07 Eylül 2013

Ciddiyetsiz derinlik

“Ustalık Dönemi” AKP dış politikasının başlıca belirleyeni olan Dışişleri Bakanı Davutoğlu, akademik çalışması “Stratejik Derinlik”te, Carl von Clausewitz’den alıntılayarak, taktik ile strateji arasındaki ilişkiyi tarif ediyor: “Taktik, askeri birlikleri muharebeler için, strateji ise muharebeleri nihai savaş için kullanma sanatıdır.”

“Ustalık Dönemi” AKP dış politikasının başlıca belirleyeni olan Dışişleri Bakanı Davutoğlu, akademik çalışması “Stratejik Derinlik”te, Carl von Clausewitz’den alıntılayarak, taktik ile strateji arasındaki ilişkiyi tarif ediyor: “Taktik, askeri birlikleri muharebeler için, strateji ise muharebeleri nihai savaş için kullanma sanatıdır.”

Etrafında sevilen bir akademisyen olduğunu dinlediğim Davutoğlu, yakın erimde envanteri çıkartılacak olan dış politika stratejistliğinde, bence, bilinen tarihin en “düşük profil” Dışişleri Bakanı olmaya en yakın aday.

Davutoğlu’nun düşünce ufkunu çizen karşı-devrimci Clausewitz’in, Napoleon’un akıl hocası olduğunu, savaşı bir siyaset etme biçimi olarak gördüğünü ve imparatorunun Waterloo hezimetinde “stratejik” payının büyük olduğunu derkenara düşürüp, yürüyelim. Elbette Clausewitz’in, modernitenin agresif, savaşçı siyasal akımlarında yarattığı büyük etkiyi de küçümsemeden…

“Komşularla sıfır sorun” üst başlıklı sempatik bir klişeyle yola düzülen “Ustalık Dönemi” AKP’si, yakın erimde çıkartılacak envantere kısmen de olsa yansıyacağını düşündüğüm gizli bir ajandayı fazlasıyla önemsiyordu.

Aşağı yukarı şöyle açabiliriz: Sünni İslam etkisindeki Kuzey Irak’ta, sınırlı Türkmen popülasyonunu da öne sürerek, Güney Kürdistan’la Kuzey Kürdistan’ı entegre edecek bir otonomi politikası… Bu yolla,  Lozan’da masaya bırakılan Misak-ı Milli’nin etkili petrol bölgesini Türkiye’nin hükümranlık sahasına geri almak…

Ortadoğu’nun problematik kalbi Filistin’de, Şeria’daki merkezi hükümeti dışarıda bırakmak pahasına, Sünni İslam’ın ateşini “de facto” körükleyen Hamas’ı, kuvvetli bir koz olarak vitrine koymak, “terörist örgüt” sayıldığı egemen devletler dünyasına, Türkiye’nin ağabeyliğinde yeniden takdim etmek…

Arkasından derinlik stratejisi açısından şanslı bir momentuma girildi.

Arap Baharı ile gelen sosyal/kentli devrimci dalganın, hızla darbeci süreçlere evrilmesinin belki en önemli etkisi, Mısır’da yaşanmıştı. Benna’nın, Seyyid Kutub’un devrimci ruhuyla, Ezher’in hilafet değerindeki fetvacılığını zaman zaman bir araya getirebilen İhvan el Muslimin’in liderlerinden Muhammed Mursi, Mısır ordusunun sosyal devrim girişimini yutarak Mubarek’e iktidardan el çektirmesinin ardından, üstelik karşısında Mubarek’in Başbakan’ı ve eski Hava Kuvvetleri Komutanı Ahmet Şefik’in olduğu ikinci tur seçimde Devlet Başkanı seçilmişti.

Sıra “startejik derinlik” kurgusu için sağlam bir başlangıç oluşturmaya gelmişti. Orta erimde, 2012 yılı TBMM parti grup toplantılarını incelemeye alanlar, Türkiye’de BAAS adlı bir partinin ana muhalefette olduğunu zannedebilir. AKP Başkanı, neredeyse her grup toplantısında bu BAAS’a yükleniyor, her kurdele kesişte, bir tür anti-BAAS diskuru geçiyordu.

Kırk yıllık Esad da, sembolik siyasetin dil kurgusuna göre evrimleşip “Esed” olmuştu bu arada. Latin dışı alfabelerin transkripsiyon esası, okundukları gibi yazılmalarıydı. Arapçanın binbir lehçesinden süzülüp, Türkçe’nin aksansızlaştırılmış olması ile izole edilerek elde edilen bu “Esed”, hiçbir zaman Esad olmaması temenni edilen yabancılaştırılmış “düşman”ın adıydı.

E, Halep’te ve İstanbul’da ortak Bakanlar Kurulu toplantıları düzenledikleri, ailece tatil yaptıkları, 877 kilometrelik sınırın bu tarafta yaşayanlarını, vizesizlik, kardeşlik, ticaret teşviki serumlarıyla besledikleri “dost özne” Esad’dı.

Mr. Hyde ise, derinlik laboratuvarında türeyen bir başka canlı olarak Esed’di.

Esad’ın yakın dostları, Esed’i yok etmek için, esasen uzak durdukları selefî lejyonerleri silahlandırdı. Esed’in ülkesinin bir kan duvarına dönebilmesi için gereken ne varsa, Katar’ın eski Emir’i ve Suud’un mevcud Kral’ı ile birlikte, “derinlik siyaseti” gütmeye soyundu.

Yakın erimde envanter çıktığında, Şam’da öğle namazı kılmak için yarım günün yeteceğini söyleyen hükümet erbabı ile karşılaşacaksınız, sakın şaşırmayın.

Siyasetin, hele imparatorluklar gömmüş kadîm Ortadoğu siyasetinin, bakkal hesabıyla götürülemeyeceğinin berbat bir ispatına –ne acı ki- çok yakın duruyor Türkiye, bugün.

Çünkü, Mursi’ye karşı “Temerrüd” ekibi ayaklandı. Dün, duruma vaziyet edip Mubarek’i deviren ordu, bu sefer de Mursi’yi, 48 saatlik post-modern bir darbeyle iktidardan indirdi. Katar’da Emir değişti, siyaset de, rahvan rahvan değişiyor… Suud, İhvan’a karşı yeni darbeyi destekliyor… Gazza’ya bir türlü gidilemiyor, dolayısıyla derinliğin etki alanı da ölçüm dışı… Güney Kürdistan, Irak merkezi hükümeti ile hükümranlık tanıma anlaşmasını –esasen yaptı- yapacak. İran da komşumuzdu, değil mi?

Geriye “değerli yalnızlık” mı kalıyor bir tek? Gezi’nin Türkiye’ye kazandırdığı itibar olmasa, bu “yalnızlık”ın değeri de pek kendinden menkûl kalacak gibi.

Vladimir Propp, masalların “tekbiçimli” olduğunu söyler –ki öyledir. Temel arketiplere uyarlı bir tekbiçimliliktir masallarda karşımıza çıkan. Bu yüzden doğaüstü olaylar, mucizeler, saliselik kader anları bizi şaşırtmaz, tersine masalın içine doğru çeker.

Nedir, masal yalnızca masal olmadığı gibi, siyasette kurgulanan masal dünyası da bu tekbiçimliliğin içerisinde kaldığında, çok bileşenli bir denklemin avlağında tükenmeye mahkûm.

4X4 jeeplerin seferberliğe çağrıldığı bir günün ortasında, Nâzım’ın “Birinci Ordu İkinci Nakliye Taburundan/İstanbullu şoför Ahmet/ve onun kamyoneti” geliyor aklıma. “İhtiyar/cesur/inatçı ve şirret” bir kamyonet. Nereden nereye…

Giderayak, ciddiyetsiz strateji erbabına ve “yan”dan “daş”layanlarına, Clausewitz’in ahlaklı ve arkaik ustası Sun-Tzsu’dan bir öğüt aktarayım:

“Rüzgâr yönünde yangın başlatıldığında, rüzgârın altında durma.”

[email protected]

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ödemişli Terzi Sadık’ın hakyemez evladı

Neye inanırsa onu söyler ve bedeli neyse gülümseyerek öder

Yurttaş kimin umurunda, varsa yoksa referandum

AKP, ustalıklı olduğu kadar çaresiz bir rota tespit etti: Bu yerel seçim bir güven oylamasıdır!

SS: Susurluk’tan sonra

Bugün, yevmiyeli hukuk döneminde yaşanan ise, Susurluk’u aratan bir facia. 7 Şubat 2012’de başlatılan yevmiyeli hukuk, belli ki bir süre daha devam edecek.