Bir arkadaşım “Kendine olan inancını kaybetmekten” korkuyor.
“Çok salağım ben,” diyor. “Hiçbir şeyi doğru yapamıyorum.”
Psikoloji alanında yaptığım engin “Psychology for Dummies” araştırmalarıma dayanarak “Niçin böyle düşünüyorsun küçüğüm?” diye soruyorum.
“Çok vericiyim, fazla dürüstüm, fazla iyilik yapıyorum...” diye sıralıyor.
E peki ama, hani salak olduğunu düşünüyordun bebeğim?
“Üzülme,” diyorum, “Biz insanlar, kendimize olan inancımızı kaybetmeyiz. Yok öyle bir şey.” “Nereden biliyorsun?” diyor. “Tabii ki kendi muhteşem tecrübelerimden şimşirim,” diyorum.
Bir Cumartesi günü saat 14:30 sularında, seyyar bir tamirci-muslukçu, Beşiktaş’ın ara sokaklarından “Taaaaamircii muslukçuuuuu!” diye bağırarak geçiyor.
Anneme “Anne bak, bu adam hergün saat tam 2 buçuk’ta ‘Saaaaat ikiii buçuuuk’ diye bağırarak burdan geçer,” diyorum.
Kadın doğal olarak şaşkınlıkla “Aaaa niye?” diyor. “Hahahaha, deli işte, ben ne bileyim,” diye gülerek yanından ayrılıyorum.
Aman ne komik. Kadın buna neden inanmasın? Yıllarını vermiş, kendine göre düzgün, aklıbaşında bir çocuk yetiştirmiş. İlk tepkisi neden ona inanmak olmasın? Geçen adamın bağırtısı “Saat ikii buçuuuk”a zaten benziyor. Bir de ben söylemişim. Niye inanmasın?
Güzide çalışma hayatıma atıldığım ilk yıl, zekasının çok ileri olmadığını düşündüğüm iş arkadaşlarımdan birini “Hülya Avşar aradı. Tanıtım işlerimizi çok beğeniyormuş. Artık bizden hizmet almak istiyor,” diye ‘kafalıyorum.’ Kızcağız “Aaaa süpeeer,” diye inanıp beni kutlayınca da çok eğleniyorum. Ta ki kız bunu çok önemli bir toplantıda patronlara gerçekmiş gibi anons edinceye kadar.
Öyle bir şey olmadığını yönetime anlatırken attığım taklalarla lisedeki Beden Eğitimi dersinde süper notlar alabilirdim, diye düşünüyorum.
Hadi düz takla neyse, ters takladan da not alıyorduk hatırlarsanız. Sen sabahlara kadar inekle, Tarih’i Coğrafya’yı şakır şakır ezbere bil; kendini bir sabah o pis minderin üzerinde, boynun gıdına yapışmış, popon havada, öğretmenin baş aşağı görüntüsüyle göz göze bul. “...Meraba örtmenim. Ehe.”
“Kalk ayağa! Sıfır!” “Bir dakika ya, integral biliyorum ben!” “Yürü!” Tam bacakları arkaya doğru atmayı becerebilmişken yavaş yavaş yana kaykılarak düş. “Oğlum bu var ya bu gerizekalı, beden’de takla atarken bir yuvarlandı. Nihahahaha...”
Sonra ertesi gün herkesin döküldüğü Matematik sınavından 10 al, vaka-yı takla’yı, boyun travması geçirmekten nasıl kıl payı kurtulduğunu unutup git. Sanıyorsun ki artık kimse senin gerizekalı olduğunu düşünmüyor.
Yeni tanıştığım birine sevdiğim dizileri anlatıyorum. “True Blood diye bir dizi var ona bayılıyorum,” diyorum. “Ne? Sulu Murat mı?” diyor. “Evet,” diyorum. “Sulu Murat. Hiç izlemedin mi? Sürekli pis şakalar yapan, kakaka diye gülerek etrafa pandik atan bir adamın hikayesi.”
Çocukcağız “Hiç görmedim,” diyor. Hemen gidip bunu arkadaşlarıma anlatıyorum. Çok gülüyoruz.
Zavallı çocuk televizyon izlemiyor ama belli ki televizyonlarda ne saçmalıklar olduğunun az çok farkında. Daha da yeni tanışmışız, böyle bir şaka yaptığımı neden düşünsün? Televizyonda ne küfürler dönüyor, “muccuk” diye elini milletin bacaklarına uzatan bir adamın dizisi neden olmasın? Çocukcağız buna neden inanmasın? Yok. Ben biliyorum ya öyle bir şey olmadığını, çok eğleniyorum.
Bu “Herkes salak, bir biz akıllıyız” sabit ruh hali, insanın kendine olan inancını asla yitirmemesini garanti eden bu ruh hali, doğa tarafından bize bahşedilmiş bir onurdur.
Hakkımızda ne kadar gerzek olduğumuzla ilgili geçen konuşmaları duysak, kesin düşer oracıkta bayılırız. Hiç sırıtmayın. Bak yine söylüyorum, kendinizle ilgili söylenen korkunç şeyleri duysanız, günlerce kendinize gelemezsiniz.
Bir sürü insan sizin gerzek olduğunuzu düşünüyor. İnanamıyorsunuz değil mi? Hayal bile edemiyorsunuz. Bunu okurken bir saniyecik “Aa” diye inanır gibi oluyor, sonra hemen unutuyorsunuz.
“İnsanın kendine olan inancı” denen şeyin, öyle kolay sarsılan bir şey olmadığını işte buradan anlıyoruz.
Kendinizi çok beceriksiz, çok başarısız bulduğunuzda, bunu düşünerek uykularınız kaçtığında, tekrar düşünün. Gerçekten salak mısınız, yoksa etrafınızdaki salaklar sizin ne kadar süper olduğunuzu bir türlü göremediler, ona mı yanıyorsunuz?