İlk cemre düştü. Düşmüş yani, ben görmedim. Bu cemre denen meret zaten gözle görülebilen birşey değilmiş. Bunu da bilmiyordum.
Yıllarca “cemre düştü” dendi mi, ben korkuyla eğilip etrafıma bakındım. Sonra da “nereye düştü?” diye sormayı unuttum. Seneye öğrenirim derken, bir baktım yine gelmiş cemre. Düşmüş yani. Ben yine araştırmayı unutmuşum. Hani böyle geleneksellik kokan birşeyi sormazsın sormazsın, sonra da hiç soramazsın ya. Bu yaşta bilmemek olmaz hani. Öyle bir konuşurlar ki, “Eveet, bugün ilk cemre düştü.” İşte o gün lazımdır sana o bilgi. Ama artık çok geçtir. Belli ki tarihsel, kültürel bir şey. “Cemre ne mi? Hahaha saalak saalak.” İşte yine herkes lay lay lay diye birinci cemre partisine gidiyor, sen “cemre neydi, cemre ne ya?” diye düşüne düşüne evine.
Neyse bu sene araştırdım bütün hikayeyi dibine kadar öğrendim. Bilmeyenleriniz için ne olduğunu anlatmayacağım. Ben neler yaşadıysam aynısını yaşayın. Benim bahsedeceğim şey, işin hepinizin bildiği kısmıyla ilgili.
Bu cemre düştü mü, delibozuk zamanlar başlıyor demektir. Bahar geldi zannedip hoplayıp zıplayacağız, sonra “Aa gelmemiş” deyip yeniden içimize kapanacağız, sonra tekrar bahar geldi sanacağız, sabahları “ne oluyor bana yahu?” diye uyanacağız, olmayan insanlara aşık olduk sanacağız, küçücük fıçıcık şeylere gereğinden fazla tezahurat edeceğiz, sıralara kalpler kazıyacağız, sonra “Aa, ne demek kar yağıyor? Bahar gelmemiş miydi ya?” diye o kalpleri aynen silip dersimize bakacağız demektir.
İnsan kalbinin doğasında, meyve çiçekleriyle aynı ritmde hareket etmek var. O zavallı çiçekler biraz ılık rüzgar, biraz yanlış alarmla nasıl yerlerinden fırlıyorsa, bizim kalplerimiz de aynen öyle çılgınca gümbürdeyip, hava bulutlanınca onlarla aynı üzüntüyle yerlerine dönüyor.
Bence aşkın simgesinin kalp olması buradan kaynaklanıyor. İnsan kalbi, biraz sıcaklık görmeyegörsün, hızlı çekim açan İnanç Dünyası çiçekleri gibi hiç düşünmeden ortalığa atılıyor. Aniden kar kış “ce-e” deyince, arada sırada yüzünü gösteren güneşten medet uman kalp biraz daha direniyor, sonra süklüm püklüm, geldiği yere aynen geri. Nasılsa gerçek bahar gelecek.
Amma velakin kalbin bu çiçek gibi doğal davranışı tekrarlamasına insan bünyesinde bir engel var. Hafıza. Kuvvetli hafızalı kalpler, gerçek bahar geldiğinde, mantığın ağlarına takılıyor, kendini hemen sokağa atamıyor. Hafıza ne kadar kuvvetliyse, kalp o kadar bekliyor. Bu arada yazın delici sıcağı ortalığı kasıp kavurmaya başlıyor. Zavallı kalpcik ortaya çıkmaya karar verdiğinde, bu kez mevsim geçmiş oluyor. Yine bir hüsran, bu kez delibozukluktan değil, tedbirden hüsran.
Hadi söyleyeyim, cemrenin kelime anlamı “kor halindeki ateş.” O ateş bugünlerde biryerlere düşecek, haberiniz olsun. Sizin kalp de yangından kaçar gibi kendini sokağa atmaya çalışacak. Bir sıcak bir soğuk hayatı mı öğrensin, yoksa yaza mı kalsın, ona yıllardır ördüğünüz mantık ağları karar verecek.