01 Ekim 2009

Oyalı gaf - Boyalı kuş

Berlusconi, bu olayın üzerine kendisini eleştirenlere “salak” demiş, sözlerini de “sevgi dolu şaka” olarak nitelemişti.

Yöneticiler, devlet başkanları, talihsiz açıklamalar yapıyorlar, ortalık biraz çalkalanıyor, sonra bir tane daha yapıyorlar, ortalık biraz daha çalkalanıyor, bir tane daha, bir tane daha, hayat aynen devam ediyor.
İtalya Başbakanı Berlusconi, Obama’nın seçilmesinden birkaç gün sonraki açıklamasında, ABD Başkanı’nı, “genç, yakışıklı ve hatta bronzlaşmış” diye tanımlamış, muhalefet bu “komplimanı” ırkçı bir şaka olarak kınamış, yabancı medya kuruluşları da oyalı bir gaf olarak yansıtmıştı hatırlarsanız.
“Oyalı bir gaf.” Evet. Haberler bu kelimelerle.
Berlusconi, bu olayın üzerine kendisini eleştirenlere “salak” demiş, sözlerini de “sevgi dolu şaka” olarak nitelemişti. Bu kısmını da hatırlıyorsunuzdur heralde.
O gün bugündür yüzümü doğuya dönmüş, bizim buralardaki oyalı gaf’lara bakmaktaydım. Ülkemizdeki “sevgi dolu şakalar” biraz ileri seviyede espri anlayışı gerektirdiği için, pek de eğlendiğim söylenemezdi.
Derken Silvio Berlusconi ABD’deki G-20 Zirvesi’nden döndü, partisinin Milano’daki toplantısına gitti ve uzun uçak yolculuğunda daha enteresan desenlerle işlediği oyasını aynı zarafetle tekrar sundu:
“Sizlere birinden selam getirdim, adı şey olan bir adam, adı... Durun, bronzlaşmış biriydi... Haa, Barack Obama! İnanamazsınız, ama ikisi de güneşlenmek için plaja gitmiş olmalı, çünkü eşi de bronzlaşmıştı.”
Birkaç gün sonra bunu eleştirenlere “Gerizekalılar, dümbelekler, ben aşk dolu bir nükte ettim,” diyecek, sonra aynısını yeniden yapacak belli ki. Bu böyle sürecek gidecek.
İnsanın aklı elinde olmadan kafiyeye kayıyor, ‘oyalı gaf’ duydukça ‘boyalı kuş’ diyesi geliyor.
Bilirsiniz, Kosinski’nin romanı Boyalı Kuş’ta İkinci Dünya Savaşı’nda bakılmak üzere bir aileye verilen ve teninin rengi sebebiyle halk tarafından “Çingene ve Yahudi” olarak nitelendirilen bir çocuk vardır. Çocuk o köyden o köye kaçar. Çingenelik ve Yahudilik onun boyasıdır.
Berlusconi oyalı gaf yaptıkça, benim Obama’ya boyalı kuş gibi sempati duyasım geliyor. Halbuki bana ne Amerika’dan, yeni başkanından. Ne hayrını göreceğiz? İnsan hali işte, oyalı gaflar ırkçılık, hakaret, hor görme, belden aşağı vurma’lara vardıkça, maruz kalan herkes birer boyalı kuş olup çıkıyor.
Hadi başkanlar kartal, yüksekten uçup başka türlü bir dalaş döndürüyorlar.
Biz halk, çalışanlar, öğrenciler, boyalı serçeler; kendi ülkemizdeki oyalı gafları yuttukça, tıpkı romandaki makro savaşın çocuk ruhunda mikrolaşması gibi, oturup mikro dünyalarımızda birbirimizi yiyoruz. Yiyerek zayıflıyoruz.
“Ne kadar çok insandan nefret ediyordum ben de,” der çocuk, romanda. “Birgün geri dönüp hayvanlarını zehirlemeyi, onları dipsiz bataklıklara çekmeyi kaç kere düşledim,” der.
Sonra yaşadıklarını çocuk kalbiyle anlamlandırmaya çalışır, “Buldum,”der. “Her şeyin nedenini anlıyorum şimdi. Tanrının neden yakarışlarıma kulak asmadığını, neden Garbos'un beni tavana asıp dövdüğünü, neden dilsiz olduğumu, hepsini anlıyorum. Bütün bunlar kalmuklar gibi kara gözlü, kara saçlı olduğumdandı. Bilinmeyen bir iblisin isteğiyle bu vahşi soydan gelmiştim, bağışlanmama imkan yoktu...”
Kafamız aynen böyle, savaşın ortasındaki küçük çocuk gibi, abuk subuk, gidip geliyor.
Yürü Berlusconi, gaflarınla oyala bizi. Senin oyalı gafların bizi bu deli dolu, gerçeküstü düşüncelerden azat ediyor, dünyamıza neş’e saçıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Aşkım, Nur'um, Yengi'm

Gelişmiş bir deliydi bu, bana sorarsanız. 30 yaşlarında -veya 20’dir belki...

Bir şey soracağım, sen ağladın mı?

Canı istemeyen erişkin insanlar bilsinler ki son fırsat, çıksınlar sinema salonundan...

Hişt, beyaz yaka, bak bu da bizim en uzun gün

Yanağım sarkmasın diye sırt üstü uyumaya çalıştığım bir gecenin sabahıydı. Dolayısıyla firavun gibi altın sarısı ve elimde mızrakla gözlerimi açtım.

"
"