17 Temmuz 2023

Levent Gültekin gazeteci değilse

Gazetecilik böyle duruma ve ihtiyaca göre giyilip çıkarılabilecek bir kimlik olamaz

Levent Gültekin ve gazeteci Ruşen Çakır

Bir gazetecinin, bir siyasi parti genel başkanı ile Levent Gültekin'in anlattığı gibi senli benli konuşması, akıl vermeye çalışması gazetecilik faaliyeti olamaz.

Nitekim Levent Gültekin, tartışma büyüyünce Fatih Altaylı'ya "Ben gazeteci değilim. Kendimi gazeteci olarak hiç görmedim. Ben yazarım. (Kılıçdaroğlu ile) aramızda derin bir ilişki vardı. Adı konmamış bir tür danışmanlık gibi" deyip pozisyonunu değiştirmeye çalıştı. Ama bu sözleri durumu açıklamaya yetmiyor.

Zira Gültekin, tartışılan görüşmeyi Medyascope'ta anlatırken de CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na "Ben buraya gazeteci olarak gelmedim. Senin evladın olarak geldim" dediğini söylemişti. Programdaki sözleri ile Altaylı'ya söyledikleri birbirini tutmuyor. Daha önce "gazeteci" olarak görüşmüş olmasa o gün niye "Gazeteci olarak gelmedim" desin ki?

Kaldı ki, bugüne değin haberlerde, programlarda hep "gazeteci" olarak da anılıyor. Hatta son açıklamasıyla ilgili haberlerde bile "gazeteci" diye yazılmış durumda. Gazetecilik böyle duruma ve ihtiyaca göre giyilip çıkarılabilecek bir kimlik olamaz.

Gelelim Gültekin'in tartışma yaratan açıklamasına. Anlattığına göre, Kılıçdaroğlu'na "Burada bir film var ve bu filmin sonunda siz aday oluyorsunuz ve seçimi kaybediyorsunuz" demiş, cumhurbaşkanı adayı olmamasını istemiş. Ondan da "Ülke bitti hiçbirimizin kurtarma şansı yok" ve "Levent benim kendi adaylığımı engelleme şansım yok" yanıtını almış.

CHP'den gecikmeden yalanlama geldi bu sözlere. Ama açıklamada "iddia edilen diyalog tümüyle hayal ürünüdür" gibi genel bir ifade kullanılmıştı. Böylesine ciddi, böylesine ağır bir iddianın daha net, konunun bütün yönlerini aydınlatan bir açıklamayla yanıtlanması beklenirdi. 

Son derece sıradan ve yetersiz de olsa bu açıklamadan sonra Gültekin'in ya anlattıklarını kanıtlayacak yeni bir veri açıklaması gerekirdi ya da özür dilemesi. İkisini de yapamadı. Nihayetinde ikili bir görüşmeden söz ediyordu ve bir taraf o sözleri yalanlıyordu.

Gültekin yine de geri adım atmadı. Görüşmeye ilişkin daha önceki bir açıklamasının Kılıçdaroğlu'na Babala TV'deki söyleşi sırasında dinletildiğini hatırlattı. Ben de oturdum, programın o bölümünü yeniden dinledim; Kılıçdaroğlu "Levent Gültekin evet geldi görüştük. Bir gazetecidir. Görüşüne saygı duyarım" diyor ama görüşmenin içeriğine dair konuşmuyordu. Gültekin'i doğrulamadığı gibi bir de "gazeteci" olarak görüştüğünü söylemiş oluyordu.  

Gültekin geçen yıl da benzer bir tartışma yaşamıştı. KONDA Araştırma'nın yöneticisi Bekir Ağırdır'ın 2018'de "Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı adaylığı için 4 liderin önüne bir anket koyduğunu" öne sürmüştü. Ağırdır hemen onu yalanlamış, "Ne bizden böyle araştırma istendi ne de biz yaptık" demişti. Gültekin o zaman da söylediklerini kanıtlamak yerine "Bu bilgileri hem Gül'den hem de sürecin içindeki onlarca kişiden dinledim" diye ısrar etmişti.

Ağırdır ile tartışması da sonuçsuz kaldı. İki tartışma arasındaki başka bir benzerlik de Gültekin'in Ağırdır hakkındaki iddiasını "yeni kitabının tanıtım programı"nda dile getirmiş olmasıydı. Kılıçdaroğlu ile görüşmesini de yeni kitap çalışmasıyla bağlantılı olarak anlatmıştı.

İktidar medyasındaki kampanya

Karadeniz'de yine sel ve heyelan felaketi yaşandı. 10 Temmuz akşamı ATV başta olmak üzere iktidar yanlısı televizyon kanallarını taradım. Hepsinin ortak yanı bu felaketin sorumlularından hiç bahsetmemeleriydi.

Ertesi günkü basılı gazetelerde de doğal afet haberi birinci sayfaya çıkarılmıştı ama hiçbirinde yağışın sele dönüşmesinin altında yatan çarpık kentleşme, yanlış otoyol projeleri gibi nedenlere değinilmiyordu. Belediyeler ve iktidarın sorumluluğu görmezden geliniyordu. 

Hatta Sabah gazetesi, "Selin yaralarını sarmak için büyük seferberlik" haberiyle felaketi de halkla ilişkiler faaliyetine dönüştürmüştü.

Çünkü sel felaketinin meydana geldiği Düzce, Giresun, Sakarya, Samsun, Ordu ve Zonguldak'ta AKP, Bartın, Karabük ve Kastamonu'da MHP'li belediye başkanları görevde. Sadece Bolu'da belediye başkanı CHP'li.

Oysa aynı iktidar medyası mayıs ve haziran aylarında Ankara'da yaşanan sellerde "CHP'li belediye Başkanı Yavaş yine sınıfta kaldı" haberleri yayımlıyordu. Daha önce İstanbul'daki selde de İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nu sorumlu gösteren haberler kullanılıyordu.

Sel haberleri, iktidar yanlısı medyanın çifte standardını gözler önüne seriyor. Zaten iktidar medyası AKP'den önce başladı yerel seçim kampanyasına. İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere CHP'li belediyelerle ilgili karalama haberlerine hız verdiler.

15 Temmuz davalarına ilgi

Her yıl olduğu gibi başta Sabah, ATV ve A Haber olmak üzere iktidar yanlısı medya günler öncesinden itibaren 15 Temmuz kahramanlık öyküleri (ve tabii sayfalar dolusu anma ilanları) yayımladı. Ancak darbe girişiminin karanlık yanlarını aydınlatma doğrultusunda en ufak bir çaba sergilemediler. Zaten darbe girişimiyle ilgili davaları bile izleyip haber yapmıyorlar.

Geçen gün, eski Tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş'in "Yurtta Sulh Konseyi davası"ndaki dikkat çekici ifadesini gazeteci Müyesser Yıldız kendi web sitesinde yazdı. Yıldız, davayı izleyen tek gazeteci olduğu notunu da düşmüştü yazısına.

Bu da iktidar medyası gibi muhalif medyanın 15 Temmuz davalarına ilgi göstermediğinin işareti. Muhalif medya, 15 Temmuz'un yıldönümünü de genellikle sessiz geçiştirmeyi yeğledi. TV5'te Y. Emre İşci'nin programında KHK Platformu Sözcüsü ve bir hukukçunun konuk edilmesi, 15 Temmuz sonrası ortaya çıkan hukuksuzlukların konuşulması açısından değerliydi.

İktidar medyasındaki gibi "kahramanlık öyküleri"ne odaklanıp soru işaretlerini örtmek yerine darbe girişiminin öncesini sonrasını tüm yönleriyle aydınlatmaya çalışmak, tartışmak, araştırmak gerek. O darbe girişimiyle ilgili hâlâ bilmediğimiz o kadar çok şey var ki…

Muhabirin itirazı

Geçen haftaki "Kılıçdaroğlu'nun tatilini yazamayan gazetecilik" yazımda CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun Antalya tatili haberinin ilk olarak yerel bir sitede çıktığını belirtmiş, Sabah'ın iki gün sonra özel haber gibi kaynak göstermeden yayımlamasını eleştirmiştim.

Sabah'taki haberi yazan Ümit Erkan Demircan bu eleştirime üzülmüş, itirazını dile getirdi. Anlaşılan Demircan, Kılıçdaroğlu'nun Antalya'da tatil yaptığını yerel sitede çıkmadan bir gün önce öğrenmiş, teyit etmesi zaman almış. Ama haber önce basılı gazetede yayımlanması, sonra da Kılıçdaroğlu'nun dayısının ölümü nedeniyle iki gün bekletilmiş. O zaman da gazetecilik deyimiyle haber elinde patlamış. Gün Haber, "Kılıçdaroğlu'nun gizli Antalya tatilinden özel fotoğraflar" başlığıyla yayımlamış haberi. Her muhabirin başına gelebilecek bir talihsizlik bu.

Ancak bence yerel site öncelik aldıktan sonra yok saymak olmaz. Üstelik haberin ana unsurlarından biri olan Kılıçdaroğlu'nun orada kaldığını kanıtlayan, otel sahibi ve bir iş insanı ile birlikte çekilmiş fotoğraf, yerel siteden alınmış. Hatta Sabah'ın internet sitesinde halen fotoğrafın ortasında Gün Haber'in logosu duruyor ama gazetede o logo temizlenmiş.

Elbette haber Sabah muhabirinin imzasıyla yayımlanabilir ama haberi iki gün önce yayımlayan yerel siteye de atıfta bulunulması ve kaynak gösterilmesi gerekirdi. Sabah, kendi muhabirinin araştırmasını ve bulgularını da ayrıca belirtebilirdi. Öylesi daha doğru olurdu. Sabah'ın haberinin hüküm veren, yargılayan üslubu da ayrıca tartışılabilir tabii ki…

Tek cümleyle:

  • Görevlendirilen üç gazeteci, İletişim Başkanlığı'nın hazırladığı soruları, önceden Gazete Pencere'de yayımlanıp duyulmasına rağmen Vilnius'a hareketinden önce düzenlenen basın toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan'a aynen sormakta beis görmedi.
  • Cumhurbaşkanı Erdoğan, son dönemde devlet içinde de örgütlenen Menzil tarikatının lideri Abdülbaki Erol'un ölümü nedeniyle Akşam, Hürriyet, Milliyet, Posta, Sabah, Takvim, Yeni Asır ve Yeni Akit gazetelerine tam sayfa başsağlığı ilanı verdi.
  • Cumhuriyet'in internet sitesinde "NATO'dan 90 maddelik ‘Vilnius Bildirisi" haberinde yanlışlıkla 2022'de Madrid zirvesinde çekilen liderler fotoğrafı kullanıldı.
  • Talat Atilla ve Tamer Korkmaz'ın atanamayan iki öğretmeni konuk aldıkları programdan sonra TV100'e veda etmeleri dikkat çekiciydi; muhtemelen ayrılmak durumunda kaldılar.
  • Türkiye gazetesi, Bursa B. Belediye Başkanı'nın tam sayfa, Çin'in de "Parlak gelecek vadeden Çin ekonomisi" başlıklı yarım sayfa tanıtımını "İlan" uyarısı koymadan yayımladı.
  • Hürriyet'in Kelebek ekinde yazan Op. Dr. Bülent Cihantimur, köşe yazısında kendi kliniğinde yapılan "ameliyatsız burun estetiği" operasyonunun tanıtımını yaptı.
  • Cumhuriyet, Anayasa Mahkemesi'nin, CHP'nin e-ticaret yasasının iptali istemini ret kararını internette kısa bir AA haberi olarak yayımlarken, basılı nüshada hiç yer vermedi.
  • Sabah'ın Pazar ekinde Avanos, "İçinden nehir geçiyor, aşıklar dilek diliyor: Avanos, Paris'in tahtını sallıyor" başlığıyla tanıtıldı.
  • Millî Gazete, eşcinsel olan Edgars Rinkevics'in Estonya'da Cumhurbaşkanı seçilmesini, "AB'nin ilk sapık devlet başkanı" diye aşağılayarak haber yaptı.
  • Hürriyet'in "Bankaya ‘izinsiz reklam' davası" haberinde dava açılan bankanın adı yoktu.
  • Yeni Şafak'ın "Aromaterapi Festivali dolu dolu geçti" haberinde sanatçı Hande Yener'in konserinin İslamcı bazı örgütlerin çağrısı üzerine iptal edilmesinden hiç bahsedilmiyordu.
  • Dünya Sağlık Örgütü'nün, yapay tatlandırıcı aspartamı "muhtemelen kanserojen" kategorisine dahil etmesine rağmen Posta, "Tatlandırıcılara yeşil ışık" başlığıyla duyurdu.
  • Gerçek Gündem, "Bahçeli'nin ardından emeklileri heyecanlandıracak ek zam açıklaması" haberinde AKP Grup Başkanvekili Abdullah Güler'in "Çabamız devam edecek" sözlerini 13. fotoğrafın altında vererek okuyucunun zamanını çaldı.
  • İntiharların bulaşıcı olduğu bilinmesine rağmen Akşam, Milliyet, Takvim, Tele1 ve Medyaradar, bir kadın avukatın ölümünden önce video çekmesi ve intihar yöntemi gibi ayrıntıları da içeren haber yayımladı.

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]

Faruk Bildirici kimdir?

Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı.

Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı.

Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı.

31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı.

TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi.

19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. 

Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 9.Köy, İkinci Yüzyıl, KRT TV, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor.

Yayımlanan kitapları:

Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008),

 

Yazarın Diğer Yazıları

Selçuk Bayraktar, dünyanın en zenginlerinden ama…

Açık Radyo gibi yaşamın tüm renklerine açık, her türlü ayrımcılığa karşı ve barışçıl bir radyoya tahammülleri yok...

Cumhurbaşkanı yerine konuşan gazeteci

Savaşlarda savaşmayan taraftır siviller. Gazeteciler de savaşmaz, savaşların kötülüğünü aktarır; her daim insanı ve barışı savunur. Kızgınlığımız, isyanımız, insanlığımızı unutturmamalı...

“Kulis bilgisi” ve “iddiaya göre” saçmalığı

Gazetecilik dedikoduculuk değil, gerçekleri aktarma mesleğidir. Gazeteci yazdığını kanıtlamakla yükümlüdür. Doğruluğuna emin olmadığınız duyumları “kulis bilgileri” ve “iddiaya göre” diye yazmak gazetecilik olamaz; “kulis” ve “bilgi” sözcükleri yan yana getirilemez

"
"