24 Aralık 2009

Dökme içini, yanarsın!

Yazmayayım dedim şunu, herkes izlemiştir artık dedim, ama ikinci kısmı da varmış meğer, yazılmayacak gibi değil...

Yazmayayım dedim şunu, herkes izlemiştir artık dedim, ama ikinci kısmı da varmış meğer, yazılmayacak gibi değil.

Ev hanımı S.K., Dök İçini adlı programı Çin’den arıyor. Kadın Çin’de yaşıyor. Ayşenur Yazıcı’ya içini dökecek.

S.K. Zonguldaklı. “Ben gısırım, çocuğumuz olmeya,” diye açık açık anlatmaya başlıyor.

S.K. ve Çin’de çalışan eşi, çocuk istiyorlarmış. Taşıyıcı anne arıyorlar. Yani S.K.’nın eşinin spermleriyle başkasının yumurtası döllenecek.

Türk arkadaşları Gülnur, S.K.’nın deyişiyle Gulnüranım, diyor ki “Ben sizin çocuğunuzu taşırım.”

Sonra birileri “Çocuk doğdu,” diyor. O arada ne olduğu da belli değil. S.K., Gulnür’u hamileyken falan görmemiş.

Çocuk geliyor, fakat S.K. çocuğun Çinli olduğundan şüpheleniyor.

S.K.’nın eşi ve Gülnur “Bu çocuk Türk, saçmalama!” diyorlar.

S.K. dertli. “Ayşenur Hanım, çocuğun gözleri çekik çekik."

Kadın çocuğun Çinli olmasıyla ilgili dertlerini anlatıyor. Programın bu kadar meşhur olmasının sebebi, bu kısmı.

“Çok da bibek Ayşenur Hanım... Ama büyüyünce bunlara benzerse? Bu Çinliler biraz değişik yani. Gözleri değişik, kendileri minnacık ufak tefek, biz eşimle boylu poslu insanız. Benim de vicdanım sızlıya ama şimdi ben bunu Zonguldak’a gotursem, ne diyecekler? Burda Çocuk Esirgeme Kurumu’na bıraksam Çinliler Türkler gibi değil, sokağa fırlatıp atarlar. Beyime diyorum ki, Çinliyse de söyle, kabul edecem, kimden peydahladın sen bunu!”

Çin Çocuk Esirgeme Kurumu, bebekleri sokağa atıyormuş. Burasını bilmiyoruz nasıl oluyor. Ama bir annenin kucağındaki bebeği için kocasına “Sen bunu kimden peydahladın!” diye sormak zorunda kalması... Neyse buraya da çok takılamıyoruz çünkü S.K. o kadar çıkmazlarda ki, çocuğun Çinli olmasıyla ilgili gerçeküstü korkuları var.

“Bu Çinliler herbi şeyi yiyola Ayşenur Hanım. Böcek yiyola, yılan yiyola... Geçen gün gordum, çocuk yerde otururken böceğe beyle şey şey bakıyodu. Allahım ben fena oluyorum.”

S.K. o kadar bunalmış ki, çocuk bambaşka bir kültüre doğuştan sahip olabilir diye düşünüyor. Biz Türkler’in doğuştan misafirperver olduğumuzu düşünün. Ya da doğuştan zeytinyağlı pilaki sevdiğimizi. Onun gibi. Korkmuş kadın işte. Bunalmış.

Ayşenur da çıkmazlarda. “Doğunca anlamadınız mı, Çinli bebek hemen kendini belli eder aslında,” falan gibi şeyler söylüyor.

Meğer S.K. durumu hemen o an anlamış. Gulnür’a sormuş. Gulnür almış çocuğu kucağına, geçmiş aynanın karşısına, “Gormuyo musun işte, benziyez,” demiş. Kocası da S.K.’ya demiş ki, “Bak, bağa da benziye, burnu bağa benziye.”

Zavallı S.K. “Ne yapayım,” diyor, “Eşimin burnu biraz şey, hakkaten bebeğin burnu da biraz şey.”

Çocuk sanki Çince konuşacak gibi bakıyormuş S.K.’ya. Öyle diyor S.K.

İlk kısım bu. Trajikomik. Bir bebeğin Çince konuşacak gibi bakması falan...

Ama bu konunun nasıl sonuçlandığı çok daha önemli bence.

S.K. ertesi gün tekrar Ayşenur’u arıyor.

“Dün gece beyim biraz alkollüydü. ‘Ben bu çocuğu Çinli’den yaptım, sen git o zaman memlekete, seni de istemiyom’ dedi.”

S.K. bilemiyor, itiraf gerçek mi, yoksa alkolden mi.

İşte bu noktada, kabak ufak ufak S.K.’nın başına patlamaya başlıyor.

Ayşenur diyor ki, “Belki onu çok kızdırdığınız için öyle söylemiş olabilir.”

Yahu kardeşim, adam gitmiş bir Çinli ile karısını aldatmış. Bir de üstüne çocuk yapmış. Sonra da o çocuğu “Al bunun burnu bağa benziye” diye karısının kucağına vermiş. Bu adamı kızdırmak da ne demek?

S.K., baktı olay farklı bir boyuta gidiyor, başka konuya giriyor. “Beyim zaten çok değişti. Aslan Şahin diye bi arkadaşı var boyu devrilesice. Geceleri hep onla dışarda.”

Ayşenur S.K.’ya “Siz de onlarla gidin? Eşinizle gidin nereye gidiyorlarsa?” diyor. Oldu. Buna S.K. bile gülüyor. “Yook, bizde öyle kadın kısmı gece sokağa çıkamaaz. Peh!”

Ayşenur baktı medeni önerisi işe yaramadı, bombayı patlatıyor.“Eşiniz dışarda hangi eğlenceye gidiyorsa, siz o eğlenceyi evde hazırlayın! Eşiniz evde de o neşeyi bulabileceğini görsün.”

Yahu adamın ne tür bir eğlenceye gittiği belli değil mi? O zaman direk şöyle diyelim: “Siz de eve Çinli kadınlar çağırın, şöyle duvarlara pembe neon ışıklar takın, bir de platform kurun, bir disko topu, bir iki itfaiye demiri falan, Çinli hanımların dans edebileceği şekilde... Aynı neşe evde de var işte. Bitti gitti.”

Nasıl geldik bu noktaya anlamadım ki.

S.K da şaşkınlık içinde tabii. Diyor ki, “Nasıl eğlence yaratayım, kocam dün gece öyle içmiş ki beni Çinli sandı. O Çince biliyor ben Çince ağnamıyom, konuştu, sona kendiliğinden kendi diline döndü.” Neyse adam kendiliğinden kendi diline dönmüş. Teletabi gibi.

Ayşenur baktı olacak gibi değil, adamın arkadaşı Aslan’a sardırıyor. “Aslan Bey’in karısı yok mu?” S.K. dertli zaten. “Aslan beyin aklı fikri Çinlilerlen gezmekte!”

Aklı fikri Çinliler’le gezmekte olmak. Benim de var öyle arkadaşlarım. Tutturmuşlar “Biz Çinlilerle gezeceğiz Nilcim” diye. Çok sinir oluyorum.

Eşi S.K.’ya diyormuş ki, “Sen gideceksen git, ama önce ben benim Çinli kadını eve getireyim, sen ona yemek yapmayı öğret, öyle git.” Ay yarabbim. Zavallı S.K., hala bunu da anlatmaya çalışıyor.

Ayşenur diyor ki, “Konuşun eşinizle, ‘Kim üzdü seni canım’ deyin.”

Kadın Çinli metrese yemek yapmayı öğretme raddesinde, ne kim üzdü’sü?

Neyse sonunda bu kadar ısrar edince S.K. da kendi suçunu anlıyor. “Benim kendime bakmam lazım Ayşenur Hanım. Ben bunu anladım. Evde kendimi çok saldım. Üstüme başıma bir şeyler alırsam belki...”

Hah! Bu noktada Ayşenur’u bir göreceksiniz. Bir sevinmek bir sevinmek. Çocuklar gibi cıvıl cıvıl konuşmaya başlıyor. “Hemen güzzzeeel bir fondöten alın. Askılı bir kırmızı gecelik...” Ne? Nasıl ya?

Artık ikisi tamamen deliriyorlar.

“Saçlarınızı bigudiyle sarmayı biliyo musunuz?” diyor Ayşenur. S.K. da “Yok onu bilmiyorum ama güzel topluyorum arkadan. Ehe ehe,” diye gülüyor. Kadının kafa gitti tamamen. Ayşenur “Erkekler açık saç sever,” diyor. S.K. da “Haaa anladıım,” diyor. Gülüyorlar yine. “Bigudiyi güzzzelce ıslatın, sarın, bütün gün öyle bekliyooor, akşam açınca dalga dalga oluyor haarika!”

“Süslenin, bayılacaktır, ama aşırıya kaçmayın,” diyor Ayşenur. S.K. diyor ki, “Yok öyle basit kadın gibi olmasın.” Ayşenur mutlu. “Hah! Olmasın. Siz akıllı kadınsınız, anladınız beni.”

Vallahi hiçbir şey anlamadım Ayşenur. Gündüz kocamın başkasından yaptığı Çinli çocuğumla kafamda ıslak bigudilerle Çince konuşacak gibi bakışıyorum, akşamları böceğini yedirip yatırıyorum, ardından fondötenimi sürüp kırmızı askılı geceliğimi giyiyorum, neon ışıkları açıp Çinli metrese yemek yapmayı öğretirken mümkünse itfaiye demirinde başaşağı duruyorum. Vallahi hiiiçbir şey anlamadım.

Yazarın Diğer Yazıları

Aşkım, Nur'um, Yengi'm

Gelişmiş bir deliydi bu, bana sorarsanız. 30 yaşlarında -veya 20’dir belki...

Bir şey soracağım, sen ağladın mı?

Canı istemeyen erişkin insanlar bilsinler ki son fırsat, çıksınlar sinema salonundan...

Hişt, beyaz yaka, bak bu da bizim en uzun gün

Yanağım sarkmasın diye sırt üstü uyumaya çalıştığım bir gecenin sabahıydı. Dolayısıyla firavun gibi altın sarısı ve elimde mızrakla gözlerimi açtım.