Aylık bir popüler bilim dergisi, dünya üzerinde en merak edilen 101 soruyu ve bunların yanıtlarını yayınlamış. Çok heyecanlandım. Zaten 101 dendi mi insana bir sempati geliyor, Dalmaçyalılar’dan olsa gerek.
Neden 100 değil, orasını hiç karıştırmayalım. 1001 Gece gibi işte... “Bin olsa yine iyi, bin biir!” gibi. Yüz bile değil, yüz biiir. Çok merak edilen sorular yerel seçim seviyesini aştı mı belki biraz içimiz açılır diye heveslendim. Ama bir okumaya başladım, bunlar hiç benim aklımdaki sorular değil. İnsanların meraklarının benimkilerle alakası yok. Bilim adamlarına soracaklarına bana sorsalar bugüne kadar beklemek zorunda kalmazlardı. Bakın rastgele yanıtlıyorum.
Soru no 8 - Hıçkırık nedir?
Bir kere o öyle sorulmaz. ‘Ben hayatımda hiç hıçkırık görmedim’ gibi sorarsan, bilim adamı da döner sana “hıçkırık aniden hıkkık hıkkık diye deli tavuk gibi zıplamaya başlamaktır,” diye yanıt verir. ‘Niye hıçkırıyorum kardeşim? Neden tam karizmam zirvedeyken oyuncak yutmuş köpecik gibi ötüyorum? Bu nedir kuzum?’ Soru böyle olur.
Bence bu sorunun yanıtı hıçkırığın çözümü olarak önerilen şeylerde saklıdır. Hıçkırmaya başlayan kişiye “nefesini tut” denir, hıçkıran arkadaş “böh!” diye korkutulur. Demek ki nedir, hıçkırık anında insan korkusuzdur, nefesi düzenlidir. Kimbilir ne zamandır bir tehditle karşılaşmamış, ya da voliyi vurmuş, geleceğini garantiye almıştır.
İnsan rahatlayınca, kendine güven artınca, diğer pısırıklara karşı üstün konuma geçer. İşyerinde-okulda kayırılan hep bu güvenli arkadaş olacak, diğerleri süzüm süzüm süzülecektir. Hıçkırık, evrimin bir parçası olarak, rahat ve güvenli insanları belirleyelim ve onların ödlerini patlatarak herkes gibi silikliğe geri döndürelim diye bize bahşedilen bir alarmdır.
Ve fakat, heyhat, gün olur hıçkırık bizim de başımıza gelir. Biz de iki gram koltuk kabartamadan hıkkıktan kurtulma uğruna çeşitli numaralarla eski korkak halimize geri döneriz. İşte gördünüz. Hıçkırık insan evriminin en büyük ikilemidir. Vay be. Bu kadar ciddi birşey olduğunu ben de bilmiyordum. Ama aklın yolu bir.
Soru no 9 - Dünyanın yuvarlak olduğunu kanıtlamanın kolay bir yolu var mı?
Zor yolu ne ki? Hem kime kanıtlıyorsun? Dünyanın yuvarlaklığıyla ilgili şüphen mi var? Ya dünya öküzün boynuzlarında duruyorsa yarabbim? (Bunu da hayat boyu anlayamadım ha, eski insanların hayal gücü süper değil miymiş sizce de?) Ya dünya tepsi gibi düüümdüzse sayın bilim adamı? Yok dümdüz değil, ben sana kanıtlayayım. Al sana müfredat, bu da dünyanın bir maketi. İkna oldun mu? Hmm. Daha kolay bir yolu yok mu sayın bilim adamı? Valla daha kolaaay... aklıma anca bir tekne tutup dümdüz gidip yine aynı yere gelmek geliyor, yapalım mı, ister misin? Yapalım, 80 gün falan sürer o devrialem, işten ücretsiz izin alayım ben. (Bu ikisi böyle daha ne maceralara atılıyor bir bilseniz.)
Soru no 10 – Su dışında da balık tutulabilir mi?
Üstüme iyilik sağlık. Niye yahu? Sudan mı korkuyorsun? İlla oltayı biryere sallamalıyım, ama su olmasın lütfen. Ben İç Anadolu’nun bozkırlarında bir balık tutma keyfi yaşayamayacak mıyım sayın bilim adamı? Yaşayacaksın tabii, kim tutar seni canım benim. Uçan balık diye birşey var. Ama oralarda denk gelir mi emin değilim. Olsun be bilim adamı, gel deneyelim. Ben işten aldığım izni 90 güne çıkarsam, dünya turuna bunu da eklesek? Tamam. Hadi rastgele.
Soru 13 – Sakızı yuttuğumuzda yıllarca içimizde kalır mı?
Ya yutma şu sakızı diyorum. Yenmeyecek şeyleri yeme, çok basit bir kural bu. Ama sayın bilim adamı, birşeyi ağzımda saatlerce çiğneyip çiğneyip yutmamak ne kadar zor birşey ya. İyi yut o zaman, üç günde falan sindirim sistemine giriyor, atıyorsun vücuttan. Tamam sevgili bilim adamı. Big Babol’lar çantada. Tekneyle dünya turuna çıkabiliriz.
Soru no 15 - Erkeklerde selülit olur mu?
Olur evet. Aa ama bilim adamı, ya teknede selülitli resimlerimi çekip yayınlarlarsa? Evet gerçekten, seninkiler de portakal kabuğu gibi, iğrenç. Kahveyi, kolayı kes. Tamam sevgili bilim adamı, zaten onlardan almadım yanıma, sadece sakız aldım. Üç gün üç gün yemelik. Nasıl, öğrenmiş miyim? Öğrenmişsin, aferin.
Evet sevgili okurlar. Ben diyorum ki bilim adamlarını artık böyle abuk subuk sorularla meşgul etmeyelim. Adamların işi gücü var. Hele İsviçreli olanları diş fırçalarını bir türlü geliştiremedi sizin bu sorularınız yüzünden. Önce içimizde bir tartışalım, baktık bilemedik, gider Tübitak’ın kapısını tak tak çalarız. Merhaba sayın bilim adamları, biz geldik. Atlantis’ten de bir adam gelecekti, geldi mi? Sahi, onun parmaklarının arası niye öyleydi?