Tek atımlık kurşunlara, tek gecelik aşklara falan hiç tahammülümüz yok, tek günlük haplara müptelayız.
Yine gece uyuyamamışım. Hep derler uyuyamayınca kalk biraz dolan. Biraz laf dinle. Camı aç, kitap oku, resim yap, boncuk diz, amuda kalk, sırtını sıvazla. Kendi kendimin sırtını sıvazlamak çok zor, hayır uğraşsam yaparım da… Gözlerim kıpkırmızı, kafa bir dünya. Uyuyamayınca yapacaklarımın adam gibi bir listesi vardı, nerde o? Bulamadım, mutfakta su içiyorum. Su gibi aziz olsaydım şimdi keşke, nerdee…
Karşımda bir raf, üzerinde bir sürü tek günlük vitamin kutusu. Ah keşke o yudumu tek başına göndermeseydim mideye. Yazık oldu. Bir tane atsaydım şunlardan. Vicdan azabı gibi duruyorlar rafta. Bu da bir iş. Şimdi koca su damacanasından bu bardağı bir daha doldurmaya kalksam, fısss fısss on saat emme-basma tulumba. Eskiden musluktan-sürahiden içerdik. Doldur-bırak. Bitti gitti. Şimdi bardağın dolu tarafını görene kadar fıss-saa fıss-saa.
“Günde-bir.” Yok artık. Her gün üç kez dişini fırçala, bir avuç fındık ye, üç beş de ceviz at, bir de bu haplardan iç. Her gece bir kez uyu, her gün bilmem kaç kişiyi ara, her sabah saçını yıka, bir de bu haplardan iç. Her daim mülayim ol, bol bol politik ol, her öğlen yemek ye, bir de bu haplardan iç. Her an tetikte ol, mümkünse mülayim ol, rezil ol, vezir ol, bir de bu haplardan iç. Kimseye yamuk yapma, şemsiyeni unutma, tamiratı aksatma, bir de bu haplardan iç. Ortalığı dağıtma, bulaşıkları makinaya pis pis koyma… Ne oldu, tekerleme bozuldu mu? Al bu haplardan iç. Yok öyle, haftada bir tane içileni yok bunların. Aylık’ları yok. Her gün iç. Otomatik iç. Yat kalk iç.
Yattım kalktım. Uyku yok. Sabahın körü. Arkadaşım arıyor. Birine aşık olmuş. “Ya dur ne ara yaptın sen bunu, bir patırtı bir gürültü hop mop derken?” Sabahın köründe “hiaaa!” diye aşk acısıyla uyananlar var. Yazık ya. Ama öyle bir terkedilmiş ki canım arkadaşım, “Tek günlük bir ilişki oldu benimkisi.” Olsun be güzelim, bir tane vitamin at, günde bir tane at, her gün bir tane at. Denge öyle artık bizde. Azar azar, sık sık. Öyle bir haftalık bir ömürlük birşey yok görünürde, rafta bir günlük haplar var. Resmi resmi, ismi öyle.
Eskiden böyle miydi, yıllık-asırlık yaşardık. Tek kanal vardı, ömür boyu seyret, ne güzel. Hem ertesi gün şunu izledin mi bunu izledin mi, yanıt hep “evet.” Pozitif bir dünya. Net. Akıcı. Zaplamak-surf yapmak, bunlar hep kesik kesik sık sık’lara terimler şimdi.
Diyete mi girdik, paso lahana çorbası içerdik. Lahanan var mı? Diyettesin, bitti gitti. Şimdi öyle değil. “Ya ne güzel lahanayı zulaladım ben dolaba, kafam rahat?” Hayır canım. “Az az ye, sık sık ye.” Öyle uzun uzun takılma hiç biryere, hiç birşeye. Çeşitli ye. Renk renk ye. Bir günlük vitaminler. Çarşıdan aldın bütünlük, eve geldin bir günlük. Hop at bir tane, hop ordan işe, hop ordan tatile. Hop ordan bir aşka, hop ordan aşka tövbe etmeye. Saat gibi tik-tak. “Bir daha asla.” “Bundan sonra sonsuza kadar.” Hop o fikirden bu fikire. “Keşke biri benim adıma karar verse.” At bir vitamin, canlı canlı sağlıklı sağlıklı, her gün kararsız ol. İstediğin kadar duyarsız ol. Yeter ki her gün enerjik ol.
“Ah çok yalnızım, hayatıma bir tanık yok.” E bir günlük haplar var, her daim az az, sık sık?
Attım ben onları. Çok şey biliyorlardı.