04 Şubat 2009

Yolculuk

Bugünlerde, “Bir yolculuğa çıksam...” diyor musunuz hiç? “Kışın ortasında güneye insem, otobüsle... Yanıma yine bir deli otursa.”

Bugünlerde, “Bir yolculuğa çıksam...” diyor musunuz hiç? “Kışın ortasında güneye insem, otobüsle... Yanıma yine bir deli otursa.”
Çok iri yarı değilseniz, yaşınız da elveriyorsa, uzun bir otobüs yolculuğunun iyi geldiği durumlar vardır. “Nasıl geçti yolculuk?” “Sorma, yanıma bir deli oturdu...” Alt tarafı sizin dünyanıza ait olmayan girişken biri, korkulacak birşey olmayabilir, hatta işler sandığınızdan iyi bile gidebilir.
Öğrenciydim, para azdı, vakit çoktu, kendimce çok sorunumun olduğu yıllardan biriydi işte. Geride bir sürü şey bıraktığım uzun bir tatile başlamak için otobüs yolculuğunu tercih etmiştim, ve yanıma o ‘deli’lerden biri oturmuştu. Cam kenarına. Bilirsiniz, abuk subuk konuşuyordu benle, daha şehirden çıkmadan bütün hayatını biliyordum. Sorduğu sorulara elimden geldiğince karşılık vermeye çalışırken, onca saatin nasıl geçeceğinden başka birşey düşünemiyordum.
Bir yabancının kendinize sormaktan korktuğunuz o basit soruları dan dun sıraladığı durumlar çok can sıkıcıdır. Kaçacak yer olmamasının verdiği huzursuzlukla, kendinizi ağzınızdan isteksiz, kısa, güvensiz yanıtlar çıkarken bulursunuz. Deli diye addeddiğiniz otobüs yolculuğu yandaşı, hayatta ne istediğini sizden çok daha iyi bilmektedir. Çok daha az sırrı vardır ve size öyle gelir ki, o deli, kendini sizin kendinizi sevdiğinizden çok daha fazla sevmektedir. Çok daha açıktır sürprizlere, çok daha az korkusu vardır. Çok daha az geçiştirmektedir hayatı, çok daha az bıkkındır, ve en kötüsü, sizden ümidi kesmemektedir.
Siz her sessiz anın iki insanın arasındaki huzursuz sessizliğe dönüştüğü dünyanızda oyalanmaya çalışırken, aynı kız, bir ara, perdeyi kafasına çeker, ve öyle saatlerce durur. Şaşırırsınız, sizden kaynaklandığını düşünürsünüz. Canı sıkılmıştır delinin, onu oyalayamamışsınızdır, zaten hiperaktiftir, aslında bir uçak insanıdır, sizin gibi düşünceleriyle baş başa kalmayı iple çekerek binmemiştir otobüse.
Yolculuğun başından beri heyecanla konuşan deli kız, aniden perdeyi kafasına çekti, ve saatlerce öyle durdu. Ne zaman gözümü açsam, otobüsün o soluk mavi gece karanlığında, yanımda kafasını perdenin altına saklamış bir kız vardı. Önce biraz panikledim. İlgisine karşılık vermediğiniz ama alıştığınız insanlar yüzlerini saklayınca, onlara karşı daha önce hissettiğiniz kibirden, bıkkınlıktan suçluluk duyarsınız. O ilişkide hiç alışmadığınız şekilde proaktif olmak zorunda hissedersiniz kendinizi, ama bir türlü beceremezsiniz. Ben de şeklen küsmüş gibi duran delinin duygu durumu bana bağlıymış gibi, açacak birkaç konu aradım, o konuları kafamda tarttım, ne yaparsam onun istediği gibi olmayacağını düşünerek huzursuzca kıpırdandım. Bu ilişki yürümeyecekti, onu kırmıştım.
Sonra, yeterince vakit geçtikten sonra bir an, kendimi ve onu kendi hallerimize bıraktım.
Tam o anı, kendimi yolculuğun kendisine ve mavi gece ışığına bıraktığım o anı hiç unutmuyorum. Ne kadar vakit geçmişti, ne olmuştu da herşey rayına oturmuştu bilmiyorum ama, başımı arkaya yaslayarak kendimi kafasına perde örtmüş kızın yanında, olduğum yerle, hayatla, tam ve kusursuz bir uyum içinde hissettiğim o anı, başka insanların yanında da böyle hissedebilmeyi dilediğim nadir anlardan biri olarak hatırlıyorum. Yolculuğun kendisi, farkına varabilirseniz, yolculuk yapıyor olmaktan başka hiç birşey için cesaretlendirmez insanı.
Yolun geri kalanında, perdeyi kafasına çekmiş kızın mavi görüntüsü, kendi kafasını arkaya yaslamış mavi halim, diğer yolcuların silüetleri, şoförün karanlıkta seçilen şişman ensesi, yolun karanlığı, yanından geçtiğimiz tek tük evlerin ışıkları, yolculuğun sesi kafama kazındı. Hayatım boyunca beni üzmüş herşey, beni mutluluktan havalara uçurmuş herşey benim ritmimle ilerleyen elektrik telleri gibi camın dışında bana eşlik ederken, bir filmin tema müziği gibi arkaplanda kaldı.
Güneye iniyordum. Mevsim kıştı, ben güneşe gidiyordum, ve bu yolculuk hiç bitmese de olurdu.

Yazarın Diğer Yazıları

Aşkım, Nur'um, Yengi'm

Gelişmiş bir deliydi bu, bana sorarsanız. 30 yaşlarında -veya 20’dir belki...

Bir şey soracağım, sen ağladın mı?

Canı istemeyen erişkin insanlar bilsinler ki son fırsat, çıksınlar sinema salonundan...

Hişt, beyaz yaka, bak bu da bizim en uzun gün

Yanağım sarkmasın diye sırt üstü uyumaya çalıştığım bir gecenin sabahıydı. Dolayısıyla firavun gibi altın sarısı ve elimde mızrakla gözlerimi açtım.

"
"