06 Nisan 2009

Duygusal Rus Ruleti

Üzülmeyin, onuncu köydesiniz, dokuzuncu canınız da maşallah burnunuzda

Eskiden, elimizin altında ev telefonundan başka iletişim malzemesi yoktu. (“Ayşeee!” diye aşağıdan bağıran arkadaşlarınızı, camlarda patlayan çizgili, plastik kokulu topları saymıyorum.)
Her sıkıntı anında o tırrr tırrr diye çevrilen kıvır kıvır kordonlu, dev telefonlara sarılırdık. Birbirimizi işletmenin bin bir yolu vardı mesela. Toplanıp, kikirdeyerek planlayıp, birilerini arardık. “Telefonunuza üfler misiniz?” Kapatırlarsa tekrar arardık. Bunlar genelikle hoşlanıp açılamadığımız oğlanlar, sevip de söyleyemediğimiz kızlar olurdu. Eve gidince, bu kez karşılıksız aşklarımıza sessiz telefonlar açardık.
“Alo? Alo?” Bunu duymak, nasıl bir fantazi yaratıyordu, bizimle konuştuğunu mu varsayıyorduk, o sırada bizimle aynı hatta duruyor diye rahatlıyor muyduk bilmem, ama bildiğim birşey var, üçüncü arayışta ahizede çınlayan küfürleri hiç üzerimize alınmazdık. Ne o, utandınız mı? Hepinizin kulağında o küfürlerden birkaç tane patladı, siz telefonu yavaşça kapatıp, “fiyuvv fiyuvv” diye ıslık çalarak mutfağa girdiniz. “Akşama ne yemek var anne?”
Şimdi evde ‘Caller ID’ var, cepte ‘kare otuz bir kare’ yapmak zor. Yeni jenerasyon platonik aşklarından bir nefes duymak için ne yapıyor kuzum? Biz bu tür durumlarda duygusal rus ruleti oynamaya başladık. Vallahi bizim oyunlar bayağı riskli.
“Duygusal rus ruleti” tabirini geçen gün eski bir TV dizisinde duydum. Ne söyleyeceğini bilmeden, aşık olduğun kişiyi aramak.
Teknoloji devrinde, bunun çok yolu var. Sen yine telefon açabilirsin tabii. “Şey için aradım, eee... Şey...” Şanslıysan, karşındaki “N’aber, n’apıyorsun?”’u senden esirgemez, ama düşünmeden yaptığın bu hareket, atacak bir iki zeki esprin ya da iyi bir hikayen yoksa, mutlaka, illa ki, umutsuz duruma düşmekle sonuçlanır. “Tamam o zaman, eee... Oldu, sonra konuşuruz.” Bitti. Bütün arama kredini yedin.
E-mail atabilirsin. “Selam. N’aber?” Nasıl devam etmeyi düşünüyorsun canım? “Bilmem ne konserine gidiyor musun?” Bravo. Heyecandan patlar şimdi karşındaki. Rus ruleti işte. Patlar.
Manyak gibi e-mail’lerini kontrol edersin. Acaba yanıt geldi mi? O mavi şerit dolarken mailbox’ına “secret” yapmaya çalışırsın. “Kalın font’la ‘Gelen Kutusu (1)’ yazsın yarabbim, lütfen.” Yeni mesaj varsa, heyecanla tıklarsın. Üye olduğun dijital platformdan, sipariş sitesinden ya da geçen gün bir alışveriş çılgınlığı sırasında adresini bıraktığın mağazadan gereksiz haberler gelmiştir. Mail kutusundan çıkarsın. Yok mu bir pandora kutusu, gireyim?
‘Anında mesajlaşma’ pencerelerine bakarsın, sosyal ağ sitelerini tararsın. Hah, bizimki “online.” İşte o, sessiz telefonda “Alo?” dediği an gibi, şu an nerde, ne yapıyor, biliyorsun. Başka biryerde, birileriyle eğlenmiyor! Aynı yerdeyiz, tek yüreğiz. Biriz biz, aynı kamburla, aynı kırmızı gözlerle mavi bir ekrana bakıyoruz! Eskiler böyle durumlarda “Aynı yıldızlara bakıyoruz,” derlerdi. O hesap. Pijamasıyla çukulata yiyerek ekrana bakıyor! Oley! Kendi “durum” satırlarına imalı cümleler yazarsın. Köşedeki pencereye “Sen de mi ayaktasın?” yazarsın. Plip. “Evet” dedi. Evet dediiiii. Ee? Şimdi ne söyleyeceksin canım? “Ben de ayaktayım, uyku tutmadı da.” Bravo. Heyecandan patlamıştır şimdi kesin. Duygusal rus ruleti. Patlar.
En sonunda en kötüsünü yaparsın. Cep telefonu mesajı. Zaten kurşunlar azaldı, niye zorluyorsun? Manasız cümlelerine beyninde patlayan can alıcı umursamazlıkta bir yanıt alana kadar üzerine gidersin. Dışınnnn.
Bütün bunlar hep, aşırı duyguların aklını pembe jöleye çevirmesinden kaynaklanır. Boş boş konuşursun, karşılık alsan devamını getiremezsin. “Seni seviyorum! Evlen benimle! On tane çocuğumuz, pembe panjurlu bir evimiz olsun be adam!” Aman diyeyim. Aklındaki buysa, ne anlatacaksın? -N’aber? -İyi, n’aptın bugün? -Iıı, şey yaptım bugün ben, cilt bakımına gittim. Süperdi ya, suratımdaki bütün siyah noktaları sıktılar. -Iyk. İyiymiş -Evet çok iyiydi ya. Nefisti. (Evlen benimle!) Oldu o zaman, görüşürüz. -Okey. Bay bay.
Kapat telefonu, sabaha kadar ağla. Modern-duygusal rus ruletinde kurşun sayısı, teknolojinin sana bahşettiği iletişim olanağı sayısı kadardır. Arama, SMS, MMS, e-mail, instant messaging, 2 tane sosyal ağ. Bazılarımız, böyle 7 değil, 9 canlıdır. Kurşun kafatasını sıyırır geçer, kan revan içinde kapılara dayanılır. Acımasız son yakındır, gerisini anlatmayayım.
Üzülmeyin. Hala vaktiniz var. Kimse aşkından ölmemiş modern çağlarda. Onuncu köydesiniz, dokuzuncu canınız maşallah burnunuzda. İnce Zevler Limited, sizin için yeni bir çözüm geliştirdi. Kapatın cep telefonunuzu-bilgisayarınızı, bulun o “tırrr tırrr” çevrilen kocaman, garip renkli telefonlardan bir tane, insan onbir haneli numaraları denk getirip bekleyene kadar hipnotize oluyor, üstüne bir ağırlık çöküyor, telefonun yanına kıvrılıp uyuyakalıyor. Bu kıyağımı da unutmayın. Saygılar.

Yazarın Diğer Yazıları

Aşkım, Nur'um, Yengi'm

Gelişmiş bir deliydi bu, bana sorarsanız. 30 yaşlarında -veya 20’dir belki...

Bir şey soracağım, sen ağladın mı?

Canı istemeyen erişkin insanlar bilsinler ki son fırsat, çıksınlar sinema salonundan...

Hişt, beyaz yaka, bak bu da bizim en uzun gün

Yanağım sarkmasın diye sırt üstü uyumaya çalıştığım bir gecenin sabahıydı. Dolayısıyla firavun gibi altın sarısı ve elimde mızrakla gözlerimi açtım.