02 Eylül 2024

Üşengeç ve refleks özürlü gazetecilik

Masa başında üretilen çalakalem ve üşengeç haberlerle, gazeteciliğe duyulan güven ve mesleki itibar yok ediliyor. Dijital mecraların öne çıkması, klasik habercilik reflekslerinin yok olması anlamına gelmemeli


Gazetecilik refleksleri mi öldü, yoksa muhabirler ve editörler iyiden iyiye üşengeç hale mi geldi? Son zamanlarda küçük bir araştırmaya gerek duyulmamış ya da muhatabına sormaya bile üşenilmiş o kadar çok eksik, çarpık, yanıltıcı, şüpheli haber görüyorum ki...

"Bir cani ve seyircileri”, “Vicdan nerede?” ve “Biri vurdu diğeri izledi” haberleri böyle bir örnekti. Manşetlerden yayımlanan bu haberler, bir erkeğin, birlikte yaşadığı kadını dövmesini sakince izlediği belirtilen bir kişiyi hedef alıyordu.

Haberi yazarken Manisa’nın Akhisar ilçesindeki o kişiyle konuşmaya çalışılmamış, fotoğraf üzerinden suçlamak kolay gelmişti muhabire ve editörlere. Üstelik de haberler Akşam, Hürriyet, Milliyet, Posta, Sabah ve DHA’da yayımlandığında olayın üzerinden tam yedi gün geçmişti.

Ertesi gün de sadece Milliyet muhabiri Eren Koca ve DW muhabiri Kazım Kızıl, o kişiyi bulup konuştu. Meğer adam engelli olduğu için yerinden kalkamamış; “Kalkamadım. İlk defa engelli oluşumdan nefret ettim” diyordu. Böylece ilk günkü suçlayıcı haberlerin ne kadar haksız ve yanlış olduğu ortaya çıktı ama hiçbir medya kuruluşu ondan özür dilemedi.

İkinci örnek, Cumhuriyet gazetesindeki “İnce’nin ofisi artık Sinan Oğan’ın” haberi. “Memleket Partisi’nin eski genel merkez binasına Sinan Oğan’ın kurduğu Türkiye İttifakı Partisi taşındı; Oğan’ın 2023 seçimleri öncesinde Muharrem İnce’yi ziyaret ettiği makamda artık kendisinin oturduğu iddia ediliyor” deniliyordu bu haberde.

Ne kadar garip, binaya gidip bakmak ya da telefon edip bir partili ile konuşmak, incelemek yerine “iddia ediliyor” deyip geçilmişti. Halbuki bina Ankara’da, öyle memleketin uzak bir köşesinde de değil! Muhabir araştırmamış, editörler de itiraz etmeden sayfaya koymuş…

Üçüncü örnek de 20 Ağustos’ta ev kazası geçirdikten sonra hastaneye kaldırılan gazeteci Reha Muhtar’ın sağlık durumu haberleri. Entübe edilen Reha Muhtar’ın sağlığıyla ilgili haberler Hürriyet’te, Milliyet’te ve de hemen her yerde gazeteci Uğur Dündar’ın sosyal medya paylaşımlarına dayandırıldı. Bir de eski eşi Deniz Uğur’un, Reha Muhtar ile ortak oğulları Poyraz ile ilgili paylaşımları, suç duyurusu, tartışmalar haber yapıldı.  

Ama Reha Muhtar’ın yaşamsal riski söz konusu iken gazeteciler, hastane yöneticilerini ya da Reha Muhtar’ın yakınlarını arayıp bilgi almaya da çalışmadılar. Halktv.com.tr’den bir muhabir, 10 gün sonra merak edip araştırdı da Reha Muhtar’ın yeniden entübe edildiği öyle öğrenildi.

Böylesine masa başında üretilen çalakalem ve üşengeç haberlerle, gazeteciliğe duyulan güven ve mesleki itibar yok ediliyor. Dijital mecraların öne çıkması, klasik habercilik reflekslerinin yok olması anlamına gelmemeli.  

Patronaja yaranma yarışı

Demirören grubu gazeteleri, logonun sağ üst köşesini aynı grubun televizyonlarından Kanal D’nin dizilerinin tanıtımına ayırdı. Günlerdir, döndüre döndüre bu kanalın dizilerini tanıtıyorlar.

Hiç ara vermeden Kanal D haberleri yaptıkları dikkatimi çekti, 20 Ağustos’tan itibaren saydım. Milliyet’te sekiz, Hürriyet’te beş, Posta’da ise üç kez Kanal D’nin dizileriyle ilgili haber yayımlanmış. Ayrıca bir de iç sayfalarda yayımlananlar vardı, onları saymadım.

Aslında Demirören gazeteleri yıllardır patronlarının TV kanallarının tanıtım bülteni işlevi görüyor. Ama son zamanlarda iyiden iyiye arttı bu tür haberler. Özellikle de Milliyet’in, altı gün üst üste patronun televizyon kanalının yeni dizilerinin haber görünümü altında gizli reklamını yapması gazetecilik aklıyla açıklanabilecek bir davranış değil. Böyle yaparak hem kendi güvenilirliklerine darbe vuruyorlar hem de okurun aklıyla alay ediyorlar.

Elbette sadece Demirören grubu değil, TV kanalı olan tüm grupların gazete ve haber siteleri de aynı şekilde gizli reklam yapıyorlar; öbür grupların televizyonlarıyla ilgili haber değeri olan gelişmeleri de görmezden geliyorlar. Nihayetinde patronaja yaranma yarışı içinde hepsi de...

“Fıstık tiyatrosu” tamam da…

İktidar gazeteleri, o gün çok keyifliydi. “Fıstık gibi tiyatro” (Akşam), “CHP’de fıstık tiyatrosu deşifre oldu” (Sabah) “Fıstık şikâyeti kurgu çıktı” (Türkiye) başlıklarının altında “Özgür Özel’in önünü kesip ‘fıstıkçıların derdi’ni anlatan kadın, CHP belediye başkanının eşi çıktı” diyorlardı.

Ben de baktım, miting öncesinde Özgür Özel’in yolunu kesen fıstık üreticileri arasındaki kadınlardan biri gerçekten CHP’li Nizip Belediye Başkanı Ali Doğan’ın eşi Aslıhan Doğan’dı! Ali Doğan da eşinin fotoğrafını “fıstık üreticisi” diye paylaşmış, eşi olduğunu da belirtmemişti.

CHP’nin web sayfasında “Özel’i traktör römorkunda karşılayan fıstık üreticisi kadın” olarak tanımlanan Aslıhan Doğan’ın Özgür Özel’e fıstık dalı verirken çekilmiş bir fotoğrafı da yer alıyordu. Özgür Özel de “Ben mitinge gideceğim senin sesini duyurmaya. ‘Aslı abla verdi bunu’ diyeceğim” yanıtını veriyordu.

Ciddi bir işgüzarlık yapılmış hakikaten. Daha fenası mizansenin açığa çıkmasından sonra Ali Doğan’ın, açıklama yapmaması, özür de dilememesi. Ne yazık ki, CHP’nin sitesindeki haber de hâlâ düzeltilmedi.

İktidar medyası bu olayda da kamuoyunu bilgilendirmeyi değil, iktidar partisinin çıkarlarını gözetti. Sanki fıstık üreticilerinin hiçbir sorunu yokmuş da belediye başkanının eşi mizansen yapıp olmayan bir sorunu anlattırmış gibi haber yaptılar. Fıstık üreticilerinin sorunları olduğu ortada, üreticileri anlatıyor da zaten. Ama iktidar medyası o seslere kulak vermiyor; üreticilerin sesi olmak yerine iktidarın çıkarlarını kollamaya devam ediyor … 

İstifa haberlerinden yakınıyorlar ama

İktidar yanlısı Haber7 sitesi, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek hakkında yanlış çıkan kulis “haber”lerin çetelesini çıkarmış. Şimşek, göreve geldiğinden bu yana tam beş kez istifa ettiği haberi yayımlanmış. Hepsi de gerçek dışı tabii…

Üstelik sonuncu istifa haberinin kaynağı bir gazeteci değil, DP Genel Başkan Yardımcısı Cemal Enginyurt. Onun paylaşımının da dayanağı belirsiz. Bir siyasetçiden böyle bir iddia ortaya atıldığında ilk yapılması gereken hemen kaynağına başvurmak ya da ilgili çevrelerden bilgi almak olmalı.

Ama öyle yapılmadı; Enginyurt’un paylaşımı, hemen haberleştirildi. Bu yanlış habercilik. Öyle her iddia “Haberi yapalım, ilgilisi yalanlasın” anlayışıyla haber yapılamaz. Hele bir de haberin öznesi Maliye Bakanı ise yanlış haberin gazeteciliğe ve kamuya faturası büyük olur.

Fakat bu haberlerin devamını sağlayan bir iletişim ortamı olduğunu da kabul etmek lazım. Cumhurbaşkanlığı başta olmak üzere iktidar çevreleri gazetecilere, özellikle de muhalif medyaya tümden kapalı. Ne programlara alıyorlar ne de sorularını yanıtlıyorlar. İletişim Başkanlığı da gazetecileri ve kamuoyunu bilgilendirmek değil, yalanlamalara odaklanmış durumda.

Şeffaflıktan uzak bir yönetim olması, maalesef söylentilerin doğrulatılmasını ve yeterince araştırılmasını zorlaştırıyor. Kapalı kapılar ardında gerçekte neler olup bittiğini aktaracak haber kaynakları olmayınca söylentilere, kulislere, iddialara gün doğuyor.

İktidar, hiç olmazsa iletişim hatalarını -özenli bir üslupla- Yeni Şafak’ta yazıp duran Ali Saydam’a kulak verse… 

 Tek cümleyle:

  • Akşam’ın “Üniversiteli Dilara’ya 28 Şubat kafası” manşetinde başörtüsü nedeniyle ayrımcılığa uğradığı öne sürülen Dilara Çiçek’in, Akşam’ın da yer aldığı Türk Medya’nın İcra Kurulu Başkanı Murat Çiçek’in kızı olduğu bilgisi verilmiyordu.
  • Türkiye gazetesi, “Türkiye, 2025 yılı itibarıyla refah dönemine girecek” haberinde Muhammet Bayram’ı “ekonomist” olarak tanıttı ama aslında bu kişi bir mali müşavir.
  • Sabah’ın “Cumhurbaşkanı Erdoğan vatandaşlarla sohbet etti” haberinde Erdoğan ile camiye gelenler arasında ne konuşulduğuna dair hiçbir bilgi yoktu.
  • Sabah, AHaber ve TGRT’nin “Kalp doktoru çalıştığı hastanenin geç teşhisi için suç duyurusunda bulundu” haberinde suçlanan özel hastanenin adı verilmemişti.
  • Sözcü, Rize’de bir subayın Sinop Belediye Başkanı Metin Gürbüz’ün eşinin elini sıkmamasına ilişkin manşet haberinde bu olayı iki gün önce Sol Parti’den Alper Taş’ın Halk TV’deki konuşmasında gündeme getirdiğinden söz etmedi.
  • Cumhuriyet, Gazete Pencere’de Nuray Babacan’ın yazdığı “Erdoğan’ın zırhının kalktığı” tespiti içeren SETA raporunu haber yapmadı ama SETA’nın bilgi içermeyen ve gecikmeli yalanlamasını yayımladı.
  • Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar ve kardeşi Haluk Bayraktar’ın vergi rekortmeni olmasını iktidar medyasından sadece Yeni Şafak ve Milliyet ilk sayfaya çıkarmadı.
  • KKTC Kültür ve Turizm Bakanı Fikri Ataoğlu, Akşam, Hürriyet, Sabah ve Yeni Şafak muhabirlerini ağırladı, onlar da adadaki turizm faaliyetlerini öven haberler yayımladılar.
  • Çin Büyükelçisi Shaobin ve İstanbul Başkonsolosu Xiaodong’un yarımşar sayfalık “tanıtım” yazıları, Türkiye gazetesinde sponsorlu içerik uyarısı konulmadan yayımlandı.
  • com.tr’nin, “Bağımsız milletvekilinden CHP’ye Dostoyevski gibi mesaj” haberinde Yüksel Arslan’ın paylaşımı ile Dostoyevski arasında neden bağ kurulduğu açıklanmamıştı.
  • Yeni Şafak, “Başıboş köpek çeteleri” başlıklı ve tek yanlı haberinde sokak köpeklerinin toplanmasına karşı çıkan hayvanseverleri isimlerini açıkça yazarak hedef gösterdi.
  • ATV, “Bebek’te elektrik kesintisi bıktırdı” haberi boyunca kesintilerden ve kabloların yer üstünde olmasından sorumlu şirketten hiç söz etmedi; haberin öznesi belirsiz kaldı.
  • Türkiye gazetesinde Dr. Cafer Talha Şeker, “Hz. Aişe’nin evlilik yaşı” başlıklı yazısında “Bir kız 13 yaşında kadın olup evlenebilecekken ablası veya arkadaşı 18 yaşında bile evliliğe hazır olmayabilir” diyerek, 13 yaşında evliliği savundu.

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]

Faruk Bildirici kimdir?

Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı.

Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı.

Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı.

31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı.

TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi.

19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. 

Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 12 Punto, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor.

Yayımlanan kitapları:

Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray’ın medyası (2021) 

Yazarın Diğer Yazıları

Beş çocuğu ölen kadını karalama hafifliği

Ömrümüz Bahçeli’nin şifreleriyle geçiyor...

Haber kanallarının reytingleri düşüşte

Haber kanalları yöneticileri bu alarmın kapılarının önünde çaldığını duyuyorlar mı acaba?

Yargılayan gazetecilik ve masumiyet karinesi

“Masumiyet ilkesi”ni yok sayanların yaptığı gazetecilik değil, tıpkı Ergenekon ve Balyoz kumpasları sürecinde olduğu gibi, operasyon gazeteciliği…

"
"