Rahmetli dedem, Atatürk deyince ağlamaya başlardı. Dedemin siyasal tercihleri pek CHP'den yana değildi, ama söz Atatürk'e gelince akan sular dururdu. Dedem Çanakkale savunmasına gönüllü katılmış, tutsak bile düşmüş, uzun hikaye, Atatürk'ü görmüş cephede. Atatürk'den söz edilince "Gördüm onu, gördüm onu" der ağlardı. Ben çocuk halimle pek anlamazdım dedemin neden ağladığını, ama etkilenirdim.
İlkokulda beni dört yıl okutan Burhanettin Öğretmen, son sınıfı okutan Tayyibe Öğretmen de bizlere Atatürk'ün ne kadar büyük işler yapmış olduğunu belletmeye çalışırlardı. Burhanettin Öğretmen din derslerine de özel bir önem verirdi. Surelerin Türkçelerini bilmemizi beklerdi. İnsanın anlamadığı, konuşmadığı, nasıl telaffuz ettiği de belirsiz bir dilden dua etmesinin akla uygun olmadığını söylerdi. Bize sağlam bir din bilgisi temeli verdi.
Sonra büyüdük. Siyaset, ekonomi, tarih, neler öğrendik (!), neler... Eh artık çok şey biliyoruz ya, Atatürk'ü eleştirmeye başladık. Yok şöyle yapsaymış, yok böyle etseymiş! O sıralarda, Cumhuriyet devrimini küçük burjuva aydınlarının yaptıkları yetersiz bir atılım olarak falan görürdük. Bir de Kemal Tahir, İdris Küçükömer gibi kafası karışıklardan etkilenlerden vardı. Gericiler her zamanki gibi Cumhuriyete ve Atatürk'e her fırsatta öfke kusuyorlardı. Sözde liberal çook bööyyük yazar ve düşünürlerimizse henüz zuhur etmemişlerdi. Yani bir onlar eksikti! Bu arada, apoletli sahte Atatürkçüleri de gördük.
Yıllar geçti. Hayat bizi aldı dünyanın dört yanına götürdü. Batı ülkelerini gördük. Üçüncü dünya ülkelerini tanıdık. Sovyet blokunu gezdik. Kendilerini Müslüman diyen ülkeleri kolaçan ettik. Anladık ki hayat, dünya öyle entelektüel masalarında atıp tutmakla, sadece kitap okumakla, ikide bir kuram kurmakla anlaşılacak gibi değilmiş. Somutu, sokağı, yaşayanı doğrudan görmek gerekmiş. Karşılaştırmalar yapmaya başladık. Bizi en çok ilgilendiren karşılaştırma Türkiye ile diğer Müslüman ülkeler arasındaki fark oldu. Neden biz bütün kusurlarımıza karşın farklı bir yerde duruyorduk? Yıllar içinde geze göre yaşaya bunun nedenini anladım. Farkı gördüm. Her geçen gün daha iyi görüyorum. Uzun uzun anlatmaya hiç gerek yok. Şu denklem her şeyi anlatıyor: TÜRKİYE EKSİ ATATÜRK EŞİTTİR TALİBAN.
Ne olup bitiyor, tahammül edemediğim için yakından izlemiyorum ama ö, sevmeyenler, Atatürk'ün medeniyet mirasını Türkiye'den kazımaya çalışanlar Taliban ile aynı safta görülmekten rahatsızlık duymuyorlarsa buna şaşırmam. Ben yeryüzü yaşamını cehenneme çevirenlerle, kadınları köle edenlerle aynı inanç grubundan değilim. Müslümanım ya da şuyum buyum demek yetmez bugünkü dünyada, demokrasiye, insan haklarına, hukuk devletine inanmıyorsan insanlığın geleceğine ancak olumsuz katkın olur. Eğer evrensel değerleri üstün tutmuyorsan Atatürk'ün açtığı yoldan, gösterdiği istikametten çoktan sapmışın demektir. Ne kolaymış Atatürk'ü eleştirmek? Ne derseniz deyin, doğru yönü göstermiş Atatürk. Bilimin, aklın, uygarlığın yönünü. Kendimizi aşa aşa bu yönde ilerlemektir Atatürkçülük. Oysa bir kendimize şaşa şaşa savruluyoruz ters yönlere.
Dedemin yaşına geliyorum hızla, artık anlıyorum Atatürk deyince dedemin neden ağladığını, ben de kendimi tutmakta zorlanıyorum.