazıyoruz, söylüyoruz, bağırıyoruz, feryat ediyoruz da ne oluyor, ne değişiyor! Anlamsızlık, yetersizlik, boşuna çaba duygusu

Çocukları kefene sokan ruh hastası ilkel zihniyet

ÇEDES'in amacı çocuklarda çevre duyarlılığını geliştirmek ise, ormanlarımızın, tarım topraklarının, doğal zenginliklerimizin nasıl yok edildiğini, açgözlü vahşi talan düzeninin doğal yaşamı nasıl katlettiğini öğretin

"
"