25 Mart 2009

Uçan Adam

Stüdyodan atarsan at, uçan adamın da çok umurundaydı.

Ben canlı yayınlarda olan saçmalıklara hiç kızmam. Herşeyin baştan sona düzgün gideceği programın canlı olmasının ne anlamı var?
Bugüne kadar Caner’in kendi kafasında bardak kırması, Memiş’in Keto’yu dövmesi, “Ne dedin sen? Çat!” gibi olayların hiçbirini olduğu an yakalayamadım. Hugo’nun Tolga Gariboğlu’na küfretmesi gerçek mi, şehir efsanesi mi hiç bilemedim. Ama Seren Serengil’in canlı yayında arkadan verilen müziğe “bu ne yaa?” diye baktığına, sunucunun “senin şarkın” dediğine, Seren Serengil’in “haaa” deyip playback’e başladığına bizzat şahit oldum. Hasta olup işe gitmediğim günlerden biriydi. Değil o günüm, aylarım kurtuldu.
Esra Ceyhan’ın programında uçan adamı da ne yazık ki bugün internette seyredebildim. Allahım, dedim, bunu görmüş olup bana haber vermeyen bütün arkadaşlarımla küsüyorum. Bunu canlı canlı izlemiş ev hanımlarına imreniyorum.
Herkes sabah programlarında olan saçmalıklardan şikayetçi. Ben de şikayetçiyim. O danışıklı duygu sömürülerinin üzüntü içinde izlenmesi çok fena. Ama canlı yayında uçan adam türü anlık ve ileri seviye (advanced) saçmalıklar olması, bence hepimizi sarsan, dünyayla yeniden bağ kurmamızı sağlayan, yaşama sevinci veren nitelikleriyle günlük hayatımız için çok önemlidir efendim.
Sevda Demirel’in dev ellerinden çıkan tokadın canlı etkisi, özellikle Türk insanının “abi n’oldu biliyor musun!” deşarjını sağlayan artçı şoktur, böylece saçmalığın en üst seviyesini yaşayan, düzenli aralıklarla deşarj olan insanoğlu durup dururken çıldırıp, olmadık anda gülmeye, tepinmeye ya da sinir saçmaya başlamaz. Hafif hafif ortaya çıkan sarsıntılar büyük çalkantıyı önler. Bence. Naçizane fikrim.
Ben gün içinde hep kendi kendime dilerim, memlekette güzel birşey olacağı yok, bari biri zararsız ama çok garip birşey yapsın da bir renk gelsin, o gün evden çıktığına değsin, ajandana not alasın, hasretle anasın. “Bugün avukatımız Ayşe Hn. işe pijamalarıyla geldi.” “Bugün beni Balık Ayhan aradı, pardon yanlış oldu deyip kapattı.” “Bugün bir adam olduğu yerde kendi kendine uçmaya çalıştı, uçamadı.”
Gülmekten gözlerimden yaşlar geldi evet, karnıma ağrılar girdi. Adam hiaahghh diye zıplayıp, koltuğa düşüp, sonra kendini tekrar havaya atıp, break dance yaparak bin kilometre yuvarlanıyor. Bu arada ondan deli gibi kaçan başka bir konuk var. İnsan geri alıp alıp seyretmeye doyamıyor. Öbür konuk “şimdi efendim” diye lafa başlarken, bizim adamın uçmaya karar verişi var, gözlerinde görüyorsunuz. Sonra o uçarak kadrajdan çıkarken, yanda konuşan adamın donan surat ifadesi var. Zaten “bana bir haller geliyor, uçuyorum” diyen bir adama “şimdi efendim” diye laf anlatmaya çalışırsan başına gelecek budur.
“Çıkarın bunu stüdyodan”mış. Çıkar, zaten uçan adamın da çok umurundaydı.
Adam yuvarlanmasını bitirip hiç konuşmadan, sakin sakin çıkıyor stüdyodan. İşte bu kısmı çok manidar bence. O ortamda bir tane ne istediğini, ne yaptığını bilen varsa o da uçan adam’dır. Uçtuğunu kendince ispat etti, ve sakince ortamı terketti. Adamın her hareketi savunduğu önermeyle tutarlı.
Öbürleri, ‘uçuyorum’ diyen adamı stüdyoya getirmişler, adam uçmaya çalışınca da, “n’apıyorsunuz beyfendi.” Napıyorsunuz’u mu var, adam bana bir haller gelir diyor, sen hala konuşuyorsun. Adam da dayanamıyor tabii.
Orda ben olsaydım, hiç istifimi bozmadan “Evet beyefendi, çok teşekkürler, şimdi artık tartışabiliriz, bu uçmak mıydı değil miydi, uçmak nedir, bu beyefendi için ‘uçtu’ diyebilir miyiz?” derdim. Yoksa niye canlı yayındayız? Adam uçabilir diye. Nitekim denedi yani. Asıl program burada başlamalıydı. “Buyrun beyefendi, oturun şimdi” demek varken, “atın bunu stüdyodan.” Hiç hoş değil.
Mesela oraya Clark Kent gelse, “ben uçabiliyorum” diye tuttursa, siz konuşurken konuşurken kafanızın üstünde hakikaten uçuverse, o zaman ne yapacaksınız? Superman “atın bunları stüdyodan” diye size tekmeyi bassa yeri değil mi o zaman? Bunları hep düşünmek lazım.
Sahi, siz ne düşünüyorsunuz bütün gün kuzum? Kuzularım? Bunları düşünmek zorundayız. Yoksa bak vallahi diyorum, hayatın anlamı yok. Kalk işe git işten gel yemek ye, uyu, oy ver, herşey düz. Gülmek lazım. Bak sonra psikopat oluyorsunuz. Niaaagghh (Uçmaya çalıştım. Bak nasıl güldü etrafımdakiler. Güzel şeyler bunlar. Bence yani. İnce zevkler. Bence.)

Yazarın Diğer Yazıları

Aşkım, Nur'um, Yengi'm

Gelişmiş bir deliydi bu, bana sorarsanız. 30 yaşlarında -veya 20’dir belki...

Bir şey soracağım, sen ağladın mı?

Canı istemeyen erişkin insanlar bilsinler ki son fırsat, çıksınlar sinema salonundan...

Hişt, beyaz yaka, bak bu da bizim en uzun gün

Yanağım sarkmasın diye sırt üstü uyumaya çalıştığım bir gecenin sabahıydı. Dolayısıyla firavun gibi altın sarısı ve elimde mızrakla gözlerimi açtım.

"
"