02 Mayıs 2009

Dünya mı çıldırdı ben mi

Vallahi ben gezegenime geri dönerim, gerisi size kalmış

Tam “bahar geldi” derken havanın üzerime gıpgri çullanmasından mıdır, memleket meselesi seviyesinde konuşulan şeylerin saçmalık sınırlarını çoktan aşmasından mıdır bilmem, bana bu aralar kendi düz hayatımda herşey bir tuhaf geliyor. Vallahi yani, paylaşmak istiyorum sevgili okurlar. Hiç birşeye kendimi kaptıramıyorum.
İşim gereği pazarlama malzemeleriyle çok iç içeyim. Bilirsiniz, birilerine davetiye gönderirsiniz. O davetiyelerde davetliler telefon açıp gelip gelmeyeceklerini bildirsin diye bir LCV numarası verilir. Bu LCV denen şey, Lütfen Cevap Verin demek. Bir kere böyle bir cümlenin kısaltılması, bana acayip saçma geliyor. Bir arkadaşınıza “Benimle sinemaya gelir misin?” yerine “BSG?” demek gibi. Daha kötüsü, bunu El si vi diye okuyanlar var. Lütfen Cevap Verin gibi has Türkçe birşeyi niye İngilizce kısaltıyorsun? Libo Nucleic Voticulum değil ki bu, Lütfen Cevap Verin. Bir İngiliz’e El si vi desen “Buyur?” der sana. Türkçe der hem de.
Alt tarafı bir davetiyenin altına LCV numarası konması hususunda insanlara bilgi vereceğim, kaptırıp gidemiyorum arkadaşlar.
Geçen gün bir “çift” arkadaşımla arabadayım. Önden 26 plaka başka bir araba gidiyor. Kız oğlana “26 neresi aşkım?” dedi. Oğlan “Eskişehir balım,” dedi. Bir, 26 neresiyse ne oluyor? Öndeki arabanın sahibi Eskişehirliymiş. Kızlar niye bunu acayip merak eder, ve oğlanlar neden plaka numaralarını ezbere bilir? Askerlikten değil mi, evet. Takılıyorum ben. “A Eskişehir mi, ne güzel,” deyip geçemiyorum. Büyük ihtimalle daha baştan o arabada olmamam gerektiğinden.
Herkes gibi ben de Lost adlı diziyi seyrediyorum. Yani dizi mi seyrediyorum, kafama göre takıldığım bir rüya mı görüyorum, bilmem. Bunu aslında uzun bir yazı konusu yapmak lazım ama, neyse, özetle bir arkadaşım dedi ki, “Jakob kim çıktı biliyor musun?” Önce bir “Kim kim?” diye atladım. Sonra düşündüm, kim çıksa garipserim? Yani Lost’ta Jakob kim çıkamaz? Kate deseler mi daha çok şaşırırım, Jin mi, yoksa “Sen çıktın!” deseler mi? Lost’ta herhangi birşeyin olmama ihtimali yok ki. Ada aslında bir lunaparkmış, bunlar da balerin’e binmişler. İyi, zaten ada benim ev de olabilir. Herşey mümkün. Arkadaşım bana Jakob kimmiş söyleyemedi, kursağında kaldı. “Senle de bugünlerde hiç birşey konuşulmuyor,” diyerek yanımdan uzaklaştı.
Biraz önce sokaktaydım. Karşıdan karşıya geçeceğim, o düğmeye basınca yeşil yanan yaya geçitlerinden var. Bastım, yeşil yanmasını bekliyorum. Düğmenin yanında, karşıdan karşıya geçmeyi bekliyorum. Biri geldi. O da düğmeye bastı. Yahu ben tam orda duruyorum. Düğmeye basmamış olabilir miyim? Hadi bu trafik ışıklarında düğmeye basıp basmadığın belli olmuyor, ama asansör beklerken de bu böyle! Asansör bekliyorum, ışık yanıyor kırmızı kırmızı, belli ki asansörü çağırmışım. Yanıma biri geliyor. O da basıyor düğmeye. Hayır ben doğru basamadım mı acaba, o yüzden mi gelmedi bu asansör sence? Saat olmuş bilmem kaç, seni o basılmış düğmeye bir daha basmak kurtarmaz kardeşim. İşe geç kaldın. Rahatla artık.
Telefonum kapalıyken geçerli bir “acil arama tuşu” var. Pin kodunu girmezsen “acil arama” yazan bir ikon. Basınca diyor ki, “Acil arama yapmak istediğinizden emin misiniz?” Yahu bunun ismi acil arama değil mi, emin misin’i mi var? Her yerim kan revan içinde, son bir çabayla acil arama’ya basmışım, “Acil arama yapmak istediğinizden emin misiniz?” Hmm... Aslında doğru, kan kaybından kafam da dumanlı zaten, normal hayattan kopmuşum, işin felsefesini düşünebilirim. Uçabilirim şu an yani. “Acaba şu an kimseyi aramasanız, huzur içinde ölseniz daha mı iyi?” Valla olabilir ha. Acil arama yap, hayata sarıl falan, zaten memleket elden gitmiş, ne bu telaş? Valla doğrusun be cep telefonu, yürü be, selam olsun dünya sana.
Velhasıl, herşey bana garip. Türkiye’de yaşadığımdan mı, dünya delirmiş olduğundan mı bilmiyorum. Ama bildiğim birşey var, tam kıvama geldim. Önümüzdeki seçimlerde öbek öbek sandık başına götürülen o akıl hastalarından biri ben olabilirim. Mustafa Topaloğlu’nun “Obama, Obama, Welcome to Presidency,” şarkısını söyleyerek alfabenin en başına oyumu basarım, sonra gezegenime geri dönerim. Artık gerisini siz düşünün.

Yazarın Diğer Yazıları

Aşkım, Nur'um, Yengi'm

Gelişmiş bir deliydi bu, bana sorarsanız. 30 yaşlarında -veya 20’dir belki...

Bir şey soracağım, sen ağladın mı?

Canı istemeyen erişkin insanlar bilsinler ki son fırsat, çıksınlar sinema salonundan...

Hişt, beyaz yaka, bak bu da bizim en uzun gün

Yanağım sarkmasın diye sırt üstü uyumaya çalıştığım bir gecenin sabahıydı. Dolayısıyla firavun gibi altın sarısı ve elimde mızrakla gözlerimi açtım.

"
"