11 Mayıs 2009

Galoş: Bir sevgi hikâyesi

Galoş candır. Galoş kardeşliktir. Galoş huşudur.

İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi'nde görev yapan 2 hemşire, kendilerinin ve meslektaşlarının yaşadığı ilginç olayları derleyerek kitaplaştırıyormuş. Kitap 12 Mayıs Hemşireler Günü kapsamında dağıtılacakmış.
50 hemşire ve sağlık görevlisine ait anıların yayınlanacağı kitapta, Selma Karakaplan’ın şu hikâyesi gibi hikâyeler var:
“Hasta yakını yoğun bakımdaki bir hastasını görmek isteyince hemşire arkadaş, ‘galoş giy gel’ dedi. Bir süre sonra, bir de ne görelim... Hasta yakını galoşları ellerine ve kafasına geçirmiş hastasının yanında duruyordu.”
Galoş. Bir kere kelime olarak komik. İnsanın birbirine “N’aber len galoş” diyeceği geliyor. Ya da kedim olursa ismini Galoş koyabilirim. Biri için “Çok galoş bir insan,” diyebilirim mesela. Yani böyle güvenilir bir insan değil gibi. İçi dışı bir, ama çok konuşuyor. Falan. Galoş öyle birşey. Buruş buruş, amaca yönelik, eğlencesi olmayan, kullanmadığın sürece gördüğün yerde sinirini bozacak bir şey sanki. Böyle özensiz yaklaşılası birşey. Ayağına giyerken düştüğün durumlar da cabası. Hemen olsun bitsin istediğin için biryere oturmazsın galoş giyerken. Tek ayak üzerinde zıpla dur.
Hatırlar mısınız, Uğur Dündar’ın Arena’sında bir fabrikanın çalışanları Uğur Dündar’ın teftişe geleceğini önceden duymuş, çeşitli önlemler almışlardı. Fabrika yakınlarında bone, galoş ve eldiven takmış bir çalışan, o halde traktör kullanıyordu. “Neden böyle giyindiniz?” deyince de kameralara “Uğur Dündar gelecekmiş,” diye yanıt veriyordu. Sokakta traktör kullanıyor. Kafada bone. Elde CSI eldivenleri. Beyaz önlük. Ayakta galoş.
Bizim Türk insanı böyle galoş olsun, prezervatif olsun, oy kullanırken parmağa sürülen boya olsun, önlük, rozet, yaka kartı olsun, üzerine takacağı, yapıştıracağı, bir amaca hizmet eden şeylerle ilgili sınır tanımayan bir huzursuzluk sergiler. Takıp taşıyacağı şeyle bir türlü barışamaz. Sanırsın kendine yeni bir organ ekletti. Onla uğraşır durur.
Trabzon'un Akçaabat ilçesindeki Rahman Camisi’nde cemaat galoş giyerek camiye giriyor. Cami imamı Murat Yılmaz, “Böyle uygulamalarla insanlar birbirinin yanında secde etmeye seve seve gider. 'Bundan rahatsız olurum' hesabına gidip de başka safa geçmez. Müslümanlar inşallah birbirlerine kenetlenerek huşu içerisinde namazlarını eda ederler,” diye konuştu.
Galoş candır. Galoş kardeşliktir. Galoş huşudur. Galoşu giydiğin an ortalık güzelleşir. İnsanlar birbirine kenetlenir. Küsler barışır. Galoş giyen insan saf değiştirmez. Dostlarına arkasını dönmez... Ne galoşmuş yahu.
Yılmaz, “İlk olması nedeniyle daha cemaatimiz tam olarak alışamadı. Ama biz bunu cemaatimize onları kırmadan, incitmeden, rencide etmeden anlatacağız,” dedi. Cemaat alıngan. Yo, ne münasebet arkadaşlar, tabii ki siz pis değilsiniz. Ayağınız kokuyor falan değil. Ama kokanlar var. Siz giyin ki, o pisler de giysin.
Alt tarafı ayağına birşey takıp biryere giriyorsun. Ayağıma mı takayım kafama mı takayım? Nerem daha pis bilemedim ki... Kullanıp atayım mı eve götürüp bir dahaki sefere yine giyeyim mi? Kapıya da bin adet koymuşlar, yazık, kimbilir bunların tanesi kaç paradır ha. Hocam bu galoş işinde para var mıdır acaba? Çok da güdük bir ürün, ama bu sene moda.
Vintage deyince akla gelen isim Ece Sükan, galoş deyince niye Nil Aldemir olmasın? Vintage niye diyoruz bilmiyorum, ama galoş diyesim geliyor benim bol bol. “Galoş deyince akla gelen ilk isim Nil Aldemir’le kahramanlık deyince akla gelen ilk isim Örümcek Adam, Hemşireler Günü’nde buluştu. Kalabalığın bol bol ‘vintage’ dediği bu özel günde vatandaşlar, yüzlerine ameliyat maskesi takmaktan gocunmadı.”
Böyle bir dünya hayal ediyorum ben.
Galoş. Hijyen. Asap bozucu. Sadece hastaneye fabrikaya girerken takıyoruz, ondan.
Oysa insanlar birbirine yaklaşırken de mecburi olmalı galoş. Yoksa eski yaşadıklarının tozuyla kalbinize basıp geçiyorlar. Ne kadar çer, çöp, toz, kir varsa gönlünüze bulaştırıyorlar. Sizden yapışan parçalarla birleştirip, uzaklaşıp gidiyorlar. Alınmayalım, gücenmeyelim. Kalbimizi sevelim kırmızı giyelim, başkalarının kalbini sevelim galoş takalım. Cillop gibi, yürüyelim gidelim.

Yazarın Diğer Yazıları

Aşkım, Nur'um, Yengi'm

Gelişmiş bir deliydi bu, bana sorarsanız. 30 yaşlarında -veya 20’dir belki...

Bir şey soracağım, sen ağladın mı?

Canı istemeyen erişkin insanlar bilsinler ki son fırsat, çıksınlar sinema salonundan...

Hişt, beyaz yaka, bak bu da bizim en uzun gün

Yanağım sarkmasın diye sırt üstü uyumaya çalıştığım bir gecenin sabahıydı. Dolayısıyla firavun gibi altın sarısı ve elimde mızrakla gözlerimi açtım.

"
"