04 Ağustos 2020

İstanbul Sözleşmesi ve 'Atatürk'ün kızları'

Atatürk kadın hakları alanında zamanına göre çok ileri adımlar atmıştır, cesurca. Ne yazık ki, bizimkiler bu adımların arkasını getireceklerine geriye gitmeye çalışıyorlar

Deniz Gamze Ergüven'in Mustang filmini daha yeni seyrettim. Bir yandan, 'böyle bir filmi seyretmekte amma geç kalmışım'; öbür yandan 'bu filmi asıl İstanbul Sözleşmesi'nin tartışıldığı bir dönemde seyretmek gerekir' dedim. İstanbul Sözleşmesi'nin önlemeye çalıştığı ne kadar pislik varsa bu filmde görüyorsunuz. Beş kız kardeşe hayatı cehennem yapan bir ortam. Utanma duygusu olan açısından utanç verici, onuru olan açısından onur kırıcı. Diyeceksiniz ki, 'Bu sadece bir film'. Ya gerçek hayatımızda olup bitenler? Bu yıl kaç kadın öldürüldü? Taciz, tecavüz vakaları, ev içi şiddet ne durumda?

İstanbul Sözleşmesi'nin oluşumunda Türkiye başı çeken ülkeler arasındaydı. Sözleşmeye İstanbul adının verilmesinden kıvanç duymuştuk. Sözleşmeyi dünyaya tanıtmak için birçok etkinlik yapmıştık. Hem de AKP döneminde. Meğerse gerici kesim bu gelişmelerden hiç hoşnut değilmiş, kadınları ne kadar sevdiklerini göstermek için fırsat kolluyor, pusuda bekliyorlarmış. Bu sıralarda baş göstermeleri bir rastlantı değil. Gericilik hareketlendi ülkemizde. Yönetim de bundan rahatsızlık duyuyor gibi değil. Unutmayalım: Kadın ile erkeğin eşit olduklarını dile getiremeyen, kabul etmeyenlerin bulunduğu bir yönetimden söz ediyoruz.

Daha önce de altını çizdik. Bizimkilerin bir kesimi sadece Cumhuriyete değil, Osmanlı modernleşmesine de karşıdır. Yüz elli, iki yüz yıllık modernleşme tarihimizle hesaplaşmak isterler. Gene söylediler bunu. Tanzimat'ın öncesine dönmek kesmez, daha da geriye bakıyorlar. Peki nedir modernleşmenin getirdiği değerlerin alternatifi? Örneğin modern, evrensel kadın haklarının alternatifi nedir? Dahası: Modernleşmeyle gelen aile hukukunun alternatifi nedir? En başta kızlarınız razı olmaz böylesine bir geriye dönüşe. Bırakın bu saçmasapan düşünceleri, girişimleri. İleriye bakın. Yaşadığımız sorunları çözün, yeni sorunlar çıkarmayın.

Ne yazık ki, Polonya da İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmeyi düşünüyormuş. Katolik Polonya'da şu anda gericiler iktidarda. Biliyorsunuz, Hristiyanlığa göre Havva anamız Şeytan'a uyup Adem'in kanına girdiği için kadın lanetli bir varlıktır. Kadın kötülüklerin kaynağı olarak görülmüştür yüz yıllarca. Polonya iktidarı bu sakat kafaya dönmüş, anlaşılan. (Avrupa Birliği yeniden var ettiği Polonya'ya haddini bildirmezse değerler birliği olma ülküsü gerçekleşmez.)

İslam'ın kaynağında kadına böyle bir bakış yoktur. Kaldı ki, yaşadığımız Anadolu Kibele'nin toprağıdır. Buraya ilk yerleşen müslüman Türklerin Bacıyan-ı Rum örgütlenmesini yaptıkları topraktır. Kadim değerlerse amacınız bunları anımsayın. Polonya'yı örnek almayın. Homongolos'u ben sadece bir roman kişisi sanırdım. Öyle değilmiş.

İstanbul Sözleşmesiyle ilgili tartışmaları duyunca Atatürk bir kez daha dönmüştür mezarında. Atatürk kadın hakları alanında zamanına göre çok ileri adımlar atmıştır, cesurca. Ne yazık ki, bizimkiler bu adımların arkasını getireceklerine geriye gitmeye çalışıyorlar. İstanbul Sözleşmesi'ni yaşatmak için ciddi mücadele veren kadınlarımıza hayranlık duyuyorum. Onlara Atatürk'ün kızları diyorum. Biliyorum, toplumun içinde bulunduğu koşullarda "Atatürk'ın kızları" deyimini kullanmak siyasal açıdan gerekli olmayabilir. Ancak, ben onları Atatürk'ün kızları olarak görüyor, erkeklerin de bu mücadeleye katılmasını Cumhuriyet adına doğru ve sevindirici görüyorum.

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"