09 Haziran 2019

Garp cephesinde yeni ama tatsız şeyler var

Biz Batı ile iyi ilişkiler sürdürmeye becerseydik bunlar olur muydu? Olmazdı. NATO’daki yeri vazgeçilmez, AB ve önemli AB ülkeleriyle güçlü ilişkiler kurmuş, Orta Doğu’da etkili, demokrasi örneği bir Türkiye olsaydı bunlar olmazdı.

S – 400 işi gittikçe sarpa sarıyor. ABD Savunma Bakanının bu konuda Türk orundaşına gönderdiği mektuba ve ekine ilişkin haberlere baktım. Durum bizim basında iç politika yoğunluğu nedeniyle tam olarak farkedilmeyen ölçüde vahim.

Bizi yönetenlerin, en azından bir kısmının durumun vahametinin farkında olduğunu, ancak işin içinden nasıl çıkacaklarını henüz bulamadıklarını, açıkcası nasıl çark edeceklerini henüz belirleyemediklerini düşünebiliriz. Elbette bu olumlu bir düşünce olur. Yaptıkları basın açıklamalarına bakılırsa, yöneticilerimiz ABD’ye ‘hadi canım sende’ demeyi tercih etmeye yöneliyorlar. Sonuçlarını umarım hesap ediyorlardır, ama bunu, bugünkü iktidardan bekleyemiyorum.

Dış ilişkilerde atılan adımların sonuçlarını hesap etmeyi beceren bir iktidar başımızda olsaydı bugünlere gelmezdik. Mesele sadece bir füze, bir uçak meselesi değil. NATO ve Batı ilişkilerimizi ilgilendiren siyasal, simgesel bir olay.

Türkiye’nin Batıyla aidiyet ilişkisi temelde askeri ve siyasidir. Batı çıkışlı demokrasi, hukuk devleti, insan hakları kavram ve kurumları bu ilişki üzerinde ve Batı ile bütünleşmeye yönelik şekilde inşa edilmiştir. Ekonomik yapımız da Batıya ayarlıdır. Uygarca ve ileri dünyanın parçası olarak yaşamak istiyorsak bunun alternatifi yoktur. Garp cephesinde önemli bir ülke olmamız gerekir. Orta Doğu’da ve Asya’da etkili olmamız da bu konumla birbirini besleyen şekilde mümkündür.

S – 400 olayı zaten sorgulanmaya başlanan Batı ile askeri ittifak ilişkimizin temelini sarsmaktadır. İşin içinden çıkarmazsak arkası çorap söküğü gibi gelebilir. Bu gelişmeler Putin’in işine gelir, ama bizim işimize gelmez. (Rusya ile ilişkilerimiz İdlib meselesi yüzünden ayrıca risk altında.)

Bizi yönetenlerin yaptıkları hataların, ideolojik Batı karşıtlığının, Batıda yarattıkları antipatinin olumsuz sonuçlarını hayatımızın her alanında görüyoruz artık. Dış politika alanında kalırsak, şu Doğu Akdeniz işine bakın!

İsrail’in, Mısır’ın, ABD’nin, AB’nin Kıbrıs Rum tezlerini bu kadar destekler hale gelmesine benim bildiğim Türkiye izin vermezdi. AB’nin Doğu Akdeniz ile ilgili haritalarını inceleyin. Akdeniz’de bize yer bırakmıyorlar... İşleri bu raddeye getirtmemek gerekiyordu. Bunlar dinselci, millliyetçi ya da ulusalcı sloganlar atarak önlenebilecek meseleler değildir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin temelinde olan gerçekçi diplomatik akıl ve beceriyle önlenmiş olması gereken sorunlardır.

Biz Batı ile iyi ilişkiler sürdürmeye becerseydik bunlar olur muydu? Olmazdı. NATO’daki yeri vazgeçilmez, AB ve önemli AB ülkeleriyle güçlü ilişkiler kurmuş, Orta Doğu’da etkili, demokrasi örneği bir Türkiye olsaydı bunlar olmazdı.

Batı’nın el üstünde tuttuğu bir ülke olmak fırsatını yakalamışken kaçırdık. Çok yazık!

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"