Saadet Partisi Milletvekili Prof. Dr. Cihangir İslam’ın geçen hafta Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmanın ardından 24 saat geçmeden, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı İslam hakkında “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama; suçu ve suçluyu övme” iddiasıyla soruşturma açtı. (TCK 301.madde)
Konuşmanın içeriği ne olursa olsun -ki herkesin bildiği doğruların açık ifadesi ve iktidar mensuplarına gittikleri yolun yol olmadığına dair cesur bir uyarıdan ibaretti- bir milletvekili hakkında, Meclis kürsüsünden yaptığı konuşma nedeniyle soruşturma açılması bu ülkede, bırakın ifade özgürlüğünü, artık kürsü dokunulmazlığından bile söz edilmeyeceğinin açık ilanıydı. Haberlerden anladığım kadarıyla açılan soruşturma, kaypak bir kurnazlıkla, Cihangir İslam’ın konuşmasından bölümler içeren tweet’lerine dayandırılıyor ve bu yolla kürsü dokunulmazlığı tartışmaları engellenmeye çalışılıyor.
Oysa Anayasa, “TBMM üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Meclis’te ileri sürdükleri düşüncelerinden, o oturumdaki Başkanlık teklifi üzerine Meclisce bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar” diyor. (Anayasa 83/1) Cihangir İslam’ın konuşması hakkında böyle bir karar olmadığına göre, açılan soruşturma Anayasa’nın bir kez daha göstere göstere, pervasızca ihlali anlamına geliyor.
Siyasetin iflas tablosu
AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, iktidar kanadının öfkesini, “Ayıp, rezillik, milletten özür gerektirir” diyerek ve Saadet Partisi’nin disiplin mekanizmasını çalıştırmasını talep ederek açığa vurdu. Durumu; “Siyasetin iflas tablosu” olarak niteledi. Böylece de bilmeden, istemeden gerçeği ifade etmiş oldu.
SP milletvekili hakkındaki soruşturma; siyasetin, AKP’nin ve yargının iflas tablosudur gerçekten de. Tek adam rejimine geçişle zaten bitirilmiş olan parlamenter siyasetin, yani seçilmişliğe dayalı partiler demokrasisinin artık tiyatrodan ibaret kaldığının, ifade özgürlüğünün Meclis’te bile sona erdirildiğinin, AKP korosunda yer almayan, Reis papağanlığı yapmayan muhalif milletvekilinin Meclis’te konuşma hakkına sahip olmadığının tescilidir.
Linç kampanyası hepimize yönelik
Cihangir İslam’ı hedef alan AKP ve Ak troller kaynaklı linç kampanyası birkaç gündür bütün şiddetiyle sürüyor. Onu FETÖ’cülükle itham eden FETÖ döneği (şimdilerde iktidarın gözbebeği) muhbirler mi istersiniz, belden aşağı vuruşlar, tehditler mi istersiniz, hepsi iflas etmiş siyaset piyasasına saçılmış durumda.
Bir zamanlar “Hayır Bloku” diye anılan muhalefet partilerinin ve çevrelerinin, kendi milletvekiline sahip çıkan Saadet Partisi dışında “Millet İttifakı” bileşenlerinin itirazları ve desteği utangaç mırıldanmalardan ileri gitmiyor. Ülkeyi güle oynaya felakete sürüklemekte olanların pervasızlıkları bu aymazlıktan kaynaklanıyor. Onlar, muhalefetin siyasî-ideolojik aidiyet sormaksızın demokrasi-hak-adalet paydasında birleşemediğinin çok iyi farkındalar ve bundan yararlanıyorlar. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması gündeme geldiğinde, hedefin HDP olduğunu bile bile, “Anayasa’ya aykırı ama yine de evet oyu vereceğiz” demesi ve ardından HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının birer birer kaldırılarak hapishaneye gönderilmeleri unutulmadı. (Yeri gelmişken hatırlatayım: Bugün HDP Eş Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın, ardından diğer HDP milletvekillerinin tutuklanmasının ikinci yılı. 9 milletvekili hâlâ tutuklu. Hiçbir muhalefet partisinin umurunda değil!)
Cihangir İslam vakasının ve onun maruz bırakıldığı linç kampanyasının aslında sadece bu milletvekiline değil bütün muhalefete yönelen yeni bir gözdağı hamlesi olduğunu kavrayıp gereken güçlü ve birlikli cevap verilmezse yakında benzer olaylar başka milletvekillerinin başına gelebilir, bir süre sonra da herkes yavaş yavaş kanıksayıp alışır: HDP milletvekillerinin tek tek avlanmasına alışıldığı, bu haksızlığın hukuksuzluğun gündemden neredeyse düştüğü gibi…
Cihangir İslam’ın Meclis kürsüsünden ifade ettiklerini düşünen o kadar çok insan var ki bu ülkede. Bir süre öncesine kadar AKP deyip de, Erdoğan deyip de bir daha demeyen taksi şoförlerini, esnafı, sıradan halkı, inanmış gerçek Müslümanları “Aman böyle konuşmayın, başınızı belaya sokmayın” diye uyarmak bizlere düşüyor bazen. Sadece muhalefet partilerinde değil AKP içinde de, eski yeni AKP’liler arasında da kapalı kapılar ardında, “Aman benim söylediğim duyulmasın” diyerek kendi üsluplarınca Cihangir İslam’ın söylemine katılanlar olduğunu sağır sultan duydu da iktidar duymadı mı!
Biliyorlar; öfkelerinin, saldırganlıklarının, Cihangir İslam’a yönelen şiddetin nedeni de bu zaten. Pek çok Müslümanın, “Bunlar Müslümansa ben değilim, din bu değildir” diye feryat ettiği şu günlerde, İslamî kesimden yükselen, Müslüman muhafazakâr kesimlerin, halkın çoğunluğunun dilini konuşan vicdan çığlığı etkili oluyor ve iktidarı daha fazla acıtıyor.
Korktukları tam da bu işte
Ülkeyi bu hale getiren ve daha beterine hazırlananlar karşılarındakilerin korkularından, bölünmüşlüklerinden, küçük hesaplara dayalı dar siyaset anlayışlarından nemâlanırlar. Şu partiyle birlikte görünürsem bana terörist derler, bu partiyle ittifak kurarsam oy kaybederim, şu kişiyi desteklersem kendi içimdeki şunları bunları küstürürüm, şu mağdurların haklarını savunursam bana şuncu buncu derler, vb. zihniyeti muhalif siyasetlerin yenilgilerinin başlıca nedenidir.
İktidarların; somutlayacak olursak AKP ve Cumhur İttifakı’nın korkusu bu korkak zihniyetin aşılması, demokrasi güçlerinin hak ve adalet paydasında buluşmasıdır. Misal: Bütün muhalefet partilerinin ortak bir açıklamayla, Meclis’te ortak bir basın toplantısıyla Cihangir İslam’ın yanında olduklarını bildirmeleri. Misal: Ben HDP ile bir araya gelmem bağnazlığını, Kürt fobisini aşıp HDP’ye yönelen baskılar karşısında sadece ve sadece demokrasi için tek ses, tek yumruk olmaları.
Bugün Türkiye’de her kesimden mağdur, her kesimi vuran ağır mağduriyetler var. Sağ, sol, HDP’li, Fethullahçı, liberal, sosyalist demeden hak ve adaletten yoksun bırakılmış bütün mağdurların -ki bu dönemde yüzbinler değil, milyonlarla sayılıyorlar- haklarını, hukuklarını, özgürlüklerini kimliklerine, aidiyetlerine bakmadan ortaklaşa savunmaları...
İktidarlar; Muhalefet sanılan laf yetiştirmelerden, ağız dalaşlarından, kof nutuklardan değil asıl bundan korkar ve bunu engellemeye çalışır. Oy veya parti içi denge hesaplarıyla, ideolojik saplantılar ya da kadim korkularla güçlü bir demokrasi cephesinin inşasından yan çizenler her zaman her yerde faşizan rejimlerin ortak sorumluları olmuşlar, tarihe böyle geçmişlerdir.
Uyanmak için ne bekliyorsunuz, ne bekliyoruz? Tek tek kırılmayı mı?