06 Ağustos 2015

Bende yalı yok, viski yok, HDP’ye oy verdim; ben neyim?

Seçilmişleri yok saymanın, millî iradeyi tanımamanın adı darbedir

Haa… Bir de katile katil, kanla beslenene vampir, hırsıza hırsız, ahlaksıza ahlaksız derim. ‘Şerefsiz’ sözcüğünü pek kullanmam, çünkü şerefsizlerin ağzında anlamını yitirmiş; mafya tetikçilerinin, kendini bilmez muktedirlerin, polisin, lumpen kabadayıların küfrüne dönüşmüştür.

Yıllar önce Van’dan Hakkâri’ye bir arkadaşımızın düğününe gidiyorduk. Özel harekâtçılar mıydı, jandarma mıydı hatırlamıyorum, kimlik kontrolu için minibüsü durdurdular. Görevli; biz çıtı pıtı ‘yabancı’ hanımlardan kimliklerimizi rica etti, sonra minibüs şoförüne dönüp ‘İn aşağı ulan şerefsiz, kimliğini ver’ diye bağırdı. Şoförümüzün kimliği zaten hazırdı, pencereden uzatmış kontrol sırasını bekliyordu. Sessizce indi minibüsten, hazrola geçti. Hepimizin kimlikleri kibar bir teşekkürle geri verilirken, ‘Al, s…tir git şerefsiz’ diye gürledi görevli. Şerefsiz, arabaya binip direksiyona geçti, yüzü maske takmışçasına ifadesizdi, gözleri buğuluydu, aktı akacaktı yaşlar. Şarkılar, türküler sustu minibüste. O bizden, bizse şerefsiz sayılmadığımız için ondan utanıyorduk. Söyleyecek sözümüz yoktu, Devlet’in lümpen küfür diliyle tanışmıştık.

 

Çıban başı bir zihniyetin dışavurumu

 

Bahçeli’nin, HDP’ye oy verenleri şerefsiz ilan eden sözleri sadece bir kendini bilmeze ait olsaydı, üzerinde durmaya değmezdi. Belki partisinden henüz izanını yitirmemiş birileri çıkar da bu sözleri tevil eder diye beklerken, genel sekreteri ’46 yıllık şerefli mazisiyle MHP şerefsize şerefsiz der’ buyurdu. Genelbaşkan yardımcısı, ‘Başkanın sözlerinin arkasındayız’, Bahçeli’nin baş danışmanı, ‘Çantamda 3 bin şerefsizin listesi var’ diyerek, Reis’in sözlerine tüy diktiler.

Hangi partiden, hangi ideolojiden olursa olsun, ağzından çıkanı kulağı duyan, aklını fikrini yitirmemiş bir kişi, hele de bir siyasetçi, bir milletvekili, şu veya bu siyasî partiye oy verdiği için seçmeni şerefsiz ilan etmez. Bugüne kadar eşine benzerine rastlamadık böyle bir hezeyanın. Git gide azgınlaşan, kendi pisliğinde debelenirken etrafa pislik saçan bir zihniyetin kirletip zehirlediği bir ortamda yaşıyoruz. Bu çıban başı zihniyet bugün çıkmadı ortaya. Yüz yıllık tekçi, bölücü, ayrımcı, asimilasyoncu, savaşçı, faşizan devlet geleneğinin pervasızca dile getirilişinden ibaret olup bitenler.

Son günlerde akan kanın, ülkeyi saran yangının durdurulması için çırpınanlara; Cumhurbaşkanı’nın ‘sözde aydın’ nitelemesinden başlayıp Mahçupyan’dan Barlasgillere uzanan koronun, ‘ahlaksızlık, aptallık, ideolojik ahmaklık’ türünden hakaretleri hep aynı zihniyetin çeşitlemeleri. Çatışan taraflara ‘durun, elinizi tetikten çekin’ demenin, barış istemenin, toplumsal yarılmanın ve savaş dilinin karşısında barış ve birlik dili oluşturmaya çalışmanın, muktedirlerin yalanlarına, manipülasyonlarına, karartmalarına, sansürlerine karşı durmanın, en hafifinden ahmaklık, aptallık, giderek vatan hainliği, şerefsizlik sayıldığı ‘ilginç zamanlar’da yaşıyoruz.

 

MHP’nin 46 yıllık şerefli mazisi mi dediniz!

 

Gençler o dönemleri yaşamadılar, bilmezler. O şerefli maziyi bizler gün be gün korku, kan, ölüm girdabında yaşadık. Öyle üç beş değil, yüz değil, çoğu genç binlerce insanın solcu diye, komünist diye, Alevî diye, dinsiz diye o dönemin faşist katilleri tarafından, Ülkücüler denilen silahlı saldırganlar tarafından, Milliyetçi Cephe hükümetlerinde devlete yuvalanan ve derin devlete sızan MHP kadroları tarafından katledildiklerinin görgü tanıklarıyız. Ailelerin çocuklarını okula yalnız gönderemedikleri, Ülkücü militanların okul kapılarında, sokaklarda silahlı bekledikleri, mahallelerde barikatların kurulduğu günlerdi. Türkiye’yi dehşete düşüren 7 TİP’li gencin Ankara Bahçelievler’deki evlerinde Reis Çatlı’nın talimatıyla Ülkücü katiller tarafından hunharca katledikleri  (O katillerden biri olan Kırlı ayrıntısıyla anlattı nasıl öldürdüklerini); Çorum’da, Kahramanmaraş’ta, Sivas’ta derin devletin kontrolündeki Ülkücü militanların katliam yaptıkları günlerdi. Abdi İpekçi gibi gazetecilerin, aydınların, Kemal Türkler gibi sendikacıların, savcı Doğan Öz gibi Ülkücü cinayetlerini soruşturan namuslu hukukçuların, demokrat bilim insanlarının, bilinçli işçilerin art arda suikastlere uğradıkları günlerdi. Bu cinayetlerde, bu kanda, ‘46 yıllık şerefli mazi’ sahiplerinin parmak izleri mahkemelerce tesbit edildi, tümü olmasa da büyük bölümünün suçları kanıtlandı, mahkûm oldular.

Sonra zaman geçti, katillerden Meclis’e girenler bile oldu. Unuttuk, unutmak istedik, barışmak istedik. Nice arkadaşımızın, yoldaşımızın katili bu şerefli zihniyet, ‘sağcı-solcu gençler birbirlerine kırdırıldı’ kıvamında açıklamalarla neredeyse temize çıkartıldı. Ülkücü tosuncukları bir ölçüde inlerine soktu diye Bahçeli’ye sorumlu devlet adamı muamelesi yapılmaya başlandı.  

Bugün HDP’den PKK’yi lanetlemesini, Kürt halkının direnişini, mücadelesini inkâr etmesini ağzı köpürerek talep eden MHP elebaşlarından, kendi kanlı geçmişleriyle ilgili en küçük bir özeleştiriye; akıttıkları kanlar, aldıkları canlar içinTürkiye halkından utangaç bir özre, bir nedamet kırıntısına şahit olmadık. Aksine, ünlü faşist katillerin tümüne sahip çıktılar, onları devletin ve vatanın birliği  bütünlüğü için savaşmış kahramanlar olarak yücelttiler. Ve işte, ‘MHP’nin 46 yıllık şerefli mazisi’ diyerek, o kanlı geçmişe sahip çıktıklarını ilan ettiler.

 

Cahil seçmen’den şerefsiz seçmen’e!

 

Vesayetçi Cumhuriyet elitleri çok partili düzene geçildiğinden bu yana devlet partisi CHP’yi iktidara getirmeyen seçmenlere/halka hep kızdılar. Onların gözünde halk bilinçsizdi, seçmen gericiydi, cahildi. Bir zamanlar her on yılda bir tekrarlanan askerî darbelerin amacı, bu gerici, cahil seçmenin bozduğu siyasal tabloyu düzeltmekti. Erdoğan AKP’si kitle desteğiyle, ‘gerici,cahil(!)’ seçmenin oylarıyla iktidara geldiğinde, seçmeni yere göğe koyamadı. Millî irade’yi ‘bana oy verenlerin iradesi’ olarak kavradığından, son seçimlerde tek başına iktidar olmaya yeterli oyu alamayınca millî irade yüceltmesi de rafa kalktı. Millî iradenin tecelli tarzını beğenmeyen Erdoğan şimdilerde sınavı geçemeyerek bütünlemeye kalan vefasız, kaypak, yanıltılmış seçmeni tekrar sınava sokmak peşinde. MHP’ye gelince, o hepsini aştı, 6 milyon seçmeni şerefsiz ilan etti.

Demokrasi sadece sandık değildir ama olmazsa olmaz koşullarından biri seçmenin hür iradesiyle yaptığı seçime saygıdır. Seçilmişleri yok saymanın, millî iradeyi tanımamanın adı darbedir. Epeyce askerî darbe deneyimimiz vardı, şimdi de beğenmediği seçim sonuçlarını tekrar seçimle değiştirmeye çalışan Erdoğan ve ekibinin sivil darbe teşebbüsüne şahit oluyoruz. 6 milyondan fazla seçmenin oyunu beğenmeyip şerefsiz ilan edenlere gelince, onlar aynı zihniyetin en kaba temsilcileri. Bunların topunu aynı çuvalda buluşturan: demokrasinin d’sine bile inanmamaları, kitlelerin kendilerinden yana olmayan tercihlerine saygı duymamaları.

Başa dönelim: Ben yalıda oturmuyorum, viski içmiyorum. Peki yalıda oturup viski yudumlasaydım ne fark ederdi? Yalıda oturanlar, viski şarap içenler seçme-seçilme hakkını özgürce kullanamazlar diye bir yasa çıktı da haberimiz mi olmadı! Ya da, şunların şunların şu partiye oy vermeleri yasaktır, vatan hainliğidir, bölücülüktür diye bir yasa mı var? Oyumu HDP’ye verdim, öyle emaneten falan da değil, orada barışa ve geleceğe dair bir umut ışığı gördüğüm için.

Savaşı, kanı, nefreti şerefle karıştıran beyler! Şu yaşlı kadıncağızı önemsemediğinizden 3 bin kişilik vatan haini şerefsizler listenize almadıysanız, lütfen hemen ekleyin; orada bulunmanın şerefinden mahrum etmeyin beni. 

Yazarın Diğer Yazıları

Romanını yazamadığım kahramanım Nazar

İnsan benim yaşıma gelip de birlikte yol yürüdüğü,  onlarla zenginleştiği dostlarını, arkadaşlarını yitirdiğinde sadece onların matemini tutmuyor, sadece onlara ağlamıyor. Her giden bizden bir parça koparıp gidiyor. Eksiliyoruz

Bir yazamama yazısı

Yazıyoruz, söylüyoruz, bağırıyoruz, feryat ediyoruz da ne oluyor, ne değişiyor! Anlamsızlık, yetersizlik, boşuna çaba duygusu

Çocukları kefene sokan ruh hastası ilkel zihniyet

ÇEDES'in amacı çocuklarda çevre duyarlılığını geliştirmek ise, ormanlarımızın, tarım topraklarının, doğal zenginliklerimizin nasıl yok edildiğini, açgözlü vahşi talan düzeninin doğal yaşamı nasıl katlettiğini öğretin

"
"