31 Ekim 2022

Salih Tuna’nın Gülşen’e hakareti

Sabah’taki son yazısında Gülşen’i hedef almasına itiraz edenlere “şebelek muhalifler”, Hasan Cemal’e “dağdaki PKK'lıların adeta önlerine yatmıştı” diyebiliyor. Yazısındaki diğer hakaretlere girmiyorum bile… Bir yazar olarak böyle bir dil kullanabilmesi ve bunun da yayımlanması yadırgatıcı

Sabah gazetesi yazarlarından Salih Tuna, T24’ü eleştirdi. “Sanatçıymış” başlıklı yazısının “Salih Tuna, Gülşen’i hedef aldı” başlığıyla haber yapılmasına tepki gösteriyordu:

“Gülşen mi? Adını şöyle geçirdim: ‘Futbolcu futboluyla, aktör veya aktris oyunculuğuyla, şair şiiriyle, romancı romanıyla, müzisyen müzisyenliğiyle, şarkıcı şarkıcılığıyla, Gülşen bacımız da hangi konserde kimin kucağına oturmuş olmaklığıyla konuşulmalı. Hülasa, herkes 'sanatıyla' konuşulmalı...’  Mahut sitenin aklı evvelleri buradan hareketle, Gülşen'i hedef aldığım sonucunu çıkarmış! Gülşen'i hedef almadım, sıradan bir ‘yabancılaştırma efekti’ mesabesinde kullandım. Şuncacık şeyi anlamamak için epikten/ironiden bihaber olmak lazım.”

Bu satırların yazarı Salih Tuna aslında müstear isim. Gerçek adı Davut Kayacı. Bir dönem TRT Yönetim Kurulu üyeliği de yapan Kayacı, daha önce bir programda ‘Has...ir’" diye küfrettiği için RTÜK programın yayınlandığı TV kanalına ceza vermişti.

Şimdi de yazısında “Gülşen bacımız da hangi konserde kimin kucağına oturmuş olmaklığıyla konuşulmalı” ifadesini kullanmakla kalmıyor; bir de “yabancılaştırma efekti” diye savunabiliyor. Kendisine normal gelebilir ama “kucağa oturmak” sözünün Türkçedeki karşılığı malum. Bu sözleriyle şarkıcı Gülşen’i hedef aldığı, kadın olarak onu aşağıladığı da çok bariz. 

Eğer bu cinsiyetçi, ayrımcı ve hakaret yüklü ifadeleri “yabancılaştırma efekti” olarak kullanıyorsa bu sözcükleri Gülşen’den başka herhangi biri diyelim bir politikacı için kullanabilir mi? Kullanamaz, kullanmamalı da.

Ama insanlara hakareti ve aşağılamayı kendinde hak gören bir anlayışa sahip Salih Tuna. Sabah’taki son yazısında Gülşen’i hedef almasına itiraz edenlere “şebelek muhalifler”, Hasan Cemal’e “dağdaki PKK'lıların adeta önlerine yatmıştı” diyebiliyor. Yazısındaki diğer hakaretlere girmiyorum bile… Bir yazar olarak böyle bir dil kullanabilmesi ve bunun da yayımlanması yadırgatıcı. 

Muhalefet değil hepsine muhalifiz

Neden sorusu biz gazeteciler için mühimdir, hem de çok mühim. AKP, yıllardır yok saydığı, hedef gösterdiği, işinden attırdığı, her türlü baskıya maruz bıraktığı gazetecileri neden şimdi bir toplantısını izlemeye davet etti? Neden?

Öyle ya, bugüne değin bırakın etkinliklerine davet etmeyi, akreditasyon yasaklarıyla engelliyorlardı şimdi değer verir göründükleri o gazetecileri. Ne değişti de Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın bir etkinliğine davet ettiler? 

AKP yöneticileri, öncelikle bu “Neden” sorusuna yanıt vermeli. Şimdiye kadar izledikleri medyaya baskı politikasının yanlış olduğunu anlayıp değiştirmeye mi karar verdiler?

Anladığım kadarıyla meslektaşlarımızı arayıp Erdoğan’ın gösterisine davet edenler bir açıklama yapmamışlar. Eleştirel ve bağımsız medyaya özgürlük de vaat etmemişler.

Erdoğan ya da başka bir parti yetkilisi çıkıp kamuoyuna da yeni bir medya politikası izleyeceklerini açıklamadı. Baskı politikalarından geri adım atacaklarına dair en ufak bir işaret yok ortada.

Tam tersine, medyayı daha karanlık bir ortama sürükleyecek “Sansür yasası”nı daha yeni yürürlüğe soktular. Tele1’e RTÜK eliyle verdirdikleri üç günlük ekran karartma cezasını şimdilik mahkeme durdurdu. Birkaç gün önce 11 Kürt gazeteciyi ellerini arkadan kelepçeleyerek gözaltına aldırdılar; 9’unu tutuklattılar. Yetmezmiş gibi polis, gözaltı görüntülerini üzerine müzik döşeyerek servis etti. Daha yeni oldu bunlar…

Gazeteci seçerek özel davetler yapmanın tek gerekçesi kalıyor geriye; ihtiyaç… Demek ki, bağımsız ve eleştirel gazetecilerin güvenilirliğine ihtiyaç duydular! Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı Vizyon Belgesi” diye açıkladığı yeni seçim vaatlerini halka duyurmak için iktidar medyasının yetmeyeceğini, onların anlatmasının inandırıcı olmadığını gördüler.

Bu yüzden, AKP’nin meslektaşlarımızı davet etme gereği duyması gazetecilik adına sevindirici. Medya özgürlüğüne düşman bir iktidara karşı dimdik durmak, gazetecilikten taviz vermemek AKP’yi böyle bir davete zorladı. Bunu kavramak, davete icabet edip etmemeyi tartışmaktan daha değerli bence.

İktidar, eleştirel ve bağımsız gazeteciliğin gücünü utangaç bir edayla kabullense de gazeteci seçmecenin yanlış olduğunu hâlâ anlayamadı. Gazeteci seçip davet etmek yerine açarsınız kapıları bütün medya kuruluşlarına. Uygun gördükleri muhabirlerini ya da yazarlarını onlar belirler, gönderir. Bağımsız gazetecilik böyle yapılır.


Fotoğrafı: Serkan Alan /Gazete Duvar

AKP yöneticileri gazetecilik örneği görmek isterlerse davet etmedikleri ama “Türkiye Yüzyılı” toplantısına vatandaş gibi girerek izleyen Serkan Alan’ın Gazete Duvar’daki “Davetsiz misafir: Cumhurbaşkanı konuşuyor çıkamazsınız” yazısına bakabilirler.

Ayrıca gazetecilik doğası gereği eleştireldir, aykırıdır, muhaliftir. Sadece siyasi iktidara değil tüm partilere ve güç odaklarına muhaliftir ama muhalefet değildir. Muhaliflik de bir kimlik değildir, gazeteciyi tanımlamak için kullanılamaz.   

 Kılıçdaroğlu-Koçero buluşması yeni değil

 Saygı Öztürk’ün “Kılıçdaroğlu, kendisini silah zoruyla kaçıran Koçero ile buluştu” başlıklı yazısı dikkat çekiciydi. Kılıçdaroğlu, üniversite yıllarında kendisini kaçırıp döven Ülkücüler’den biri olan “Koçero” lakaplı Muammer Sözügüzel ile buluşmuştu.

Ancak 23 Ekim’de Sözcü’de yayımlanan yazıda bu buluşmanın ne zaman gerçekleştiği belirtilmiyordu. Sadece görüşmenin “Kılıçdaroğlu’nun toplumun her kesimiyle ‘helalleşme’ çabası devam ederken” olduğu bilgisi veriliyordu.

O nedenle bu olay, birçok internet sitesinde “...bir araya geldiği ortaya çıktı” gibi başlıklarla duyuruldu. Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” çağrısı çerçevesinde yaptığı yeni bir görüşme olarak değerlendirildi.

Fakat sosyal medyada Kılıçdaroğlu-Sözügüzel görüşmesinin eski olduğu ve daha önce Yavuz Selim Demirağ’ın Yeniçağ’daki bu buluşmaya ilişkin yazısı paylaşıldı. Ardından Yeniçağ’ın sitesinde “Yazarımız Yavuz Selim Demirağ aylar önce açıklamıştı” diye haber yayımlandı.

Gerçekten de Yeniçağ’ın arşivine bakınca Demirağ’ın, “Koçero Muammer Sözügüzel Kılıçdaroğlu ile helalleşti” (19 Mart 2021), “50 yıllık buluşmanın sırları” (21 Mart 2021), “Kılıçdaroğlu ve Koçero’nun Türkçe dua düşünceleri” (22 Mart 2021) yazılarıyla bu görüşmeyi        kamuoyuna aktardığı görülüyordu.

Demirağ, Kılıçdaroğlu’nun geçmişte kendisini kaçıranlardan birinin “Koçero” lakaplı bir Ülkücü olduğunu anlatması üzerine harekete geçip sonunda Muammer Sözügüzel’e ulaştığını aktarıyordu. Sözügüzel’in “helalleşme talebini” de Kılıçdaroğlu’na kendisinin ilettiğini ve görüşmeye birlikte gittiklerini yazıyordu. CHP Genel Merkezi’ndeki görüşmeye, CHP Ankara Milletvekili Nihat Yeşil, Alparslan Türkeş Vakfı Genel Sekreteri Alparslan Yılmaz’ın da katıldığını ifade ediyordu.

Zaten Saygı Öztürk de yazısında görüşmede Demirağ’ın da olduğunu belirtiyordu. Ondan farklı olarak Kılıçdaroğlu’nun Alparslan Yılmaz’dan “Koçero’yu bulmasını istediğini”, görüşmeyi de Yılmaz’ın organize ettiğini ifade etmişti. 

Saygı Öztürk ile konuştum. Yavuz Selim Demirağ’ın bu konuyu yazdığından haberi olmadığını, Muammer Sözügüzel’in anlatımına dayanarak yazısını kalemle aldığını söyledi.

Halbuki geçmişe dayanan böyle bir olayı yazarken arşiv taraması yapmalıydı. En azından gazeteci Demirağ’ın o görüşmede olduğunu dikkate alarak, onun bu konuyu yazıp yazmadığını kontrol etmeliydi. Böylece görüşmenin yeni olmadığı ve yeni “ortaya çıkmadığı” anlaşılırdı.

Öztürk’ün yazısında CHP’deki görüşmenin ne zaman olduğunu belirtmemesi de önemli bir eksiklik. Gazeteciliğin 5N1K kuralındaki “Ne zaman” sorusunun yanıtı haberde olmalıydı.

Bu soruya yanıt verilmeyince Kılıçdaroğlu’nun, Sözügüzel ile “helalleşme çağrısı”nın devamı olarak bugünlerde görüştüğü izlenimi doğması kaçınılmaz. Oysa bu görüşme o çağrıdan aylar önce yapılmış; politik değil kişisel bir helalleşme…

Tek cümleyle:

Türkiye gazetesi, evlilikler normal ve anormal olarak ikiye ayrılırmış; anayasada daha önce evlilikle ilgili hüküm de yokmuş gibi “Normal evlilik anayasada” başlıklı haber yayımladı.

Sabah, daha önceki “Kent Buluşmaları”nda olduğu gibi Ordu’daki buluşmadan sonra da AKP’li belediye başkanının icraatlarının örtülü reklamı yapılan sayfaları “Bu bir ilandır” uyarısı koymaksızın yayımladı.

İktidar yanlısı medyada günlerdir devam eden, yeni açılan fabrikada ekmek üretilmediği haberlerine rağmen hâlâ İBB Halk Ekmek Fabrikası gazetecilere açılmadı.

Mahkeme, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın BirGün’e gönderdiği tekzip metninde eleştiriyi yanıtlamakla sınırlı kalmayıp bakanlık dönemindeki çalışmalarının propagandasını yapmasına izin verdi.

Gazete Pencere’de Emre Özpeynirci’nin 31 Ocak’ta yazdığı “Fabrika çıkışlı 2. el dönemi” haberi, Hürriyet’te 10 ay sonra 24 Ekim’de özel haber gibi imzalı olarak “Eski otoya ikinci hayat” diye manşet oldu.

Renault ve Peugeot firmaları, bazı otomotiv yazarlarını Paris Otomobil Fuarı’na götürdü ama otomotiv sayfalarında davetle Paris’e gidildiğinden bahsedilmedi.

İntihar haberlerinin bulaşıcı olduğu bilinmesine rağmen bir polisin köprüdeki intiharı öncesinde çektiği görüntü de internet medyasında yayımlandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “vizyon” toplantısında “Bu muhalefetin kafası basmaz, anlamaz bunlar” gibi sözlerle muhalefeti eleştirmesine rağmen Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi, "Erdoğan siyasi bir konuşma yapsa mutlaka muhalefeti eleştirirdi” diye yazdı.

Yeni Şafak, döviz spekülatörlerini suçlayan haberine yanlışlıkla ülkenin döviz stoklarının tükenmesini iyi bir gelişme gibi sunan “Bu kararlılıkla döviz stoku biter” başlığını attı.

İktidar medyası, 11 Kürt gazetecinin ters kelepçe takılarak gözaltına alınmasını “PKK’nın sözde basın komitesine baskın” başlıklarıyla duyurdu.

Akşam gazetesi AKP’li Adıyaman belediyesinin tam sayfa örtülü reklamını “Bu bir reklamdır” uyarısı koymadan yayımladı.

 


ELEŞTİRİ, ŞİKAYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Trump’ın o cümlesini kesmek cinayet

Gazeteci, öncelikle bilgiyi eksiksiz yayımlamakla yükümlüdür; bilgiyi eğip bükmek propagandacıların işidir...

Asgari ücretli gazeteciler

Ulusal Kanal Ankara Haber Müdürü Sezer Özseven’in “asgari ücretli gazetecileri” temsilen komisyona katılması, gazetecilerin ücretlerinin düzeyini göstermesi açısından önemli

Fetih çılgınlığı sardı medyayı

Ülkesini, insanını ve barışı gözeten gazeteciliğin tam zamanı…

"
"