İşine gelmedikçe kimsenin andığı, taktığı yok ama biz gene de uluslararası hukuk açısından bakalım.
Rusya’nın saldırısı, istilası, işgaline karşı Ukrayna’nın kendini şiddete başvurarak savunma hakkı vardır. Ukrayna’nın kendini savunma hakkını kullanabilmesi için başka ülkelerin ona yardım etmeleri, destek olmaları da hukuk bakımından yerindedir. Aslında uluslararası toplumun tümünün birleşerek Rusya’ya karşı durmaları, uluslararası hukukun bağımsızlık, toprak bütünlüğü, sınırların zora başvurarak değiştirilmezliği ilkelerini savunmaları, Rusya’nın uluslararası hukuku ihlallerinin sona erdirmesini sağlamaları gerekir. Bunu yapmaya çalışanlar Batı ülkeleridir, yaptıkları doğrudur.
Filistin’e bakalım. Filistin yetmiş beş yıl işgal altındadır. İnsan ömrü ortalama yetmiş beş yıl olduğuna göre, Filistinliler işgal altında doğup ölmektedir. Filistinlilerin kendi vatanlarını savnumak için Ukrayna gibi şiddete başvurmak hakları yok mudur? Filistin’den beklenen “İşgal yedi yüz elli yıl bile sürse ben hiçbir şey yapmayacağım” demesi midir? Dün Mahmud Abbas, tersini söyledi. “Filistin halkının kendilerini zorla yerleşimcilerin ve işgal kuvvetlerinin terörizmine karşı savunma hakkı vardır. dedi.
Ukranya haklı savunma uğraşını sürdürürken henüz arkasına bir BM Güvenlik Konseyi (BMGS) kararını Rusya vetosu yüzünden alamamıştır. Buna karşılık, Filistin’in arkasında 22 Kasım 1967 tarihinde BMGS’in oybirliğiyle kabul ettiği 242 sayılı kararı bulunmaktadır. Üstelik, BM Yasasının 7nci faslına dayanan bir karardır bu. Yani 242 sayılı karara uyulması mutlaka gerekir, kararın uygulanması zorunludur. Bugüne kadar uygulandı mı bu karar? Neler oldu, neler? İsrail Filistin devletini tanıdı mı?
Uluslararası hukuk açısından Filistin’de Ukrayna’dakinden daha vahim bir durumla karşı karşıyayız. Ne yazık ki, Batı'da geliştirilmiş olan evrensel hukuk ilkelerini Batı'ya karşı savunmak gerekiyor; söz konusu Filistin olunca. ABD ve diğer batılı devletler, İsrail’in Filistin’e karşı tavrını değerlendirirken çifte standart uyguladıkları için bu sorun bir türlü çözülemiyor.
Çözümsüzlük uzadıkça ne oluyor? Zaman içinde aşırı akımlar ön plana çıkmaya başlıyor. Onyıllarca, başkalarının yanısıra biz de söyledik İsraillere, dostça, “Filistin yönetimi ile barış yapmazsanız, radikal örgütler güç kazanır” diye. Dinlemediler. Maksimalist pozisyonları tercih ettiler, kendi içlerindeki gerici akımları aşamadılar. Bir İLO konferansında İsrail çalışma bakanının kürsüde konuşması sırasında elindeki Tevratı göstere göstere sallayarak “Filistin’in bize ait olduğu burada yazıyor” demesini hiç unutmuyorum. Onlar köktenci olunca Filistin tarafında da aynı tip akımlar güç kazanır elbette.
Son olanlar çok ürkütücü. Umarım cehennemin kapıları açılmamıştır. Ancak bu gelişmeleri terör olarak nitelemek tam doğru olmayabilir. Terörün uluslararası hukukta tanımı zaten yok. Bir savaş hali görüyorum. Henüz barış yapılmamış olduğuna göre savaş halinde çok tehlikeli bir tırmanma görüyorum. Dört Cenevre Sözleşmesinin, savaş hukukun alanına giren gelişmeler. Bu çerçevede Hamas’ın sivil hedeflere yönelmesi, sivilleri alıp götürmesi, kaçırdıkları kişilere yaptıkları muameleler, hepsi savaş suçudur, hoş ve mazur görülemez. Bir kez savaş suçu işleme sarmalına girilirse, kolay çıkılmaz. İsrail de şimdi vuruyor sivil hedefleri.
Hamas’a zerre kadar sempatim yok. Hamas ile içli dışlı olunmasını da desteklemem, yanlıştır. Ancak Hamas yetmişbeş yıllık çözümsüzlüğün ürünüdür. Olacak iş değil ama, diyelim Hamas ortadan kaldırıldı. Yerini hemen başka bir köktenci örgüt dolduracaktır. İslami Cihad daha şimdiden Hamas’ı geçiyor radikallikte. Üstelik, bu örgütler Filistin davasını savundukları için müslüman ülkelerde bir yandan taraftar yaratırken, öbür yandan, yaşam tarzına ilişkin çağdışı fikirlerini de yayıyorlar. Çok tehlikeli bir durum. İsrail işgali sürdükçe sürecek bir durum. İsrail işgali sürdükçe ve Batılı ülkeler bu işgali destekler konumda kaldıkça Müslüman ülkelerdeki çağdışı akımlar Batı düşmanlığını köpürtmek için bunu kullanmaktan vazgeçmeyeceklerdir.
İsrail işgal ve ablukadan vazgeçtiği, maksimalist emellerini makula çektiği, Filistin ile eşit taraflar olarak masaya oturduğu an bu sorunlar biter. İsrail kadar ABD’nin ve Amerikan Yahudi toplumunun da bunu anlaması gerekiyor. Anlamak işlerine gelir mi? Bilemem. Kaldı ki, Filistin sorunun çözülmesi genel olarak müslüman âlem ile Batı dedikleri kesim arasında da bir barışma ortamı oluşmasına yol açabilecektir. Batılı arkadaşlarımız anlıyor mu? Bilemem.
Yahudiler insanlık tarihinde en çok mağdur edilmiş, yok edilmeye çalışılmış bir toplumdur. Filistinlileri en çok onların anlaması gerekir. Ne yazık ki öyle olmuyor. İsrail’in Filistin’e karşı işlediği savaş suçlarını, yaptığı insan hakları ihlallerini belgeleyen yüzlerce BM (Birleşmiş Milletler) raporu var. Böyle bir sicil Yahudi halkına ve İsrail’e yakışıyor mu? Gönül ister ki, insanlık tarihinde İsrail işgalci bir ülke olarak damgalanmasın!
Öte yandan Yahudilerin Türklerle tarihten gelen özel ilişkileri vardır. Türkiye ile İsrail’in arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi mutlaka gerekir. Ancak Filistin sorunun çözülememesi bu yönde yardımcı olmuyor.
Evet! Dost acı söyler.