29 Haziran 2010

Mucit babamız, Rodeo yatağımız...

Gurur duyulan değil, genetik olduğunu düşündüğüm bir özellik, gece kuşluğu...


Gurur duyulan değil, genetik olduğunu düşündüğüm bir özellik, gece kuşluğu.
Arkadaşlarımın benim için fellik fellik çözüm aradıkları, benimse halimden son derece memnun olduğum bir gudiklik, sabah uykusu düşkünlüğü.
Hayalimde, geç saatlere kadar çalışmaya uygun olarak evrimleşmiş  bir 2000’li yıllar insanı var. 2 saat uyku ona yetiyor.
Böylece gece kendine vakit ayırabiliyor, gündüz de çürük maydonoz gibi pelteye dönüşüp tezgaha yayılmadan, zımba gibi çalışmaya devam ediyor.
Benim hayalimde 2000’li yıllar, eski Hollywood bilim-kurgu’ları gibi. “New York, 2010” diye başlayan, gençlerin bir yerden bir yere gitmek için uçan kaykaylara bindikleri, tatilde dansözlük yapmaya özenmeyen mekanik robotların bebek baktığı, haplarla beslendiğimiz, gelecek tahminlerinde çuvallamış o filmler var ya, öyle.
“Massachusetts, 2009.” Trafiği kontrol edip uzay mekiklerine ceza yazan lazer tabancalı polisler. Yaşlıları karşıdan karşıya geçiren robotlar...
“İstanbul, 2011.” Geceleri vzzzt diye kapanan mekanik yatakta kafalarında bin tane kabloyla 2 saat uyuyan, sonra cin gibi kalkıp plaza’sına giden insancıklar.
Tabii hayalimi süsleyen bu filmde şehir hayatı jeneriğinin bittiği dakikada, tüm ileri teknolojiye inat eski püskü bir tıraş bıçağıyla tıraş olan polis Will Smith’i görüyoruz. Cep telefonundan bile tiksiniyor ama birazdan dünyayı kurtaracak kendisi. Geçelim.
“E ben anlamadım, bu Nil Hanım bir yerlerde çalışmıyor mu? Gerçek hayatta 2 saat uykuyla nasıl işe gidecekmiş? Patronu ne der? Uykum kaçtı bunu düşünmekten.”
Afferim benim deli okurum. Ben de senin gibi abidik sebepler bulup geceyi ayık geçirmeyi severim. Sabahın köründe ayağa fırlayan zirzoplara da ifrit olurum. Onu diyorum.
“Ay sabah yan komşu sifonu çekti, uyandım.”
Duvarın arkasındaki fıslamaya mı uyandın?
“Öyle, benim uykum hafif. Tilki uykusu.”
Ona hafif demeyelim, uykunda bile sağı solu dinliyorsun diyelim. Pis dedikoducu.
“Cumartesi sabah 5’te komşunun alarmı çaldı, uyandım.”
E uyu tekrar? Saat 5?
“Bir uyanınca bir daha uyuyamam ben.”
Niye? Horoz musun?
“Tilkiyim.”
Bu tilkileri evinde misafir edersen mesela, yandın. Kendileri zombi misali ayağa dikildikleri yetmiyormuş gibi, sana da hayatı zindan ederler. “Kalktık, seni bekledik, çok sıkıldık.”
E gidip biraz dolaşsaydınız ya arkadaşım? Akşamdan anlaşalım, yolum sevgiden geçerken buluşalım demedim mi ben size? Uykusuzluğumun nefreti karanlık, uğramayın oraya.
Ya da madem hayvan dostlarımızla aynı anda uyanıyoruz, onlar gibi güneş batarken “Haydi allah rahatlık versin dünyadaki bütün canlılaaar,” deyip, ağaçlara tırmanıp uyuyalım, onlar gibi bütün gün kaldırımlarda yemek arayalım o zaman. Tilkiymiş. Neremiz onlara benziyor da uyanma saatimize göre yok maymunum, yok horozum, yok rakunum...
Tilkinin hiç senin gibi akşama kadar gözlerinin altı mosmor gezdiği görülmüş mü? Keyifsiz keyifsiz “başım ağrıyor” diye dolanan tilki olur mu? Uyu işte sabah, al uykunu.
Neyse efendim, dün sabah rüyamda yine böyle uzaylı bir topluluğa deli deli vaaz verirken, fazladan uyumuşum, işe geç kalmışım, saçım başım dağılmış koşuyorum, bir telefon: “Git T24’e bak, içinde ‘rodeo’ geçen haberi oku, sorunların çözüldü.”
‘İkitelli Mobilyacılar Sitesi’nde faaliyet gösteren, açılır kapanır ve hareketli modüler mobilya yapan bir Türk firması, zor uyanan kişilere yönelik “Wake-up/Rodeo yatak” üretti.’
Al. İkitellili mobilyacılar ne yapacak edecek seni erkenden sokağa dökecek. Konuş bakalım şimdi, tam zamanlı beyaz yakalı ukala dümbeleği seni.
‘Üzerine zaman paneli monte edilen yatak, ayarlanan zamana gelindiğinde önce alarm çalarak kişiyi uyandırmaya çalışıyor...’ Bak, aynı senin alarm.
‘Kişinin belirli bir sürede uyanarak alarmı kapatmadığı durumda, rodeo yatak harekete geçiyor ve yana doğru yavaş yavaş kaymaya başlıyor...’ Amanın...
‘Zemine kadar yan yatan yatak üzerinde uyumak mümkün olmadığından, yatan kişi düşer pozisyona geldiğinden kalkmak zorunda kalıyor...’
“Yatan kişi paldır küldür düşüyor” dememiş de. Düşer pozisyona geldiğinde kalkmak zorunda kalıyormuş. Yatağım beni üzerinden atıyor arkadaşım! Nasıl kalkacağım düşmeden? Sabahın bir köründe düşeceğimi hissedip manyak gibi ayağa dikilecek olsam komşunun sifonunu da duyarım ben, kapının köşesinden kıvrılan kediye de uyanırım!
Gaysan Mobilya Yönetim Kurulu Başkanı Muhsin Özdemir, kendi oğlunu uyandırmak için sabahları verdiği mücadele sonucu bulmuş bu fikri. Patentini falan da almış.
Muhsin Özdemir’in sevgili oğlu, bu yazımı sana ithaf ediyorum.
Babana de ki, “Canım babacığım, sabahları birazcık uyuyoruz dediksek, kendi yatağımızdan dayak yiyelim de çözülsün bu iş demedik.”
“Her sabah zır zır öten alarmdan buhran geçiren genç bir kişiliğim ben babacığım, kendi yatağım beni tekme tokat yere atarken nasıl bir ruh haline bürünsem beğenirsin?”
“Sabah o gümbürtünün ardından koridorda ‘Aaa ne güzel bir güün, lay lay laaay’ diye banyoya giren bir oğlan görsen, endişelenmez misin babam?”
“Uykusunun en güzel yerinde, boyut ayarı oturmamış küçük çocuklar gibi şoop diye yere yapışıp ‘Oh be, ne güzel uyandım, iyi ki bu beni fırlatıp atan yatağı bulmuş babam, olley!’ deyip gelip seni öpsem, ödün patlamaz mı babacığım?”
“Uyurken uyurken, bodoslama parkeyle buluştuğum bir sabahın ardından, okula ‘Günaydın arkadaşlaaaaar, haydi ilk ders matematiiik’ diye girsem, beni hemen bir pedagoga götürmen gerekmez mi canım babam? Her gün oğlunu dürtükleyerek uyandırmak daha ucuza gelmez mi benim Einstein babişkom?”
Çocukları sabahları tekme tokat fırlatan yataklar icat edeceğimize, onlarla konuşsak, akşamdan bir çözüm bulsak daha iyi olmaz mı, sevgili mucit babalarımız, nur yüzlü analarımız, Arşimet ebeveynlerimiz?

Yazarın Diğer Yazıları

Aşkım, Nur'um, Yengi'm

Gelişmiş bir deliydi bu, bana sorarsanız. 30 yaşlarında -veya 20’dir belki...

Bir şey soracağım, sen ağladın mı?

Canı istemeyen erişkin insanlar bilsinler ki son fırsat, çıksınlar sinema salonundan...

Hişt, beyaz yaka, bak bu da bizim en uzun gün

Yanağım sarkmasın diye sırt üstü uyumaya çalıştığım bir gecenin sabahıydı. Dolayısıyla firavun gibi altın sarısı ve elimde mızrakla gözlerimi açtım.

"
"