27 Temmuz 2015

Çözüm: HDP etrafında kenetlenmek

MHP çantada keklik ve stepne olduğuna göre AKP'nin hesabını bozabilecek tek siyasal güç HDP

Ortalık toz, duman, ateş, savaş, ölüm, kan. Cephelerde orduların savaşı değil (1990’ların kirli savaşı bile değil), herkesin birbirinin düşmanı kesildiği, kötücüllüğün toplumu sardığı, her çeşit yalanın kol gezdiği, vicdanın yitirildiği, insanî-ahlakî değerlerin sıfırlandığı bir ülke…

Bu satırları yazmaya çalışırken Diyarbakır’dan kalkan savaş uçaklarının Irak Kürdistan’ındaki PKK hedeflerine döndüncü kez saldırıya geçtiklerini haber veriyor televizyonlar. Bölge alev alev yanıyor. İktidarın IŞİD’e karşı ABD destekli hava operasyonu kandırmacasının gerçek amacı artık gözlerden saklanamayacak gibi ayan beyan ortada.

 

Erdoğan cuntasının yakın hedefi

 

Seçim sonuçlarını, özellikle de HDP’nin 80 milletvekiliyle Meclis’e girmesini hazmedemeyen Erdoğan AKP’si’nin 7 Haziran öncesinden başlayıp 7 Haziran’dan sonra hızlanan amok koşusunun tek amacının ister tekrar seçim, ister yakın zamanda erken seçimle mutlak iktidarı almak (gaspetmek de diyebilirsiniz) olduğunu görmeyen, anlamayan kalmadı. Mecliste çoğunluğu sağlamak için ülkeyi felakete sürüklemek sağduyulu insanlara inanılmaz görünse de, Tayyip Erdoğan ve yakın çevresinin ruh halini bilenler için hiç de imkânsız değil. İktidarı kaybetmeye, gereğinde paylaşmaya niyet ve kabiliyeti olmayan bu kadronun, mutlak çoğunlukla iktidar olmak için her melaneti göze almasının çok önemli bir nedeni de ağır suç bagajlarının açılıp suçların günahların vebalinin ödetilmesi korkusu.

Lafı dolandırmadan özetleyecek olursam, AKP’nin (en azından Erdoğan ve çevresinin) yakın hedefi, bir kaos ve belirsizlik ortamı yaratarak mümkün olan en kısa zamanda seçimleri yenilemek ve bir yandan MHP’ye öte yandan HDP’ye kaptırdıkları oyları yeniden alarak tek başına iktidar olmak. MHP nasıl olsa çantada keklik ve stepne olduğuna göre bu hesabı bozabilecek tek siyasal güç HDP.

13 Temmuz tarihli yazımın başlığı: Erken seçimden önce HDP’ye operasyon planı’ydı. Çeşitli hamlelerle, provokasyonlarla, yalanlarla, saldırılarla barış ve özgürlük isteyen Kürt halkı kadar bütünTürkiyeli demokratlara, barışçılara, “iyi insan”lara umut veren HDP şeytanlaştırılacak, yıpratılacak, terörle bağlantılı gösterilerek seçmenlerin gözünde itibarsızlaştırılacaktı. Bu plan hepimizin gözleri önünde, Erdoğan medyasının iğrenç manipülasyon korosunun eşliğinde, Devlet Bahçeli’nin ulumaları arasında, PKK’nin son şiddet eylemleri ve Kandil’in söylemleri kullanılarak ahlaksızca uygulanıyor şimdi.

 

Dağlardan bakınca her şey farklı görünür

 

HDP’yi yıpratmanın, kitlelerin gözünde itibarsızlaştırmanın en kolay yolu partiyi PKK ile ilişkilendirmektir. Kürt hareketinin silahlı kanadından kaynaklanan her şiddet eylemi, her savaş söylemi, HDP’ye karşı güven sarsıcı beyanlar, vasi tavırları, HDP’ye ve onun Türkiye’ye verdiği umuda darbedir.

Dağlardan, savaşın ortasından, silahların arasından bakıldığında her şey farklı görünür. Planlar farklı yapılır, öncelikler başkadır, hesaplar da farklı kurulur. 20-30 yıldır çatışmaların, savaşın içinde, metaforik deyişle “dağlarda” olanların “ova”daki psikolojiyi kavraması, sıradan halkın endişelerini, istemlerini, günü birlik yaşamını, acılarını, sevinçlerini gerçek boyutlarıyla anlayıp değerlendirmesi mümkün değildir. Tıpkı ovadaki bizlerin dağları tam anlayamadığımız gibi…

Son dönemlerde yaşadıklarımızın, biraz da demokratik mücadelenin haleti ruhiyesi ve gerekleriyle silahlı mücadelenin ruh halinin farklılığından kaynaklandığını; ovada siyasete, hem de Türkiye siyasetine niyetlenen HDP ile dağ siyasetinin arasındaki senkronizasyon bozukluklarının doğal ve kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Hele de orkestra şefinin, yani Öcalan’ın susturulduğu bir ortamda bu gerçek iyice ortaya çıkıyor. Bir süredir Kandil, çeşitli yetkili ağızlardan Demirtaş HDP’sini pasif olmakla eleştiriyor, aba altından sopa gösteriyor. HDP’nin seçim başarısı ve bu başarının mimarlarından Demirtaş’ın kucaklayıcı, barışçı üslubu dağ kadrolarının canını sıkmış görünüyor. Son üç hafta içinde Kandil komutanları tek taraflı ateşkesin sona erdirildiğini, bundan böyle silahlı hareketin saldırıya geçeceğini birkaç defa tekrarladılar. HDP eşbaşkanı Demirtaş’ın“Silahların susmasını ancak Sayın Öcalan sağlayabilir, tecridi kaldırın, süreç devam etsin, heyetler müzakereye başlasın”, vb. açıklamasına KCK Eşbaşkanı Bese Hozat’ın “Silah bırakmak için Öcalan’ı işaret etmek apolitiktir” cevabı, hele de “Silah bırakmaya ikna olmamız için, Önder Apo’nun serbest bırakılıp gerillayla yüzlerce görüşme yapması gerekir” mealindeki sözleri, Kandil’in barış ve çözümden yana bilinen “Önder Apo”ya da alenen posta koymasıydı. (Bu arada Türkiye partisi HDP projesinin mimarının Öcalan olduğunu da hatırlayalım.)

 

PKK Erdoğan’ın oyununa mı geldi?

 

Bu gelişmeler Suruç’un hemen öncesinde oldu. PKK, bölgedeki güç dengelerinin kendi lehine döndüğü, ABD’nin PYD gibi kendisinin de arkasında duracağı değerlendirmesinden ve benim bilemeyeceğim başka hesaplardan hareketle, çözüm sürecini savsaklayan AKP iktidarının sabrını bu kadar istismar etmesine karşı bayrak açıyordu. Ne var ki bir iktidar kumpası olabilecek kuşkulu Suruç katliamını izleyen birkaç gün içindeki: polis öldürme, IŞİD’li diye adam vurma, iş makinelerini veya halk otobüslerini yakma, baraj inşaatlarına saldırı, askeri araçları havaya uçurma vb., vb. türünden şiddet eylemleri savaştan yılmış, barış ve huzur isteyen kitleler nezdinde itibar görmediği gibi, bu eylem ve yöntemlerle ilişkisi olmayan HDP’nin hanesine yazılıyor. Kandil’in bunu fark edip etmediğini, fark ediyorsa da önemseyip önemsemediğini bilemem. Ama IŞİD’e operasyon bahanesiyle başta Kürt hareketi kadrolarına ve muhalif kesimlere yönelen devlet şiddetinin, kitlesel baskıların, tutuklamaların, antidemokratik uygulamaların sokaktaki adamın gözünde bir çeşit meşruiyet kazandığını; Kürt siyasal hareketinin etki alanını daralttığını, HDP’nin güven yitimine uğramaya başladığını biliyorum; ki Erdoğan’ın planı tam da buydu işte.

PKK; Öcalan’ın sahneden çekildiği (daha doğrusu bu planın parçası olarak susturulduğu) ortamda Erdoğan’ın kurduğu oyuna gelmiş görünüyor. 1990’lara dönüş görünümü veren gelişmeler, Erdoğan AKP’sinin (veya cuntasının) planını adım adım sahneye koymasını kolaylaştırıyor. Daha da vahimi, Kandil’e önceki yıllardan çok daha sert, orantısız, kabul edilemez askerî saldırıları kışkırtarak örgüte yara aldırıyor. Kim kazandı, sorusunun cevabı da, ne yazık ki Erdoğan iktidarı, milliyetçi faşist savaş lobisi ve  şiddet oluyor.

Bu vahim ötesi gidişata karşı ne yapabiliriz? Yazının başlığına dönerek, çözümün Türkiye barış, demokrasi, özgürlük güçlerinin HDP etrafında kenetlenmesi, içerden dışardan gelen darbelere karşı HDP’yi güçlendirmesi olduğunu söyleyeceğim. Nasıl’ı yarına kalsın. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bir yazamama yazısı

Yazıyoruz, söylüyoruz, bağırıyoruz, feryat ediyoruz da ne oluyor, ne değişiyor! Anlamsızlık, yetersizlik, boşuna çaba duygusu

Çocukları kefene sokan ruh hastası ilkel zihniyet

ÇEDES'in amacı çocuklarda çevre duyarlılığını geliştirmek ise, ormanlarımızın, tarım topraklarının, doğal zenginliklerimizin nasıl yok edildiğini, açgözlü vahşi talan düzeninin doğal yaşamı nasıl katlettiğini öğretin

Devletin birliğini bütünlüğünü bozan hainler kimler?

Dikkatimi çeken, Demirtaş'a devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaktan, Figen Yüksekdağ'a da devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yardımdan ceza kesilmiş olması. Soruyorum: Devletin bütünlüğünü, milletin birliğini bozanlar Kobane davasında mahkûm edilenler mi, onları mahkûm ettirenler mi?

"
"