08 Mart 2024

Okuyan kadın

Kadını kitaptan ayıramazsın, yoksa elma boğazına takılır

Hülya'yı özleyerek;

Asuman Kafaoğlu – Büke okuma sanatını Türkçede en iyi becerenlerdendir. Yıllardır biz de onun yazın yapıtları üzerine tatlı tatlı yazdıklarını okuruz. Geçtiğimiz yıl, resim yazılarını içeren bir kitap çıkardı: Tablodaki Kadın – Sanat Tarihinin Kitap Tutkunu Kadınları (Epsilon, Kasım 2022). Sanatseverlerin gözden kaçırmamaları gereken bir kitap. Zarf iyi, mazruf da.

Kitabın konusu, okuyan kadın resimleri. Okuyan kadın ya da kitap ile kadının bir araya gelmeleri. "Bir kadının kitap okumasından daha doğal ne olabilir?" diye düşünebilirsiniz. Yanılırsınız o zaman. Kitap ile kadının buluşması yüzyıllarca süren acılı bir süreç. Bu buluşmayı engellemek için ellerinden gelen artlarına koymayanlar hâlâ ortalıkta, canlı kanlı. Bakın Talibanlara, giderek ülkemizdeki Taliban müsveddesi gericilere... Bir türlü kitabı yakıştıramıyorlar kadına. Kutsal kitabın yeri başka elbette. Anladıkları bir dilde yazılmış olmasa da kadınların o kitabı okumalarını, ezberlemelerini, daha ileri gitmemelerini istiyorlar, o kitaba getirdikleri yobaz yorum içine hapsediveriyorlar kadını.

Kafaoğlu – Büke izleklere göre sınıflandırmış üzerine yazdığı resimleri. Ancak kadın okurun tarihini de sergiliyor resimler üzerinden. Ressamların yaşamöyküleri, yaşadıkları dönemlerin özellikleri de ele alınınca küçük bir sanat tarihi kitabı da ortaya çıkmış oluyor. Bravo!

Diyor ki değerli yazarımız, "Sanat tarihi boyunca resmedilen kadın ve erkek figürleri araştırmalar mutlaka yapılmıştır. Burada konumuz sadece okuyan figürler olduğu için çok net görünen bir farktan söz etmek gerekir. Kadınlar Orta Çağ ve Rönesans resimlerinde sadece ve sadece dua kitapları ve kutsal metinleri okurken resmedilmişler; ellerindeki kitap iffet göstergesi olarak eklenmiş. Erkek figürlerde ise kitap ahlaklı, inançlı ya da iffetli göstermek için değil, sadece bilgi ve bilgelik simgesi olarak kullanılmış." Gördünüz mü? Kadının o kitabın ötesinde de kitaplar okurken resmedilmesinin tarihi ayrı zamanda özgürlüğe doğru yolculuğunun tarihidir. Kadının yolunu kesmek için nasıl çırpınıyorlar, değil mi, resimden anlamaz, sanat sevmez yobazlar?

Evet! Okuyan kadın figürü kadının özgürleşme uğraşının da bir simgesidir. Bunun bir kadın yazarımızca anlatılması ne güzel olmuş. Gel gelelim, resimlere bakınca bir ikisi dışında hepsinin erkek ressamların ellerinden çıktıklarını görüyoruz. 19'uncu yüzyıla dek kadınlar resim yapamazdılar, biliyoruz. Nedeni budur, başka bir şey değil. Öyleyse bu kitap yoluyla erkeklerin okuyan kadına nasıl baktıklarına ilişkin fikir de ediniyoruz.

Anlaşılan Mecdelli Meryem ile çok uğraşmışlar. Ben Maria Magdalena demeyi seviyorum İsa'nın candan yoldaşına. Dolu dolu, kıvrım kıvrım bir isim Maria Magdalena. Özellikle Yeniden Doğuş (Rönesans) ressamları işlemişler Maria'nın tinsel evrimini. Kutsal kitap okuması Maria'nın dönüşmesinin alegorisi olmuş. Ancak yanlış anlamayalım. Rönesans'ın vurguladığı şey dinin dönüştürücü etkisinden çok insan doğasının dönüşebilirliği. Kafaoğlu – Büke güzel açıyor bu noktayı: "Rönesansın en önemli getirilerinden biri hümanist dünya görüşüdür: İnsan, doğası gereği iyi ber varlıktır. Kötü yöne saptığında bile ruhu kurtulabilir, pişmanlık duyduğunda affedilir. (...) Geçmiş ne olursa olsun, ne tür günahlar işlenmiş olursa olsun, ruh temiz kalabilir." Kadın varlığının din adına zapturapt altına alınması değil, dini de okuyarak, gerçeği öğrenerek gelişmesine olanak sağlanmasıdır ana fikir.

Okumak bir edimdir, eylemdir, zihnin etkinliğidir. Kadının, hukuk diliyle söylersek, statüsünün geliştikçe okumanın da kadın yaşamındaki yerinin genişlemiş olduğu anlaşılıyor. Kafaoğlu – Büke Cornelis Bisschop'un Okuma (De Lectuur / 1650) tablosunu almış kitabına, isabetle.

Yaşlıca bir kadın ocağın önünde kitap okuyor. Elini şakağına dayadığına göre kitaba dalmış olduğu bile öne sürülebilir. Zorlama yok, doğallık görüntüsü var bu resimde. Kitap, okumak kadının günlük yaşamının, evinin bir parçası haline gelmiş. Kadın bugünkü anlamıyla toplumsal yaşamın bir eyleyeni henüz olmamış, sokağa henüz çıkmamıştır; yeri evidir hâlâ. Gel gelelim, kitap girmiştir eve, çıkmaz artık. Yaşlı ya da genç fark etmez, kadın okuyacaktır. Çok güzel resimler görüyoruz Asuman Hanımın kitabında.

Kadının evden dışarı çıkması 19'uncu yüzyılda hızla gelişen bir süreçtir. Kadın sokağa, doğaya çıkınca kitabı evde unuttuğunu sanmayın. Gene Asuman Hanımın kitabından bir resme bakalım: Jean – Baptiste Camille Corot'nun Çiçek Taçlı Okuyan Kız ya da Vergilius'un esin Perisi (Liseuse couronnee de fleurs, ou la muse de Virgile -1845).

"Corot'nun bugün çok sayıda kitap okuyan genç kadın tablosuna rastlayabiliriz. Kırlarda ve doğal manzaralar içinde kendinden geçmiş kitap okuyan kızlar sanki doğanın bir parçası gibi betimlenmiştir. Özellikle 'Çiçek Taçlı Okuyan Kız' tablosundaki figür, âdeta içinde bulunduğu doğal ortamı üzerinde taşır." diyor Kafaoğlu – Büke. Öyle! Doğa - kadın – kitap! Birbirini tamamlıyor bu tabloda ya da aynı bütünün parçaları oluyorlar. Sadece kadın olarak bakmayalım. Kitap ve okumak insan doğasının bir parçası. Bu çerçevede kadın esin kaynağı ya da kitabın kaynağı. Kitap ile kadın tam olarak buluşuyorlar bu resimde.

Okumanın kadına bu denli yakıştırıldığını Alberto Manguel'in ünlü Okumanın Tarihi kitabında da görüyorum. Kitabın İngilizcesinin (Türkçesinin değil) kapağında Gustav Adolph Hennig'in Okuyan Kız (1828) resmi var.

Alberto Manguel bu benzersiz çalışmasında okuyan kadın izleği üzerinde yoğunlaşmamış, çeşitli yerlerden "geçerken" değinmekle yetinmiş. Bunun bir eksiklik olduğunu düşünmeye başladım, Asuman Hanımın kitabını okuduktan sonra. Gene de Manguel'in çalışmasından okuyan kadın ile bilgiler, yorumlar çıkarsayabiliriz, biraz satır önce benim yaptığım gibi. O kadar belirgince, bilinçlice olmasa da Manguel kadın – kitap ilişkisinin izini sürmüş biraz. Diğer bir örnek, on yedinci yüzyıl şairlerinden Henry King'in şu dizelerini alıntılamış olması:

Dear loss! Since thy untimely fate
My task has been to meditate
On Thee, on Thee: Thou are the Book,
The library whereon I look
Though almost blind.

(Yitik sevgilim! Zamansız gidişinden beri
Seni, hep seni
Düşünmektir mesleğim:
Kitap sensin,
Nerdeyse görmez olsalar da
Gözlerimi ayırmadığım kitaplıksın sen.)

Nereden nereye? İnsanlar, daha doğrusu erkekler kadını kitaba yakıştıramazken, bir bakmışız, kadının kitapla özdeşlendiği günlere gelmişiz. Kadının konumu açısından ilerlemeden söz edebiliriz elbette. Ne ki, aslında bu evrimin çizgisel değil döngüsel olduğunu, başa dönüldüğünü de öne sürebiliriz.

Yine Alberto Manguel'in kitabında Auguste Toullmouche'un "tablodan kopya gravürünü" görüyoruz: Yasak Meyve (1865).

Asuman Hanımın yazdıklarından biliyoruz. Fragonard'ın zevk ve haz dünyasında kadınlarla zaten buluşmuştu kitap. Bu kez kadın dünyasının merkezine doğru kayıyor. Gizlice neler okuyor, hangi kitapları karıştırıyor dört genç sultan? Tablonun başlığında aramalı yanıtı: Yasak Meyve. Evet, Havva'nın Şeytana uyup dalından, bu kızlarımız gibi, sözde kimse görmeden dalından kopararak Adem'e yedirttiği meyve. Ayva değil elma!

Çoğu kez unutulur ama biz anımsayalım: o ağaç aynı zamanda bilgi ağacıdır. İlk günaha adım atılan o an, aynı zamanda bilgilenme sürecinin de başlangıcıdır. İnsan dediğimiz kitabın incipit'idir. Ondandır Sophia'nın, Metis'in dişi tanrıçalar olması. Maria Magdalena'nın kitapla buluşması aslına dönüştür.

Strasbourg'dan bir Maria Magdalena tablosu bilirim: Emmanuel Benner'in Maria Magdalena Çölde (1886) tablosu. Katolik kilisesinin kurucusu ilk Papa Aziz Pedro, gnostiklerin yalancısıyım, pek sevmezmiş Maria'yı. Gel gelelim, Papa Pedro'ya inat, sevimli Papa Francesco birkaç yıl önce "havarilerin havarisi" ilan etti Maria Magdalena'yı. Karşımızda bir havarinin resmi.

Elbette tabloda Maria Magdalena konusunun klasik simgelerini görüyoruz. Okuduğu kitap, kanımca kutsal. Kuru kafa, kimine göre memento mori, kimine göre de ruhun evi. Mağara da öyle, ama Fransa'dayız. Fransızlara bakılırsa, İsa yitip gittikten sonra, Maria, Marta ve Lazarus ile birlikte Fransa'nın güneyine gelmiş, orada tamamlamış ömrünü. Son otuz yılını bir mağarada geçirmiş. İşte o mağara mı? Bilemem. Ancak çekilgin bir din kadınına benzemiyor resimde gördüğümüz. Bakınca bir havari aklımıza gelmiyor. Genç, taze bir gövde, albenili, alabildiğine erotik. Çıplaklığını o yedi günahtan arınmış olmasına bağlasak bile erotik mi erotik bir gövde. Nasıl vermiş kendini kitaba? Ne düşünüyor acaba? Elinin dala uzandığı anı mı düşünüyor? Kitapla bütünleştiği izlenimini almamak elde değil. Ressamın eril bakışıyla çizilmiş tablo, arzuyla bilgi birbirine karışmış. Anlamaz olur muyum İsa'yı, Adem'i? Bu tablo "Mecdelli Meryem"in kitap yoluyla cinsel gövdeli kadından tinsel ruh katına "terfi" etmesini anlatmıyor. Bu kez kitap dünyalı mı, dünyalı... Maria ile göz göze... Nasıl yapmış bu resmi Strasbourg'lu hemşehrîm? "Tövbe, tövbe..." diyor Mustafa Kesret. Anladık kardeşim, ama işin aslı öyle değil böyle....

Kadını kitaptan ayıramazsın, yoksa elma boğazına takılır.

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"