16 Kasım 2023

Hamas-Netanyahu savaşı ve ideolojik depremler

Gerçekten de yerleşik, içselleştirilmiş ırkçılıkla başa çıkmak kolay değil. Peki ya bizde?

Hamas - Netanyahu savaşı yerleşik hale gelmiş bazı ideolojik örüntülerde deprem benzeri sarsıntılar yarattı. En büyük sarsıntılar sömürgeciliğin ve ırkçılığın büyük kaynaklarını barındırdığı kadar savaş hukuku ile insan hakları hukukunun da beşiği sayılan Avrupa'da oluştu ve oluşmaya devam ediyor. Olup bitenleri duysanız herhalde siz de sarsılır, hatta şok geçirirdiniz sevgili Marx, Freud ve Einstein.

7 Ekim'de Hamas beklenmedik miktardaki füze atışlarıyla İsrail'deki bir gençlik festivalini vurarak yüzlerce sivili öldürdüğünde ve çok sayıda sivili de rehin aldığında, Avrupa devletleri de ABD gibi Hamas'a tepki göstermişti. Tepkinin şiddeti özellikle antisemitizme yönelik duyarlık ölçüsünde yüksekti. İnsanlığın ırkçılık alanında yaşanmış en uç nefret suçlarından biri olan antisemitizm yani Yahudi düşmanlığı aynı zamanda özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası kültürünün hemen tüm alanlarında en iyi işlenmiş, bilince çıkarılmış, pozitif hukukta da özgül yer edinmiş konulardan biriydi. Birleşmiş Milletler İsrail'in yıllar içinde artarak süren yayılmacılığına karşı sayısız karar aldığı halde Avrupa ve ABD devletlerinin bu kararların uygulanması konusunda gösterdiği utangaçlıkta da aynı güçlü birikimin rolü olmuştu. Sonuçta Filistinliler Araptı ve Arapların pek öyle mağdur halklardan olduğu söylenemezdi. Öte yandan Hamas dediğiniz de Gazze şeridini Filistin Kurtuluş Örgütü'ne karşı savaşarak ele geçirmiş ve hakkında türlü tevatür bulunan bir cihatçı örgüttü. İsrailli yerleşimciler toprağın üstüne pençelerini geçirdikçe Hamas bir kan davası hamlesiyle toprağın dibini kazıdıkça kazımış ve ABD'nin Vietnam'dan beri kâbusu olan tünel sisteminin en gelişkinini oluşturmuştu. Belli ki kan davasının en kıyıcı dönemi için gerekli fırsatı Netanyahu yönetiminde bulmuş, vuracağı darbe için en uygun günü beklemişti. Ve "savaş hukuku, savaş ahlakı" vb. tutamakları herhangi bir biçimde dikkate almak gibi bir niyet sergilemiyordu, sen devlet değil, örgütsün de denmişti nasıl olsa.

Netanyahu yönetiminin 7 Ekim ve sonrasında nasıl bir karşılık verdiğini biliyoruz. Hamas'tan sonra bütün dünyayı günden güne artan düzeylerde şaşırtan da İsrail devletinin savaşı çaresizce izleyen biz dünya halklarına herhangi bir bahane sunma zahmetine bile girişmeksizin tam bir Leviathan olup çıkmasıydı. Sonra sonra Hamas'ın karargâhlarını hastanelere kurduğu, sivilleri kalkan yaptığı gibi argümanlarından öte gitmeyen, özürü kabahatinden büyük bazı açıklamalar geldi. Hastaneleri, ibadethaneleri ve sivilleri vuruyoruz, çünkü orada Hamas var! Bu fütursuzluğa şaşırmamak elde mi?

Meğer bir doktrini de varmış bu fütursuzluğun. Adı, "Dahya doktrini". Bu bilgiyi "güvenlik uzmanı" Abdullah Ağar, 14 Kasım günü yine bir TV programında konuşurken verdi. İsrail devletine ait bir savaş doktriniymiş bu. Kendisine yönelen her tür silahlı saldırıya ya da tehdide karşılık verirken herhangi bir sivil-asker, altyapı-üstyapı vb. ayırmaksızın yok etmek gibi bir "ilke". Wikipedia'da Türkçesi yok ama, İngilizce ve Fransızca dahil birkaç dilde açıklaması var. 2006 Lübnan Savaşı sırasında, adı Dahiye olan bir Beyrut bölgesinde Hizbullah'a karşı uygulanmış ve iki yıl sonra doktrin olarak ilan edilmiş. Peki, savaş suçu ve soykırım tanımları tam da "ilke, doktrin" adı altında açıklanan bu edimleri içermiyor mu? Belirli koşullarda hepsini mübah gördüğü anlaşılan bir doktrin söz konusu. Kabul edilebilir bir yanı yok. Son günlerde Avrupa'nın hemen her yerinde Filistin'i savunan gösterilerin ve bu gösterilere olan kitlesel katılımın hızla artışı belki de biraz da bu tür bilgilerin öğrenilmesi ve yayılmasıyla ilgilidir.

Yazının başlığında "ideolojik depremler" dediğim sarsıntıların biri de antisemitizm kavramı etrafında olup bitiyor. Bu bapta şaşırtıcı olan, Fransa'nın ünlü faşistlerinden mv. Marine Le Pen'in antisemitizm karşıtı yürüyüşe katılma kararıydı. France 24 haber kanalı bu olayı Le Pen'in "normalleşmesinde bir adım daha atması" olarak yorumladı. Sol milletvekili Bastien Lachaud, felsefe dergisi Philosophie Magazine'in yazarı Michel Eltchaninoff ve daha başkaları ise bu manevrayı Le Pen'in İslamofobisini maskeleme çabası saydılar. Yıllardır ileri sürülen haklı bir tezdir bu: Faşizmin her zaman bir düşmana ihtiyaç vardır, onu gösterip kitleleri korkutarak kazanmak için. Öcüleştirme politikası. Eskiden bu düşman işlevini antisemitizm görüyordu, ama artık İslamofobi var, onu öne çıkarıyorlar, her tür ırkçılıklarına perde olsun diye.

Eltchaninoff, Le Pen'in partisinde "antisemitizm" kavramının içi doldurulmamış bir yapı olduğunu yazıyor; partilileri dahil, isteyenin istediği gibi doldurması için. Kurnaz politika.

Bütün o tarihsel mücadelelerden, düşünsel çabalardan sonra Avrupa halkı kendine gelmeye çalışıyor. Gerçekten de yerleşik, içselleştirilmiş ırkçılıkla başa çıkmak kolay değil. Peki ya bizde?

Irkçılık mı dediniz? O da nedir, yenir mi içilir mi?

Necmiye Alpay kimdir?

Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.

1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi.

2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi. 

Kitapları

Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları)

- Dilimiz, Dillerimiz / Uygulama Üzerine Yazılar (Metis Yayınları)

Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları)

Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları)

- Beklediler Gitmedik (Edebi Şeyler Yayıncılık)

Çevirileri

Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur), Metis Yay.

- Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)

- Tarihsel Kapitalizm (I. Wallerstein, Metis Yayınları)


- Aydın Kesimi Üstüne (Vladimir İ. Lenin, Başak Yayınları)


- Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları (Madeline C. Zilfi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)


- Şiddet ve Kutsal (Rene Girard, (Kanat Yayınları)
- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur, Metis Yayınları)


- Bilge Sokrates'in Ölümü (Jean Paul Mongin, Metis Yayınları / Küçük Filozoflar Dizisi)


- Martin Heidegger'in Böceği (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)


- Diyojen Köpek Adam (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

Yazarın Diğer Yazıları

Taşın altında ne var?

Bahçeli’nin el sıkarak başlattığı Öcalan çıkışı AKP Genel Başkanı’nı zorladı. RTE her zorlukta yaptığı gibi önce uzun uzun sustu, sonra Bahçeli’yi “bilge” mevkiine oturtup överek “elini, hatta gövdesini taşın altına koymak” konusunu değerlendirdi. Belli ki her iki siyasetçi de birbirlerinden kopmayı göze alabilecek durumda değildiler

Trump ve Trevor Noah

Küreselleşmenin sıfır numara emperyal boyutunu Rosa Luxemburg ve Lenin anlatmışlardı. Trevor Noah da bir başka yolu hem içeriden hem dışarıdan aydınlatıyor

Ve melezler

Gaël Faye melezmiş. Annesi Ruandalı, babası Fransız. Eh! Gerçi her halinden Afrikalılık bilinci akıyor ama, yine de... Her durumda insana bir Ruandalı görmek iyi geliyor

"
"