Günüm, dünyanın muhtelif yerlerindeki havalimanlarında mahsur kalmış arkadaşlarıma Facebook’tan, Twitter’dan öpücük göndermekle geçti.
İzlanda’da patlayan volkan nedeniyle 2. Dünya Savaşı’ndan beri yaşanan en büyük hava krizinde, dünyanın çeşitli yerlerinden ülkesine uçamayan arkadaşlar bunlar.
Hepsinin torunlarına anlatacak süper bir hikayeleri var artık.
“Senin bu deden var ya caanım torunum, sadece büyük bir firmada koordinatör değildi. Sana aktaracağı çok heyecanlı hikayeleri var.” “Ya dede ya, yine mi şirket bütçe görüşmelerini anlatacaksın?” “
Hayır bücürüm. Ben var ya ben, Büyük 2010 Hava Buhranı’nda Dublin Havalimanı’ndaydım!” “Neee? Yemin et dede! Çok cool’sun ya!”
Bu doğal afetin İzlanda dışına yansıyan etkileri, biraz üst düzey nitelikte. Afetzede arkadaşlarımız, çoğunlukla çeşitli ülkelere kâh tatil için, kâh iş için gitmiş, AB sosyo-ekonomik sınıf mensupları. E, onların yardım çağrıları da, doğal olarak, biraz “sanal.”
“Mecburen 2 gün daha Milano’dayım,” “Madrid’den dönüşümüz Salı’ya kaldı,” falan. Biz de sıradan vatandaşlar olarak, iPhone’larından Facebook durum’larına “mahsuriyet”lerini bildiren bu dostlara, güzel dileklerimizi sunduğumuz yorumlarımızla destek olmaya çalışıyoruz.
Uçamadığı süre içinde gidip bir otele yerleşip şehri daha bir sindire sindire gezmek zorunda kalan hali vakti yerinde afetzedelere, bol bol öpücük, gülme işareti, şehirlere ilişkin tavsiyeler gönderiyoruz.
“Vah vah, Pazartesi işe gidemeyecek misin? İnanamıyorum yahu, tahtaya vuralım, iyi ki biz yurtdışında değiliz.”
“Uçuş mağdurları için Londra gezi bilgisi toplama kampanyasına sen de katıl.”
“Seni, Acil Hava Krizi Grubu’na katılmaya davet ediyorum: Dublin Havaalanı’nda yapılacak 100 şey. Yazalım, afetzede arkadaşlarımıza ulaştıralım sevgili dostlar.”
Velhasıl, sosyal alem, kendine göre, yasta.
* * *
Sosyal medyanın bu yasında, başka bir üst düzey yetkilinin özel bir yorumunu Facebook’ta arkadaşlarıyla paylaşmış olmasının da etkisi var bu hafta.
Edirne’nin Keşan ilçesi Kaymakamı Metin Borazan’ın, Keşan Sanayi ve Ticaret Odası’nın geçen yıl Üsküp’te düzenlediği bir organizasyon sırasında çektirdiği fotoğrafı, “
Üsküp’te taşlaşmış hatunlar...” diye yazarak yayımlaması, biz internet kullanıcılarını çok üzdü.
Üsküp’te Aleksandar Ivanovski-Karadare’nin “Tesadüf Karşılaşma” adlı iki heykelinin ortasında, Kaymakam Metin Borazan.
Bir eli bir heykelin göğsünde, bir eli diğer heykelin poposunda.
Yüzünde bir gülümseme, fotoğrafta kendisi tarafından yazılmış “Taşlaşmış hatunlar” notu.
Notun altında arkadaşlarının yorumları.
“Vay abi canlısı varken taşlara ne gerek var.” “Üstad bir elin yağda bir elin baldaymış.” “Modern bir ilçe olduğu için bunlar normal şeyler.” “Bir yerden başlamak lazım. Buralardan başlayan yol nereye çıkar...” falan.
Yahu ben mi yanlış hatırlıyorum, bu memlekette bizi yönetenlerin karikatürlerini çizenler mahkemeye verilmiyor muydu?
Bir karikatürist, Kaymakamın bu yaptığını duysa, üzerine böyle bir karikatürünü çizseydi, biz de altına bu yorumları yazsaydık, maazallah hepimiz mahkeme kapılarında sürünüyor olurduk.
İşte, profesyonel kimliğini heryere taşımaktan bıkan sevgili insan bünyesinin eninde sonunda sosyal medya’dan fışkıracağının alametleri bunlar. Çok yakında hiç öyle karikatür çizmeye falan gerek kalmayacak. Biraz beklesek, bizi yönetenler, yönlendirenler, tıpkı biz sıradan insanların abuk subuk hareketlerimizi arkadaşlarımızla paylaşmamız gibi, kendilerini ifşa edecekler demek ki.
Olayı garipseyenlere de, yine o internet ortamından, Borazan’ın yaptığı gibi yanıt verecekler.
Metin Borazan, yorumlara
“Espriden anlamayan ODUNların taaaaaaaaaaa her fırsatı aleyhte kullanma açıkgözlülüğünü erdem sayanların taaaaaaaaaaaaaaaaaa... Şair Eşref’i hatırladım... Yürü ey devri katır endamını...” diye yanıt verdi.
Al başına belayı.
Bununla da bitmedi. Kaymakam Borazan, fotoğrafların özel hayatına ait olduğunu ve toplumu ilgilendirmediğini belirterek,
“Hangi sapık mantalitesi olan kimse bunu böyle yorumlayıp size ulaştırıyor. Esprinin bu kadar sapıkça anlaşılmasını anlayamıyorum. Eğer bu haber değeri taşıyorsa canlılarına elimi atıp, resimlerini göndereyim size. Onların haber değeri olur,” diye konuştu.
Buyur burdan yak. Son cümlede yaptığı öneriye değinmeyeceğim bile, kafamı toplayamıyorum, sinir sistemim çöküyor. Ancak ‘sapık mantalite’ye değinebilirim.
Sanki kendisi orta parmağındaki kırığı gösterdi, medya da “Beyefendi çok terbiyesiz bir harekette bulundu,” diye haber yaptı.
Öyle değil ki Metin Bey. İş gezisindesin. Memlekette cereyan eden olaylarda karar aşamasında bir insansın. Bildiğin bir elini memeye, bir elini popoya koymuşsun. Bir de altına “Taşlaşmış hatun” yazmışsın. Senin arkadaşlarından biri de bunu medyaya duyurmuş. Olaya yorum katıldığı falan yok. Bakıyorum bakıyorum, bir el memede, bir el popoda, senin yorumun da orda.
“Hangi sapık mantalite,” diye mi sordun? Kimse bir şey demedi ki, mantalitemiz sapık olsun.Şaka bir yana (Aa nasıl yani bir yana?) (Dur dur, haberi yok adamın belli ki),
Bir kere yöneticisin, bu tür bir bakış açısına sahip olman hoş değil. İster özel sayfanda arkadaşlarınla paylaş, ister kuzenine telefonda anlat, böyle şeyler duyulunca...
Amaaan. Ne diyorum ben ya.
Şurdan deneyeyim: Metin Bey, sosyal medya dediğimiz şey, evde bir kağıda bir şeyler çiziktirip arkadaşlarına “Baaak,” diye göstermek gibi değil.
O bahsettiğim Koordinatörler, bir sürü üst düzey yönetici arkadaşım
“Madrid Havaalanı’ndayım, uçuş yine iptal,” yazıyorlar profillerine.
“Madrid Havaalanı’nı ..k götürüyor, ama taş gibi hatunlar var,” yazmıyorlar.
Öyle yazsalar, biz de onlara yardım göndermeyiz. “Ne biçim insan, bir de profesyonel olacak, herkesin her an görebileceği bir yere böyle şeyler yazıyor. Gezemesin Madrid’i eşek kafalı, sürüm sürüm sürünsün,” deriz.
Sosyal medyayı ciddiye alalım Sayın Borazan. Benden söylemesi. Visible Technologies adlı firma, Ekim ayında yayınladığı basın bülteninde aynen şöyle diyordu:
“Sosyal medya ve sosyal ağ çözümlerinin lider firması Visible Technologies, CIA’in ve daha geniş ABD istihbarat camiasının misyonunu destekleyen yaratıcı teknoloji çözümlerini belirleyen stratejik yatırım firması In-Q-Tel ile stratejik ortaklık ve teknoloji geliştirme anlaşması imzaladı.”
Bu teknoloji şirketi, günde yarım milyonun üzerinde sosyal ağ sitesini tarayabilecek teknolojiye sahip bir firma.
CIA, In-Q-Tel firması üzerinden bu firma ve teknolojisi ile işbirliğine gitmiş durumda.
Haberlere göre, sadece Facebook ve Twitter’ın milyonlarca kullanıcısı değil, İngilizce dili dışında yayın yapan 200’ün üzerinde benzer mikro-blog sitesi de kayıt altında.
Başka bir habere göre, CIA Başkanı, aynı dönemde Wired dergisine şöyle bir demeç vermiş: “Bilgi gizli değil, tasnif dışı. Fakat bizim bu bilgiye olan ilgimizin içeriği gizli. İstihbarat işinde açık istihbarat toplamanın tuhaf yanı, bu işi ne kadar iyi yaparsak hakkında o kadar az konuşabiliyoruz.”
* * *
İşte böyle Metin Bey. Internet dediğimiz bu mel’un şey, değil sadece sizin gibi halkı temsil eden kişilerin, biz sıradan vatandaşların bile işiyle arkadaşlığını aynı kefeye koyuyor. Herkes işiyle, arkadaşlarıyla, her türlü kişisel sorumluluğunu almak zorunda kalıyor. Cık cık cık...
Özel deli dumrul esprilerimiz, birbirimizi kişisel olarak gıcık etmekle kalmıyor, profesyonel hayatımıza da mührü basıyor. Hatunların Üsküp’te ‘taşlaşmış’ ya da Madrid Havaalanı’nda mahsur kaldığınızda ‘taş gibi’ olduklarını sayfanıza yazdığınız anda, o artık sizin özel bilginiz değil. Açık istihbarat. O derece.
Sadece bizim değil, CIA’in ‘mantalitesinin’ bile olaydan haberi var artık. Duble geçmiş olsun...