01 Mart 2010

Açıklayabilirim!

Sanatçılar bazı konularda açıklamalar yapıyorlar, sonra yanlış yazıldı diye üzülüyorlar...

Sanatçılar bazı konularda açıklamalar yapıyorlar, sonra yanlış yazıldı diye üzülüyorlar.
Ben de üzülüyorum. O yüzden bir sanatçının ağzından çıkmış intizamsız bir laf okuduğum zaman, o lafın içinde geçtiği muhtemel cümleyi tahmin etmeye çalışıyorum.
“Kimse bu kadar dengesiz bir laf etmez, kimbilir ne sordular da, adamcağız ne dedi de, ne demek istedi de, bu lafı çıkarıp yazdılar...” diye ince ince düşünüyorum.
Evet. Magazine karşı sanatkarları koruyan tavrım meşhurdur. Hiç taviz vermem.
Mesela geçen sene bir gazetenin magazin ekinde şöyle bir başlık dikkatimi çekmişti: “Emre Altuğ ‘Kendimi Oscar’a çok yakın hissediyorum,’ dedi.”
Gazeteyi okuyacak vaktim yoktu, ama her zamanki sağduyulu tavrımla içimden dedim ki, “Adamcağız kimbilir hangi bağlamda bu lafı kullandı da, ne dedi de, gazete lafı tek başına manşet yaptığı için böyle delibozuk, ipe sapa gelmez bir laf etti gibi oldu, zavallım.”
Amma velakin, Emre Altuğ şöyle demiş: “Oyunculuğumu geliştirmek ve sürdürmek istiyorum. Garip bir şekilde kendimi Grammy’e değil ama Oscar’a yakın hissediyorum.”
Bütün röportajı okudum. Konuyla ilgili ek bir açıklama yok. Direkt böyle.
Yani aslında Emre Altuğ, şarkıcı kimliğiyle kendisini Grammy’ye yakın hissetmesi gerekirken oyuncu kimliğiyle Oscar’a yakın hissediyormuş.
Demek ki yazar olsa kendisini Nobel Edebiyat Ödülü’ne, bankacı olsa Euromoney Bankacılık Ödülü’ne, Devlet Başkanı olsa Nobel Barış Ödülü’ne, Araştırmacı olsa Tübitak Bilim Ödülü’ne, Fotoğrafçı olsa World Press Photo Ödülü’ne yakın hissedecek, ve bunu çıkıp söyleyecek.
Sıkıysa git şimdi Emre Altuğ’a “Neye göre Oscar, neye göre Grammy?” diye sor. Alicia Keys, Jack Nicholson falan de. Karşındaki adam çoktan çizginin diğer tarafına geçtiyse, derdini ancak “Big Bang”den başlayarak anlatabilirsin, onu da niye yapasın.
İçimde bir ukte, hâlâ “Acaba yanlış mı anladım,” diye hayıflanıyorum. Belki de böyle dalga konusu olmayı önlemek için adam bazı ek açıklamalar yaptı, gazetede yer olmadığı için o açıklamalar yayımlanmadı.
Bu tür şeylerin yanlış bir izlenim bırakacağından korkarak uzun açıklamalar yapmak için, o sırada yeni bir heyecana kapılmış olman lazım. Adrenalin etkisinde olman lazım.
Heyecandan boş bulunacaksın. Henüz kendine güvende çizginin öte tarafına geçmemiş, konuyla ilgili sakinleşmemiş olacaksın ki, ekstra açıklamalar yapasın.
Mesela bizim evde ağabeyime kız arkadaşlarından çok telefon gelirdi. Annem bir keresinde ağabeyimi arayan bir kıza, “Kendisi evde yok, yufka almaya gitti,” demişti. “5 dakika sonra tekrar arayın, oldu mu?”
Çocuğun aylardır peşinde koştuğu kıza kendini büyük bir sporcu, karizmatik bir centilmen olarak satana kadar canı çıkmış, final imgesinde terlikleriyle yufka almaya gidiyor.
Aynı şekilde, iş  bulmaya çalışan bir arkadaşımın annesi, bir ithalat firmasının insan kaynakları bölümünden arkadaşımı arayan adama “Ayşe yoğurt almaya kadar gitti,” demişti. Niyet gayet iyi aslında. “Yoğurt alacak gelecek, 5 dakikaya evde olur, yine arayın olur mu?”
Teyzem, kuzenim için alışveriş ederken mağaza görevlisine “Kızım üniversiteyi kazandı, Ankara’ya gidecek, o yüzden bir sürü iç çamaşırı alacağız,” demişti. Tabii bir sessizlik. Görevlinin kuzenimin üniversiteyi kazanmış olmasını kutlamadığı yetmiyormuş  gibi, aldığımız iç çamaşırlarının hepsi kızcağıza büyük geldi.
Hep adrenalinden, konuyla ilgili heyecandan bunlar.
2008’de Deniz Baykal, İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayını belirleyecek kriterleri şöyle açıkladı: “Beyefendi olacak, herkese eşit davranacak, dürüst olacak, çalmayacak, milletin yüzünü güldürecek.”
Hmm...
Ünlü bekar kadınlar bir erkekte aradıkları özellikleri sıralıyorlar: “Erkek arkadaşım beni taşıyabilecek, saygılı olacak, bazen kedi gibi olacak, gerekirse yumruğu masaya vuracak...”
Bu son iki örnekte, adrenalin tavanda olmadığı için, yanlış anlaşılmalara önlem olacak ekstra açıklamalar yapılmıyor.
Öncekilerin, yani annelerin ve teyzelerin yaptığı gereksiz açıklamaların da, olumlu sonuca bir etkisi olmuyor.
Demek ki önemli olan ne açıklama yaptığın değil, söylediğin şeyin temelde mantığa uygun olması. Bir anlamı olması.
“Oğlum evde değil.” Nokta. “Kızıma iç çamaşırı alacağız.” Nokta.
“Kendimi Oscar’a yakın hissediyorum.” Hayır. “Belediye Başkanı çalmayan birileri arasından seçilecek.” Hayır. “Erkek arkadaşım beni taşıyabilecek.” I-ıh. Anlamı yok. Bu lafları baştan etmeyeceksin. Duyan taraf olarak da, bunlarla ilgili ekstra açıklama beklemeyeceksin.
Ettiğin - edeceğin bir laf için açıklama yapmak zorunda hissetmek, ya da edilen laflarla ilgili açıklama duymak ihtiyacı hissetmek, şu kısacık hayatımızda öyle çok vakit kaybettiriyor ki bize.
Emre Altuğ “Kendimi Oscar’a yakın hissediyorum,” dediyse, erkek arkadaşınız “Bugün seninle vakit geçirmek istemiyorum,” dediyse, kız arkadaşınız “Bugünlerde çok meşgulüm,” dediyse...
Derin bir nefes almak, yüzü ufka çevirmek, meydanı söylenmeyene bırakmak lazım.

Yazarın Diğer Yazıları

Aşkım, Nur'um, Yengi'm

Gelişmiş bir deliydi bu, bana sorarsanız. 30 yaşlarında -veya 20’dir belki...

Bir şey soracağım, sen ağladın mı?

Canı istemeyen erişkin insanlar bilsinler ki son fırsat, çıksınlar sinema salonundan...

Hişt, beyaz yaka, bak bu da bizim en uzun gün

Yanağım sarkmasın diye sırt üstü uyumaya çalıştığım bir gecenin sabahıydı. Dolayısıyla firavun gibi altın sarısı ve elimde mızrakla gözlerimi açtım.

"
"