Düşünür’ü düşünmezi, bileni bilmezi, iyimseri kötümseri bir ağızdan "Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" diye tekrarlıyor. Koroya katılıyorum ve ekliyorum: İnsanlar için, halklar için, bizler için her şey eskisinden beter olacak. Anneannemin bir sözü vardı; Allah insana çektiği kadarını vermesin, derdi. İnsan, en ağır koşullara katlanabilen, isyan da etse hayatta kalabilmek, varlığını sürdürmek için uyum sağlayarak direnen bir yaratık. Türümüzün yüzbinlerce yıllık yaşam serüveninden evrimleşerek, mutasyona uğrayarak sağ çıkabilmesinin sırrı da bu uyum yeteneği ve yaşama direncinde saklı olmalı.
Gitti yeteri, geldi beteri
Herkesin iyimserliğe ihtiyacı olduğu, "güzel günler gelecek" umuduyla yaşadığı, iktidarların bütün iletişim ve propaganda olanaklarını kullanarak bu umudu ayakta tutmaya çalıştığı şu zor günlerde, şom ağızlı gamlı baykuş olarak, "Eski dünya kötüydü. Hele de büyük umutlarla girilen 21. yüzyılın ilk yirmi yılı daha da kötüydü, ama önümüzdeki dönem beter olacak" diyorum.
Bir ay kadar önce, Korona felaketinin ciddiyeti anlaşıldığında, bu salgının insanlığın başına gelmiş en büyük felaketlerden biri olduğunun kavranmaya başlandığı günlerde, düzenin efendilerinin küresel saldırı karşısında silkinip "kendilerine gelecekleri" iyimserliğine kapılanlar olmuştu. Kısa şaşkınlık ve bocalamadan sonra gerçekten de "kendilerine döndüler" ve en belirgin örneği Trump olmak üzere, dünyayı bu hale getiren sistemin liderleri, reisleri, şefleri kendi menfur emelleri ve insanlığa zarar veren sistemlerinin bekası için daha da pervasızlaşmış ve vahşileşmiş olarak yola devam edeceklerinin sinyallerini vermeye başladılar.
Mesela; ABD-Çin dünya nüfuzu ve ekonomik üstünlük savaşı, anlaşılıyor ki bundan böyle daha acımasız, daha sert, insanlık adına daha tahripkâr sürecek.Tehlikeli bir içe kapanma eşliğinde "yansın bu dünya, ben kendi çıkarıma bakarım" zihniyeti kökleşecek, Birleşmiş Milletler’in global ateşkes çağrılarına rağmen savaşlar yaygınlaşacak, insan haklarından söz edilmesi, hak, adalet, vicdan çağrıları susturulacak. Özetle, Koronavirüs günleri yakıp yıkıp geçtiğinde -ki bu hiç de kısa sürede olmayacak- gitti yeteri geldi beteri günleri başlayacak.
Önümüzdeki karanlık döneme hazır olmak
Niyetim moral bozmak, kötümserlik salmak değil. Ama, "Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" derken nasıl olabileceğini hayallere ve kof umutlara kapılmadan elimizdeki ipuçlarına bakarak değerlendirmeliyiz. Bana göre, kısa dönemde -kısa dönemin altını çiziyorum-, hem dünyada hem de ülkemizde çatışmacı, savaşçı, otoritarizmi aşan, faşizme teyet, ne hukuğun ne adaletin geçerliğinin kaldığı, evrensel insan hakları ve değerlerinin esamisinin okunmadığı bir karanlık dönem yaşanacak. Bazı Avrupa demokrasilerinin kendi içlerine kapanarak daha ılımlı atlatabilecekleri bu dönem, yeni güç dengeleri kurulma fırtınası ortasında, onları da zorlayacak.
Şimdi iyi habere gelelim: Korona afeti sonrasında yaşanacak ekonomik, sosyal, insanî yıkımdan mutlaka dersler çıkarılacak. Kısa vadede, Korona'nın kitlelere saldığı korku, yıkım, güvensizlik ortamından yararlanarak iktidarlarını savaş-sömürü-faşizm temelleri üzerinde yükseltecek muktedirler, orta vadede yıkılıp gidecekler. Gidecekler ama yerlerine ne gelecek, insanlar nasıl bir dünyayla karşı karşıya kalacaklar? İşte bu; dünyanın cesur, vicdanlı, iyi insanlarına bağlı ki sanmayalım ötekilerden daha güçsüz ve daha azlar. Roza Luxemburg’un dediği gibi, tarih düz bir yolda değil zaman zaman çatallaşan bir yolda ilerler. Şimdi de insanlık bir yol ayrımında. Geleceğin dünyası barışın, dayanışmanın, insana atfedilen değerlerin dünyası da olabilir, dünya, bölge, ülke iktidarı peşindeki şer güçlerinin dünyası da.
Post-korona dönemine ilişkin fikir geliştirenler sadece önemli düşünürler, bilim insanları değil. Dünya çapında sivil toplum, kimi siyasetçiler, hatta bir kısım sermaye, özellikle de geleneksel sermayenin dışında kalan bilişim sektörüne hükmedenler de bu soruları soruyor, cevabını arıyorlar.
Kendi "hâl-i pür melal"imize dönecek olursak
Kendimize dönecek olursak, en kısa dönemde hiç umut olmadığını, aksine vahim gelişmeler olacağını düşünüyorum. Önceleri, başta Cumhurbaşkanı, iktidar kadrolarının Korona felaketinin ciddiyetini kavramadıklarını sanmıştım. Şimdi kavradıklarını ve bunu Allah'ın yeni bir lütfu olarak gördüklerini gözlemliyorum. Bu dönemde bütün melanetleri Korona kalkanı ardına gizlenerek yapmak mümkün. Nüfusun büyük çoğunluğu evlerine kapalı, en küçük bir toplantı, protesto gösterisi, kitlesel hiçbir eylem yapmak mümkün değil. Bırakın eleştiriyi bir yana, keşke şöyle olsaydı, şu yanlış görünüyor, burada büyüklerimizin beyanlarına aykırı bir şey var mealindeki sözler, TV yorumları, sosyal medya paylaşımları, gizlenmeye çalışılan yolsuzlukların, rezilliklerin açıklanması cezaya tâbi. Buna karşılık AKP Reisi Cumhurbaşkanı bütün muhalefeti, medyayı, muhalif kişileri Korona’dan beter virüsler olarak niteleyebiliyor. Düzcesi, yok edilmelidirler, diyor. Millet İttifakı belediyelerinin parmaklarını kıpırdatmaları bile engelleniyor. Bir gamlı baykuşluk ya da Cassandra’lık daha yapayım: Yakında bazı büyük belediyelere kayyım atanması söz konusu olursa yadırgamayın. Güneydoğu belediyelerinin başına gelenler, yarın İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin başta, CHP’li belediye başkanlarının başına da gelebilir. Planın bu yolda olduğunun belirtileri var.
En önemlisi, Cumhurbaşkanı’nın son millete seslenişinde açık seçik ve övünçle dile getirdiği İdlib, Suriye, Irak, Libya’daki gelişmeler… Benim gibi yarım akıllı gafiller, "Sınırötesi harekâtları bitirin, askerlerimizi yabancı ülkelerin topraklarından çekin, en azından Birleşmiş Milletler’in ateşkes çağrısına uyun, askerî harcamaları, savaş harcamalarını bu zor dönemde halka aş, ekmek sağlamaya yönlendirin" diye vızıldarken, anlıyoruz ki atı alan Üsküdar’ı falan değil, korona nedeniyle köpeksiz kalan bölgeyi geçmiş.
Bunların kafasında sadece bölge hâkimiyeti değil, dünya dengeleri değişirken, fırsat bu fırsat, büyük güç olmak var. Geçenlerde bir televizyon kanalında Numan Kurtulmuş, Birleşmiş Milletler’in ve benzer dünya kurumlarının önemi anlamı kalmadığını, kendilerinin büyük güçlerden biri olarak yeni dünyanın yeni kurumlarının planını yaptıklarını anlatıyordu. Beni ürküten, bu sözlerin iç kamuoyuna dönük propagandadan ibaret olmadığını, Erdoğan-Devlet iktidarının buna inandığını düşünmek oldu.
Kısaca; Anayasa’nın fiilen askıya alındığı, hukukun geçerli olmadığı, kitlelerin bütünüyle pasifize edildiği, muhalefetin her türünün tehdit altında olduğu, eskiden az çok etkisi olan, kimi hukuksuzlukların önlenmesinde başvurulabilecek küresel otorite niteliğindeki kurumların, Avrupa Birliği ve diğer ülkelerin kendi dertlerine düştükleri bu dönemde, kısa vadede tahminlerimizi aşan tehdit ve tehlike altındayız.
İyi haberi sona sakladım. Korona şemsiyesi ya da bahanesi çöküşü engellemez. Yetkililer, sorumlular enkazın altında ilk kalacak olanlardır. Şimdi beka sorunları daha da büyüdü, farkında değiller. Sorunu büyütüp derinleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar ama yanlış yapıyorlar. Vurdukları her kazma enkazı büyütüyor. "En kısa vade" çok uzun sürmez, biz kısa vadeye nasıl hazırlanacağımızı düşünelim.