07 Ocak 2025

Yeni yılda sağlıklı gıdaya ulaşmak için öneriler: Pestisitlerden nasıl kurtulabiliriz?

Pestisitler… Yani canlı kırıcılar / öldürücüler… Her ne kadar “tarım ilacı” olarak anılsalar da iyileştirmek için değil, hedef alınan canlıyı öldürmek için kullanılır. Bu yüzden ilaç değil zehir olarak anılmalıdır.


Pestisitler nihayet muhabbetlerimizde liste başını zorlamaya başladı. Nihayet diyorum, çünkü tarımda kullanılan zehirler uzun zamandır sağlığımızı ve çevreyi tehdit ediyor. Bu gerçeği bilenler, yıllardır kamuoyunun dikkatini pestisitlere çekmeye çalışıyor.

Zaman zaman ihraç edilen ürünlerin “kalıntı” nedeniyle sınırdan dönmesi ya da sivil toplum örgütlerinin pestisit tehdidine ilişkin dikkat çekici yayınlarıyla gündeme gelen tarım zehirleri, geçtiğimiz günlerde Alanyalı bir çiftçinin “marketlerden aldığı bazı gıdalardaki pestisit kalıntılarının limit üstü çıktığı” açıklamasıyla yeniden gündemimize oturdu. Ardından pestisit kalıntısı yüzünden yurt dışından dönen meyve ve sebze haberleri peşi sıra gelince sosyal medya birden “Pestisitlerden nasıl kurtulursunuz?” paylaşımlarından geçilmez oldu. Ama meseleye biraz daha yakından bakanlar, kabuğunu soymanın, karbonat veya sirkeyle yıkamanın, pestisit canavarından kurtulmak için yeterli olmadığının farkında.

Kötü haber; mesele mutfaklarda çözülemeyecek denli büyük ve çok yönlü. İyi haber; çözüm var. Hem de dünyada ve Türkiye’de sağlıklı gıdanın, temiz tarımın peşine düşen milyonlarca insanın yıllardır uyguladığı çözümler...

Peki, ne oldu da kalıntılı ürünler sınırdan geri çevrilmeye başladı?

Öncelikle şunu söyleyeyim, pestisit kullanımı dünyada ve Türkiye’de giderek artıyor. Günümüzde dünya genelinde 1000 civarında, Türkiye’de ise geçici izinlerle zaman zaman değişmekle birlikte, 340 civarında pestisit etken maddesi kullanılıyor. Dünyada kullanılan pestisit miktarı yılda 3 milyon ton civarında. Türkiye’de ise Türkiye'de 2022’deki toplam tarım ilacı kullanım miktarı 2021’e göre yüzde 4,5 artarak 55,3 tona yükseldi. 1979 ile 2022 arasında Türkiye’deki pestisit kullanımı yaklaşık yedi kat artış gösterdi.

İkincisi; böcekler, otlar ve diğer hastalık etmenleri zamanla tarım ilacı adı verilen bu zehirlere karşı dayanıklı hale geliyor. Bu nedenle çiftçiler ya daha fazla tarım zehir atıyor ya da daha sık kullanıyorlar. Örneğin soframıza gelene kadar bir armuda 18 kez, bir elmaya 11 kez, bir şeftaliye ise 10 kez zehir atılabiliyor. Başka bir neden de pestisitlerin bilinçsizce kullanılması. Bazı çiftçiler pestisitlerin uygulama dönemlerine uymuyor. Örneğin uygulandıktan sonra 10-15 gün hasat edilmemesi gereken meyve ya da sebzeler birkaç gün içinde hasat edilip piyasaya sürülebiliyor. Ya da sadece pamukta kullanılmasına izin verilen bir pestisit domateste kullanılabiliyor. Dolayısıyla gıdalarla birlikte topraklar, yer üstü ve yer altı suları da pestisitlerle kirleniyor.

Mesele her ne kadar pestisitlerin kalıntıya neden olacak şekilde yasal limitlerin üstünde ve zamansız kullanılması olsa da bir çok bilimsel çalışmaya göre hormonal sistem bozucu pestisitler için belirlenmiş bir “zarara maruz kalma” dozu yok. Bu tip pestisitlere Maksimum Kalıntı Limit (MKL) değerlerinin altındaki miktarlarda maruz kalmak bile zamanla sağlık sorunlarına neden olabiliyor.

Bir de form değiştiren pestisitler var; ısı, ışık gibi etkenlerle bozunarak başka bir kimyasal forma dönüşebiliyor. Ortaya çıkan bu yeni maddeye metabolit adı veriliyor. Metabolitler ve ticari formülasyonları içinde yer alan ilave bazı kimyasal maddeler, ana molekülden daha zehirli olabiliyor. Örneğin, 1970’li yıllarda kullanılması yasaklanan DDT zaman içinde DDE metabolitine dönüşüyor ve DDE molekülü DDT’den daha zehirli. DDT ve DDE kalıntılarına gıdalarda hâlâ rastlanabiliyor. Yurt dışından geri dönen ürünler içinde Tarım ve Orman Bakanlığı ve AB tarafından yasaklanmış pestisit etken maddeleri de var. Örneğin Mayıs ayında Bulgaristan sınırından dönen limon ve yeşil biberler, 2020 ve 2021’de Türkiye’de kullanımı yasaklanan chlorpyrifos-ethyl ve chlorpyrifos-methyl aktif maddeleri bulunduğu için geri gönderilmişti. Bakanlığın yasaklama sürecinde üretici ve ithalatçı firmalara yeterli süre tanınmasına rağmen yasaklı pestisitlerin ülkemizde kullanılıyor olması stok takibini de içeren izlenebilirlik sisteminin yeterli olmadığı ya da ülkeye kaçak pestisit girişi ihtimallerini gündeme getiriyor. Prosedüre göre, limit altı miktarların zararlı olmadığı belirtiliyor. Örneğin, pestisitlerin yasal limitlerde kullanıldığına dair denetimleri yapılmış bazı ürünler iyi tarım etiketiyle belgelendiriliyor. Ancak bugüne kadar Türkiye’de 200’den fazla pestisit etken maddesi, sağlığa ve/veya çevreye zararlı olduğu için yasaklandı ve bu maddeler yasaklanana kadar izinli pestisitler arasındaydı. Bu yasaklamalar onlarca yıl kullanılan bu zehirlerin limit altı da olsa zararlı olduğunun göstergesi  olmakla birlikte ruhsatlandırma prosedürlerini sorgulamamız gerektiğini göstermiyor mu?

Bu noktada pestisitlerin zararlarıyla ilgili bazı bilgiler paylaşmak istiyorum:

Pestisitler kanser, tiroid sorunları gibi hormonal sistem bozuklukları, diyabet, obezite, kısırlık, hiperaktivite, astım, erken ergenlik gibi sorunlara yol açabiliyor. Pestisit zehirlenmeleri her yıl 385 milyon kişinin hastalanmasına neden oluyor. En yüksek risk grubunu ise pestisitleri uygulayan çiftçiler ve aileleri oluşturuyor.

Ne yazık ki tarım zehirleri söz konusu olduğunda insan dışındaki canlı türlerinin yok oluşu ve bunun ekosistem dengesine etkisi pek dikkate alınmıyor. Pestisitler böcekler, kuşlar, arılar, balıklar gibi pek çok canlıyı öldürebiliyor. Bitkilere uygulanan pestisitlerin %98’den fazlası kullanılan bitki dışında havaya, suya, toprağa karışıyor ve hedefte olmayan canlı türlerine bulaşıyor.

Pestisitler toprağı ve suları da zehirliyor. Türkiye topraklarında canlılığı ifade eden organik madde oranı -çok az olarak nitelenen- %2’nin altında. Pestisit kirliliği toprakların daha da fakirleşmesine/çölleşmesine neden oluyor, karıştığı sulardaki canlılığı tehdit ediyor.

Çiftçiler ise her geçen yıl artan kimyasal girdi maliyetleriyle başa çıkmakta zorlanıyor. Oysa zehirli kimyasalların kullanılmadığı, toprağı onaran, su tutma kapasitesini artıran, biyolojik çeşitliliği destekleyen agroekolojik yöntemlerin maliyeti çok düşük. Agroekolojik yöntemler çiftçiyi dış girdilere bağımlılıktan da kurtarıyor.

Şimdi gıdasına, sağlığına, çocuklarının geleceğine, doğaya önem veren herkesin üzerinde düşünmesi ve araştırması gereken bir soruyu buraya bırakıyorum: Pestisitler hastalık ve zararlılara karşı işe yaradı mı?

Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre 2014-2018 yılları arasında tarım arazileri azalırken pestisit kullanımı %51 arttı. Buna karşın, hektar başına buğdayda ve meyvedeki verim artışı %14, sebzede %8, ayçiçeğinde %6 patateste %4 ile sınırlı kaldı. Mercimekte ise verim kaybı söz konusu. Verim uğruna ödenen bedeller ise çok yüksek… 28 AB ülkesinde yapılan bir araştırma, pestisitlerin de içinde yer aldığı endokrin sistem bozucu kimyasalların sağlık maliyetini ortaya koyuyor. Araştırmaya göre bu kimyasalların neden olduğu kısırlık 2,4-3,1 milyar Euro; meme kanseri 16 milyar Euro; prostat kanseri 9 milyar Euro; otizm 226 milyar Euro; aşırı kilo ve obezite 81 milyar Euro; diyabet 300 milyar Euro maliyete neden olmuş. Kullanılan tarım zehirlerinin neden olduğu toprak ve su kirliliği de eklendiğinde maliyet hesabı daha da kabarıyor.

Sizce bu işten kim kazançlı çıkıyor?

Dünyada pestisit piyasası, birkaç şirketin hakimiyeti altında: 2018 verilerine göre Bayer, BASF, Syngenta, FMC ve Corteva (eski Dow ve DuPont). küresel tarım zehri ( pestisit ) pazarının %65’ini elinde bulunduruyordu. Aynı şekilde dünyadaki ticari tohum piyasasının yarısından fazlasına hükmeden tohum şirketlerinin çoğu aynı zamanda tarım kimyasalı üreten şirketler ve pestisite ihtiyaç duymayan dayanıklı tohumlar üretmekle pek ilgili değiller.

Bu arada pestisitler hep başrolde ama pestisitler gibi endüstriyel tarımda kullanılan sentetik gübreler de sağlığımız, toprak ve sudaki canlılığa zarar veriyor.

İşte bu yüzden mesele mutfakta çözülemeyecek kadar büyük. Çaresi ve yol haritası ise belli. Öncelikle her gün boğazımızdan geçen sorunun varlığını kabul etmemiz sonra da çözüm için hepimizin elini taşın altına koymamız gerekiyor.

Peki hem sağlığımıza hem canlılığa zarar veren hem de çiftçiyi bağımlı kılan pestisitler ve sentetik gübrelerden nasıl kurtulacağız?

Bu hemen olabilecek bir şey değil! Agroekolojik üretime geçiş ve toprağın onarılması kirlilik derecesine göre 3 ilâ 10 yıllık süreçler istiyor. Pestisitler belli bir plan çerçevesinde kademeli olarak yasaklanırken aynı zamanda çiftçilerin sürdürülebilir ve onarıcı yöntemlere geçişini sağlamak gerek. Toplumun sağlıklı ve adil biçimde gıdaya erişimi; agroekolojiyi destekleyen politikalara geçişten ziraat fakültelerinde agroekoloji eğitimlerinin verilmesine, çiftçilere yönelik eğitimler ve özendirici programların düzenlemesinden meyve & sebze hallerinde pestisit denetimlerinin yapılmasına, kamuoyunun sağlıklı gıdalar konusunda bilgilendirilmesinden ekolojik pazarların yaygınlaşmasına ve sağlıklı gıdaya kolay ve adil erişimin sağlanmasına kadar uzun soluklu bir yol haritasını izlemeyi ve topyekün bir dönüşümü gerektiriyor.

Ve iyi haber… Araştırmalara göre, Türkiye’de ekilebilir topraklarının sadece yüzde 76’sında yapılacak agroekolojik üretimle Türkiye nüfusu sağlıklı beslenebilir. Geri kalan topraklar ise hayvanların GDO’lu yemlere bağımlı olmadan serbestçe otlamaları için mera olarak kullanılabilir.

Eğer sağlıklı gıda istiyorsak hepimizin ipin bir ucundan tutması, ipi tutanlara el vermesi gerekiyor. “Yeni yılda nasıl sağlıklı gıda için ne yapabilirsiniz?” önerilerinin etrafa saçıldığı bugünlerde işte size iki ipucu:

Zehirsiz Sofralar Platformu’nun Tarım ve Orman Bakanlığı’na yönelik yürüttüğü ve 200 binin üstünde kişinin imzaladığı Zehirsiz Sofralar kampanyasını imzalayarak önce en en tehlikeli 8 tarım zehrinin yasaklanmasını sonra da tarım zehirlerinin kademeli olarak terk edilerek sağlıklı üretim yöntemlerine geçişi talep edebilirsiniz.

Tabağınızdaki gıdanın nerede, nasıl üretildiğini sorgulayarak ve mümkün olduğunca organik sertifikalı ya da zehirsiz üreten çiftçilerden alışveriş ederek sağlıklı bir dönüşüme adım atabilirsiniz. Zehirsiz sofraları nasıl kurabileceğimize dair daha fazla adım atmak isteyenler için, Buğday Derneği’nin hazırladığı Zehirsiz Sofralar Mümkün Rehberi bir yol haritası sunuyor.

Seçimlerimiz geleceğimizi belirliyor ve sağlıklı sofralar istiyorsak gıdamızın tarladan sofraya yolculuğuna sahip çıkmamız gerekiyor.

Oya Ayman kimdir?

Oya Ayman, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde okudu. 1985-2004 yılları arasında çeşitli gazete, dergi ve TV kanallarında muhabir, yönetmen, yazar ve editör olarak çalıştı. 2004-2016 arasında National Geographic Türkiye ve Al Jazeera Türk’te görev yaptı.
1998’den bu yanan Buğday Ekolojik Yaşam Hareketi’nin içinde yer alıyor. Buğday Dergisinin Yayın Yönetmenliği'nin yanı sıra ekolojik üretim ve tüketim yöntemlerinin yayılmasına hizmet eden çok sayıda projede görev aldı. Hâlen Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin Strateji Kurulu’nda yer alıyor.

2014’ten bu yana İzmir’in bir dağ köyünde yaşıyor ve kırsalda yaşam, gönüllü sadelik, gıda güvenliği başta olmak üzere ekolojik yaşam bilgisinin yayılması ve kırla kent arasındaki bağların güçlenmesi için çaba gösteriyor.

1997’de gerçekleştirdiği Güney Amerika seyahati izlenimlerinden oluşan Güneş Toprakları - Şapkanın Altındaki Kıta adlı bir kitabı bulunuyor.

 

"
"