08 Mart 2022

Ama’sız olabilsek pusulayı şaşırmayız

Saldırının başlangıcından bu yana Türkiye kamuoyu yine ikiye bölünmüş durumda: Bir yanda, “ama NATO, ama Batı emperyalizmi, ama Avrupa, ama Ukraynalı faşistler” diyerek Rusya’nın saldırganlığını haklı görenler, Putin’i destekleyen, Rus’tan çok Rusçular.  Öte yanda, “Tamam, Batı emperyalizmi şeytan, Ukrayna’yı Batı kışkırtıyor, Batı bloku Rusya’yı kuşatmaya çalışıyor ama Rusya’nın müdahalesi kabul edilemez”, diyerek işgale karşı çıkanlar.

Rusya Ukrayna’ya saldırdı. Masaya (hangi masaysa o?) güçlü oturmak için kısa süreli bir gözdağı hamlesinden ibaret bir müdahale değil; tankıyla, topuyla, askeriyle gerçek bir savaş. Ve bütün savaşlar gibi büyük bir insanlık tragedyası.

Savaşın 12. gününde Putin’in amacı artık tartışma götürmeyecek kadar açık: Ukrayna halkını dize getirip ülkenin bağımsızlığına son vermek, açıkça söylediği gibi Rusya’dan bağımsız bir ülke saymadığı Ukrayna’yı Rus İmparatorluğu’nun topraklarına katmak. Olmadı, yönetimi değiştirip Rusya yanlısı bir kukla hükümet kurdurmak. Ukrayna ordusunu darbe yapmaya bile çağırdı.

Günlerdir gözlerimizin önünde cereyan eden savaşa ilişkin her milletten, her kesimden, her siyasetten asker sivil, yerli yabancı, bilir bilmez kişilerin yorumlarını, değerlendirmelerini, öngörülerini okuyor, dinliyoruz. Bu laf, haber ve görüntü kalabalığı (kirliliği de diyebiliriz) içinde, beni öncelikle ilgilendiren çoluğuyla çocuğuyla, kedisi köpeğiyle ateş hattındaki Ukrayna halkının acısı. Sonra da, kendi savaşı olmayan bu savaştan her anlamda büyük zarar görecek Rus halkının çekeceği sıkıntılar, muktedirin hırs ve emelleri uğruna gark olacağı hiç hak etmediği tarihsel utanç.

Yine ikiye bölündük

Doğuda batıda, bütün ülkelerde de böyle mi, bilmiyorum. Saldırının başlangıcından bu yana Türkiye kamuoyu yine ikiye bölünmüş durumda: Bir yanda, “ama NATO, ama Batı emperyalizmi, ama Avrupa, ama Ukraynalı faşistler” diyerek Rusya’nın saldırganlığını haklı görenler, Putin’i destekleyen, Rus’tan çok Rusçular.  Öte yanda, “Tamam, Batı emperyalizmi şeytan, Ukrayna’yı Batı kışkırtıyor, Batı bloku Rusya’yı kuşatmaya çalışıyor ama Rusya’nın müdahalesi kabul edilemez”, diyerek işgale karşı çıkanlar.

Putin’in işgalci, savaşçı politikasının yanında saf tutanların tercihlerinin ardındaki dürtüler üzerine uzun uzun konuşulabilir. Ben, içinden geldiğim ve en az 60 yıldır iyi tanıdığım sol kesim “Rusçu”ları derinden etkileyen nedenin, bizim kuşakların NATO ve Batı emperyalizmi karşıtlığı olduğunu düşünüyorum. Bizler, sosyalistler, komünistler olarak sosyalizmin kalesi, sosyalist sistemin odağı olarak gördüğümüz Sovyet Rusya’dan yanaydık haliyle. NATO ve Batı ittifakı ise bu sisteme düşmandı, bizim dünya tasavvurumuza ve ütopyamıza karşı tehditti. Özünde hâlâ öğledir ama artık Sovyet Rusya yok, onun yerine ortodoks-Slav Rus milliyetçiliğinin ve yayılmacılığının bütün özelliklerini taşıyan Putin Rusyası var. Sanırım son 40 yılda dünyanın nasıl değiştiğini göremeyen ya da görmek istemeyen geleneksel sol hâlâ o dönemlerdeki (haklı da olan) travmalarını aşamıyor. Yaşlanmış insanların da hareketlerin de değişimi kabullenememe, geçmişe takılma, “somut durumun somut tahlili” yerine nostaljik özlemlere takılma gibi bir durumları oluyor. (Bu konuda 80’i aşmış benimle dalga geçeceğinizden eminim.) Savaşın ikinci günü Moskova’daki konserlerinde “Sosyalizmin anavatanı”nda olduklarını sanan görece gençlere söylenecek tek söz ise: “Biraz tarih, biraz da güncel dünyayı okuyup öğrenin çocuklar, o Ana çoktan hançerlendi ve siz şu anda mafyacı oligarkların ve onların hamisi otokrat Putin’in ülkesindesiniz” demekten ibaret.

Bir de, Rusya’nın Ukrayna’nın işgaline, Ukrayna halkının faşist eğilimli olduğu, tarihte de şimdi de neo-Nazilerle işbirliği yaptığı gibi hafifletici bir gerekçe ileri sürülüyor ki, Ukrayna halkının küçük (yüzde 3-4 ‘ten fazla tahmin edilmiyor) ama organize ve savaşkan  bir azınlığı yanında, aynı oranın Fransa’da, Almanya’da yüzde 8’lere, 10’lara vardığı hiç hesaba katılmak istenmiyor.  

Bu savaşa ve bütün savaşlara ama’sız karşı çıkmak zorundayız

Bütün bunlar konuşulabilir, tartışılabilir, konu derinleştirilebilir; doğaldır. Bana doğal gelmeyen, anlayamadığım, kabullenemediğim şey; göz göre göre savaştan, saldırgandan yana taraf tutmak; çoluk çocuk milyonların acısına göz yumup insanı hiçe saymak. Kim haklı kim haksız, kimin hangi hafifletici sebebi var, kim kimi kışkırttı, hangi tarafın suç bagajı daha ağır meselesi değil bu. Devletler, ülkeler, siyasetçiler farklı davranabilirler, farklı siyasî- ekonomik amaçlarla şu veya bu safta yer alabilirler. Ama bizler birey olarak, insan olarak, barıştan ve gelecekten yana olduğunu iddia eden yapılar, örgütler, hareketler olarak: etik tutarlılığımız, ahlakî duruşumuz adına, vidanımızın sesini dinleyerek, bu savaşa ama’sız karşı çıkmalıyız.  

Bunun  gerçekçi olmayan naif bir duruş olarak algılanacağını biliyorum. Hatırlıyorum; yirmi yıl önce “Irak’ta Savaşa Hayır!” diye yeri göğü inlettiğimizde ve 1 Mart tezkeresinin reddini sağlayarak Türkiye’nin Irak’taki savaş suçlarını paylaşmasına, Ortadoğu batağına gömülmesine engel olduğumuzda ünlü şanlı, etkili pek çok medya mensubu ve siyasetçi bizleri “ahmak, safdil barışçılar” olarak aşağılamışlardı. Onlar Saddam zulmüne ve diktatörlüğüne karşı, ABD’nin Irak’a demokrasi getireceğine, Türkiye’nin de 1 koyup 10 alacağına  inanıyorlardı.

20 yıl sonra bugün, yaşadığımız tarihsel deneyimler ışığında hiçbir ülkeye savaşla, topla tüfekle demokrasi getirilemeyeceğini, bu türden müdahalelerin kaos yaratmaktan ve diktatoryal rejimleri güçlendirmekten başka bir işe yaramayacağını, bu müdahalelerin aslında saldırgan ülkenin kendi çıkarları için yapıldığını biliyoruz  

Rus kedilerine yaptırım kararına ne dersiniz?

Hiçbir halk savaş istemez, savaşa mecbur kalır. Savaşı, hastalıklı kafaların faşizan milliyetçiliğiyle malul küçük azınlıklar ile savaşta çıkarı olan gruplar dışında kimse istemez. Hele de bunca savaş acısının anılarının taze olduğu günümüzde… 

Savaşlarda taraf olanlar aslında halklar değildir, savaşları çıkaran muktedirlerdir. Halklar savaş atmosferine sokulduklarında  ister istemez taraf kılınırlar, ve tabii bir süre sonra da çektikleri acıları öteki halklara mal ederek birbirlerine düşman olurlar. Savaşlar milliyetçiliği ve düşmanlıkları körükler.

Somutlayacak olursak, Ukrayna ile savaşı Rus halkı istemiyor. Bütün baskılara ve engellere karşın istemediğini de hem kendi muktedirlerine hem de dünyaya göstermeye çalışıyor. Buna karşılık Batı Dünyası dediğimiz sözde uygar kesim ne yapıyor? İnsanlığın ortak kültürel-sanatsal değerlerine yasak getiriyor, muhteşem Rus kültürünün, edebiyatının ürünlerine saldırıyor. Üniversitelerde Rus edebiyatı müfredattan çıkarılırken Dostoyevski yasaklanıyor. Rus Orkestra Şefi Valeri Gergiev yıllardır yönettiği Münih Filarmoni Orkestrası’ndan kovuluyor. Çaykoski’nin eserleri repertuvarlardan çıkarılırken Bolşoy balesinin gösterileri erteleniyor. Netflix Anna Karanina romanının filme çekimini durduruyor. Tarkovski’nin filmleri gösterimden kaldırılıyor. Rus öğrencilerin üniversitedeki kayıtları siliniyor. Ve güler misiniz ağlar mısınız; akıl, izan dışı bir işgüzarlıkla Uluslararası Kedi Federasyonu (FıFe) Rus kedilerine yaptırım getiriyor! Rusya’da yetiştirilen hiçbir kedi Rusya dışındaki hiçbir soy kütüğüne kaydedilmeyecekmiş (Ne demekse)!

Bir yanda Putin’in emperyalist saldırganlığına karşı çıkanları Amerikan uşaklığı, NATO casusluğu, Batı ajanlığı ile suçlayanlar; öte yanda Putin saldırganlığını Rus halkına, Rus insanına, insanlığın ortak kültürel mirasının en önemli parçalarından olan Rus edebiyatına, sanatına, muhteşem Rus kültürüne mal edip Rus düşmanlığı körükleyenler…

Bu hallere neden düştüğümüze gelince, sanırım ama’sız barışçı, ama’sız demokrat olmayı beceremediğimizden ve dünyanın başına bela muktedirlerin, otokratların, diktatörlerin suçlarını halklara yüklememiz yüzünden.

Tolstoy da, Gogol da, Çaykovski de, Tarkovski de, Lenin de, Bakunin de, vb… benimdir, bizimdir, dünyanındır. Putin iktidarının saldırganlığına ama’sız hayır derken, Rus insanına, Rus kültürüne, o kültüre çok şey katmış Ukrayna halkına birlikte sahip çıkmazsak, ama’larımızdan kurtulamazsak bütün insanlık suçlarının ortağı oluruz.

Yazarın Diğer Yazıları

Desteğim DEM Parti'ye, oyum İmamoğlu'na

İstanbul Büyük Şehir'de İmamoğlu'na verilmemiş her oy Cumhur İttifakı'na, özünde Erdoğan'a gidecek

Vicdanını yitirmiş dünyanın vicdanını, ahlakını yitirmiş siyasetin ahlakını savunmak 

Ahlakını yitirmiş siyaset ve onun kadroları aşılmadıkça toplumdaki çürümenin önüne geçmek mümkün değil...

CHP, kuş mu deve mi olacağına karar veremezse…

Tek adam rejiminin yol açtığı toplumsal-siyasal çürümeyi engelleyecek, ortak vatanda hak, hukuk, adalet içinde ortak yaşamı sağlayıp ülkeyi yaşanabilir kılacak güçlü ve -sözde değil özde- demokratik bir muhalefete ihtiyaç var. Ana muhalefet partisinin kendini toparlaması ve demokratik güçleri kendi etrafında toplaması (6'lı Masa gibi değil, turnusol kağıdı Kürt meselesi olan gerçek demokratik güçler) bu yüzden önemli