28 Eylül 2009

İçindekiler

Tuvalet ihtiyacını görmüş, elini yıkamakta olan bir mahkum, ıslık çalarak jelin üzerindeki “İçindekiler” etiketini okuyor.

Britanya’da, The Verne cezaevindeki mahkumların, domuz gribinin yayılmasını önlemek amacıyla cezaevine konulan ve içinde yüzde 70 alkol bulunan antibakteriyel el jelini dezenfekte amaçlı değil, içki üretmek için kullandıkları ortaya çıktı.
Mahkumların bazılarının jeli sek içerken, bazılarının da jeli bir çaydanlığa koyarak içindeki alkolü buharlaştırıp süzdükten sonra bunu şekerli veya meyveli suyla karıştırarak içtiği belirlendi.
Mahkumların içki ürettikleri, bazı mahkumların kendinden geçmesi ve mahkumlar arasında şiddet eğiliminin artarak kavga çıkması üzerine ortaya çıktı...
O jelin oraya ilk konduğu anı hayal edin.
Tuvalet ihtiyacını görmüş, elini yıkamakta olan bir mahkum, ıslık çalarak jelin üzerindeki “İçindekiler” etiketini okuyor. Islığı kesiyor. Biraz düşünüyor... Ve olanlar oluyor.
Burada el jelini olduğu gibi kafaya dikmek, çaydanlıkta kaynatmak, şekerli suyla karıştırmak, kendinden geçmek, kavga çıkartmak noktalarına gelene kadar iki tane çok büyük düşman var: Uzun süreli uyaran eksikliği ve aşırı ön-bilgi.
Benzetmek gibi olmasın ama, insanlarla ilişki kurmaya çalışırken biz dışardakiler de aynı böyle davranıyoruz. Uzun süreli büyük boşluklar yaşarken, günlük hayatın koşturmacası içinde alttan alttan tek yaptığımız şey bu temel boşlukları doldurmaya çalışmak oluyor. İşte bu noktada karşılaştığımız şeylerle ilgili ne kadar az şey bilirsek, o kadar hayırlı.
“İçindekiler” detayı, iyi değil.
Misal, kendinizi çok yalnız hissediyorsunuz. Bir arkadaşınız sizi biriyle tanıştıracak. “Çok yakışıklı, iyi, duygusal, zengin, uykucu, bilgin, ketum, maceraperest ve dombili bir insan,” diye anlattı. Bunlardan en çok ilginizi çekene kapılıp büyük resme aldırmadan yürüyüp gitme ihtimaliniz çok yüksek. En azından ne zamandır uyaran eksikliği çekiyor olduğunuzla doğru orantılı olarak, yüksek.
Kurbağayı öpen prensesi düşünün. Prenses, adı üzerinde, yediği önünde, yemediği arkasında. Ama kurbağanın “içindekiler” formülünü verdiğiniz an, o yapış yapış ağıza şap diye öpücüğü kondurmaktan çekinmiyor.
“Bak bu kurbağa aslında acayip yakışıklı, iyi huylu, nefis bir prens. Öp bak.”
Peki ya o kurbağa prense dönüşmeseydi? Al başına belayı prenses hanım. Heryerinden uçuklar pörtlemiş prensesi ben ne yapayım. Değil kurbağa, rakunlar bile bakmaz artık sana.
The Verne cezaevindeki mahkumlar Glyserin, Panthenol, Acrylates/C10-30 Alkyl Acrylate Crosspolymer, Triisopropanolamine falan hiç iplemediler. Alkol’ü okuyunca, jeli kafaya diktiler. Sonuç bayılma, ayılma, delirme, kendi etrafında ağzından köpükler saçarak dönme, kavga, dövüş.
Aynı dışardaki ilişkiler gibi.
Yokluğunu çektiğiniz şeyi ihtiva eden formüller, bazen sizin için yazılmış olmuyor.
Mümkünse el jelini hemen fondip yapmamak, kurbağaları öpmeden önce de biraz düşünmek lazım.

Yazarın Diğer Yazıları

Aşkım, Nur'um, Yengi'm

Gelişmiş bir deliydi bu, bana sorarsanız. 30 yaşlarında -veya 20’dir belki...

Bir şey soracağım, sen ağladın mı?

Canı istemeyen erişkin insanlar bilsinler ki son fırsat, çıksınlar sinema salonundan...

Hişt, beyaz yaka, bak bu da bizim en uzun gün

Yanağım sarkmasın diye sırt üstü uyumaya çalıştığım bir gecenin sabahıydı. Dolayısıyla firavun gibi altın sarısı ve elimde mızrakla gözlerimi açtım.

"
"