27 Şubat 2013

'Bal Bal Demekle Ağız Tatlanmaz'

Yazının başlığını BDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın grup konuşmasından ödünç aldım...

Yazının başlığını BDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın grup konuşmasından ödünç aldım. Bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin Kürt meselesinde kendi meşrebince barış ve çözüm istediği, iyimserliğe ve umuda göz kırptığı şu günlerde, pişmiş aşa soğuk su katmakla eleştirilmeyi göze alarak, endişeli modern değilsem de endişeli barışçı veya endişeli demokrat ruh halimi paylaşmak istiyorum.

Otuz yıllık kirli ve sonuçsuz bir savaşın ardından bugün varılan noktada, Türk Devleti, siyasi iktidar yani AK Parti Hükümeti, ekonomik ve siyasi güç odakları, geniş halk kitleleri artık böyle gidemeyeceğini; savaşı, çatışmayı, gerginliği bitirecek bir çözüm gerektiğini kavradı. Kürt halkı, silahlı silahsız Kürt hareketi, Kürt siyaset odakları da öyle. Sür git devam etse de yeneni yenileni olamayacak, toplumsal dokuyu çözen, insanı ezen, çürüten, artık acı, ölüm, umutuzluktan başka getirisi kalmamış bir kısır döngüydü savaş. Günümüzün çok karmaşık ve belirsiz Dünya ve Ortadoğu koşullarında sürdürülmesi büsbütün güçleşmişti. Kısaca; varılan noktada bir adım ileri atabilmek ve çözümsüzlük çemberinden sıyrılabilmek için taraflar barışa mecburdu.

Daha düne kadar Kürt hareketinin bütün kesimlerine, özellikle de BDP’ye karşı hakarete varan aşağılayıcı sözlerden kaçınmayan, Öcalan için “Ben olsam asardım” diyerek idam sopası sallayan, BDP milletvekillerinden “bunlar” ya da “dini Zerdüşt olanlar” diye söz eden Başbakan’ın üslubunu yumuşatması da; Kürt hareketinin ve halkının (en azından şimdilik) tartışmasız lideri Öcalan’ın daha önceki kimi talepten vazgeçmesi de çözümsüzlüğün kavranmasının sonucuydu. Kerhen demeye dilim varmıyor ama çözüm sürecine koşulların dayatmasıyla başlandığı bir gerçek. Böyle olunca, yani barış ve çözüm niyeti dudaktan kalbe, dilden beyine, sözden zihniyete ulaşmadıkça endişelenmek için her zaman neden vardır.

 

Çözümden kim ne anlıyor?

 

Bu noktada benim kendi kendime sorduğum ilk soru, çözümden ne anlaşıldığı. Bu soru özellikle devlet-hükümet kanadına yönelik. Çünkü, şu kesitte Öcalan’ın temsil ettiği varsayılan Kürt siyasi hareketinin önerdiği çözüm herkesin anayasal eşit yurttaş kimliğiyle varolabileceği tam demokratik bir Türkiye. Buna karşılık devletin/Erdoğan’ın çözümden kastı, bizlere yansıdığı kadarıyla, Kürt silahlı güçlerinin silah bırakıp sınır dışına çıkmaları, onun deyimiyle “Türkiye’nin teröristlerden temizlenmesi”. Bunun ötesinde iyimser niyet okumalarından, dezenformasyonlardan, umut çıkarımlarından başka şey bilmiyoruz. Şeffaf olduğu iddia edilen süreç Kürt tarafı açısından ne kadar şeffafsa Erdoğan-devlet tarafı açısından o kadar belirsiz ve örtük.

 

Kürtler neden endişeli ?

 

Süreç, karşılıklı adımlar atılarak yürünen bir yoldur. Zaman zaman durması, tıkanması da bu yüzdendir zaten. Açık konuşalım: Bölgeyi iyi bilen, iyi koklayan herkesin üzerinde birleştiği; coşkudan çok kaygı ve soru taşıyan ruh halinin nedeni, gaspedilmiş haklarını kazanmadan, çiğnenmiş kimliklerine, örselenmiş onurlarına merhem sürülmeden, bu ülkede eşit yurttaşlar olarak yaşayabilecekleri anayasal-yasal zemin hazırlanmadan teslim olma kaygısıdır. Kürtler bugüne kadar çok aldatıldılar ve çok ezildiler. “Yıllar boyunca neden öldük ve öldürdük, bunca acı nedendi?” sorusunu sorduracak eşitsiz bir çözümdendir kaygıları. Bunu siyasetin gözlükleriyle ve acımasızlığıyla değil ancak vicdan gözüyle, yürek diliyle, Kürtleşerek anlayabiliriz. Sürekli -ve haklı olarak- Türklerin kaygılarını gidermekten söz edildiği şu günlerde asıl Kürtlerin kaygılarını giderecek adımlar atılmalı, sözler söylenmelidir diye düşünüyorum. Üzerlerinden pazarlık yapıldığı, Anayasada Türk sözcüğünün yer almamasından ibaret bir değişiklik karşılığında, AKP’nin siyasi amacı olan başkanlık rejimine kurban edilecekleri algısı giderilmedikçe, kısaca güven sağlanmadıkça Kürtlerin tedirginliği dağılmayacaktır. Meselenin çözümünü Kürtler için eşit yurttaşlığın ve hakların güvenceye alınmasında gören bencileyin “pimpirikli demokratlar”ınki de...

“Çözüm mü demokrasiyi getirir, demokrasi mi çözümü” sorusu ilk bakışta saçma görünebilir kimilerine. Ben bu soruyu da cevabını da önemsiyorum. Bir başka yazıda açmak üzere benim cevabım: İkisi içiçe olmakla birlikte, çözüme doğru kalıcı adımların ancak 12 Eylülden kalma tüm yasaların ve anayasanın değiştirilip demokrasinin ilerletilmesiyle atılabileceği... Korkum ise, Kürt halkına ve barışa ihanetle demokrasiye ihanet arasında ölümcül bir seçim yapma noktasına getirilmemiz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Romanını yazamadığım kahramanım Nazar

İnsan benim yaşıma gelip de birlikte yol yürüdüğü,  onlarla zenginleştiği dostlarını, arkadaşlarını yitirdiğinde sadece onların matemini tutmuyor, sadece onlara ağlamıyor. Her giden bizden bir parça koparıp gidiyor. Eksiliyoruz

Bir yazamama yazısı

Yazıyoruz, söylüyoruz, bağırıyoruz, feryat ediyoruz da ne oluyor, ne değişiyor! Anlamsızlık, yetersizlik, boşuna çaba duygusu

Çocukları kefene sokan ruh hastası ilkel zihniyet

ÇEDES'in amacı çocuklarda çevre duyarlılığını geliştirmek ise, ormanlarımızın, tarım topraklarının, doğal zenginliklerimizin nasıl yok edildiğini, açgözlü vahşi talan düzeninin doğal yaşamı nasıl katlettiğini öğretin

"
"