İktidar cenahı seçim söylevlerinde muhalefeti yine teröristlikle, ama herhalde yenilik olsun diye (!) epey de "LGBT’ci" olmakla suçladı. Şu dönemde iktidarın uygulamalarıyla "yenilik" sözcüğünü bir araya getiren ancak faşizmin bir başka boyutu olabiliyor. "Onur Haftası"nda yürüyüşlerin yasaklanması da aynı çerçevedendi: açıktan cinsiyetçilik, diğer adıyla cinsiyet ayrımcılığı. Duvar gazetesi yazarı Berrin Sönmez’in bu konudaki yazısı gayet aydınlatıcı bir katkı oldu.[1]
Sönmez, konuyla ilgili aydınlatıcı tarihsel karşılaştırmaların yanı sıra, geçen yıl Mersin Valiliği’nce konulan gösteri yasağına karşı açılan davanın Ocak 2023’te yasağın iptaliyle sonuçlandığını da hatırlatıyor. Gelgelelim, mahkemenin hükmüne rağmen bu yasağın ardı arkası kesilmiş değil. Açık ki kendilerinin "LGBT’ci" olmadığını düşündürmek ihtiyacı içinde olanlar ya da bu ısrarlarını oy kazanmanın bir yolu sayanlar var ve bu uğurda mahkeme kararlarını hiçe saymak suçunu bir kez daha işlemeyi de göze alıyorlar.
Bugünlerde bir de bol miktarda "değerler"den söz ediliyor sevgili Rumi. Ortaöğrenime "değerler eğitimi" için imamların atanması söz konusu. Bu yöndeki haberleri okuyunca aklım ilk elde iki çağdaş düşünüre gidiyor: Biri İrlandalı barış mimarı Richard Kearney, diğeri ise Ioanna Kuçuradi Hocamız.
Kearney, kendi deyişiyle zamanımızın önde gelen kaygılarından biri olarak "değer kaygısı"nı konu edinen Poetics of Modernity[2] adlı çalışmasında, "değerler" meselesinin yüzyıllardır şu üç ana başlık altında yer bulmuş olduğunu anlatıyor. Biraz serbest bir çeviriyle: 1) İyi olanın ayırt edilmesi (etik); 2) sanat olanın ayırt edilmesi (estetik); ve 3) Tanrısal olanın ayırt edilmesi (din). Bu başlıkları farklı düşünürlerce ortaya konulmuş başlıca tezlerle iç içe, geniş açılardan ele alıyor Kearney. Güncel durum için ise, çağdaş vicdan travmalarının da etkisiyle "değer"in gitgide daha kararsız ve kaçamak bir hal aldığı, hatta düpedüz yok olduğu minvalinde gitgide güçlenen görüşlerden söz ediyor. Kitabın ilk fırsatta Türkçeye çevrilmesini dileyelim.
Bizim güncel konumuz olan "değerler eğitimi"ne gelince. Bu konuda şanslı sayılırız, çünkü evrensel kültürün üstatlarından hocamız Ioanna Kuçuradi’nin tam da bu konuyu ilgili herkesin ve orta öğretimden itibaren de öğrencilerle öğretmenlerin yararlanabileceği biçimde anlattığı videolar YouTube’da, elimizin altında.[3] Kuçuradi’nin benzer konularda başka konuşmaları da var, tekrar tekrar izlenesi. Burada, onu dinlerken aldığım bazı notları aktaracağım.
Hocamız, eğitimin iki tür yetenek kazandırması gerektiğini söylüyor: Bilgisel yetenekler ve bilgilerin kullanılışına ilişkin, etik yetenekler. Günümüzde bu ikinci tür eğitimin, yani işin etik yönünün hemen hiç kazandırılmadığını, bilgisel ve teknik yeteneklerle yetinildiğini anlatıyor ve aradaki farkı örneklerle açıklamak için dünya edebiyatının Albert Camus’nün ünlü Veba’sı gibi metinlerine başvuruyor Kuçuradi.
Onu dinlerken aklımdan en klasik tarihsel örnek geçiyor: 20. yüzyılın ilk yarısında nükleer enerjiyle ilgili keşif ve icatlar teknik bilgi açısından uç noktalardaki gelişmeler olarak kabul görürken, bu teknolojinin atom bombası yapımında kullanılması ve 2DS’de ABD tarafından Hiroşima ile Nagazaki’nin bombalanması gibi "uygulamalar", etik açıdan hiçbir biçimde kabul edilemez sayılmıştır. Hiroşima’ya bombayı atan pilotun sonradan intihar ettiğini biliyoruz.
"Değerler" konusunda birbirinden çok farklı gelenekler olabildiğini de biliyoruz. Sırası geldikçe öğrenilmesi ve bilinmesi gerekecek farklılıklar söz konusu. Kuçuradi’nin anlattığı değerler eğitimi, şu ya da bu ideolojiyi, dini ya da mezhebi değil, evrensel, yani tüm insanlığı ilgilendiren bakış açılarını ve ilgili problemleri temel alıyor. Kanımca bu temelden başlanması ve konular dallanıp budaklanırken temelin terk edilmemesi hayati önemdedir.
Kuçuradi, edinilen bilgilerin uygulanması sırasında ortaya çıkabilen önemli sorunlardan birinin çıkar çatışmaları olduğuna dikkat çekiyor. Bireysel çıkarlar, grup çıkarları ve ulusal ya da daha genel çıkarlar arasında olabilen çatışmalar, etik problemlerdendir. Burada ilk adım, problemin adının konulmasıdır ve ilk çatışma da buradan çıkabilmektedir. Sözgelimi Camus’nün Veba romanında hastalığın adının bilgiye dayalı olarak konulması etik açıdan doğru bir edimdir. İşinize gelmediği için adlandırmayı gerektiği gibi, benzerlikleri birleştirmek yoluyla yapmıyorsanız ya ezbere ya da kişisel çıkara dayalı bir değerlendirme yapmışsınızdır. Çıkara dayalı olmayan değerlendirmeler, etik anlamda ahlakidir. Doğru bir değerlendirme yapmaktan kaçındıysak, etik bakış ayrıca bunun nedenini de düşünmemizi gerektirir.
Kuçuradi hoca, "değerler eğitimi" konulu konuşmalarının ikincisinde, örnek metin olarak yine bir sanat metnini, Fransız yazar Jean Anouilh’in yazdığı "Beckett ya da Tanrının Oyunu" adlı tiyatro oyununu alıyor. Bu metin de bize, ayrı ayrı ele aldığımızda etik açıdan doğru bulabileceğimiz iki edimi bir arada düşündüğümüz zaman ortaya bir problem çıkabildiğini göstermektedir. Bir "değer" için bir başka "değer"i harcamak diye özetleyebileceğimiz, ilgi çekici problemlerdir bunlar.
Eskiden daha çok "erdemler" adı verilen kişi özellikleri, başkalarıyla olan ilişkilerimizde ortaya çıkanlardır. Hocamızın bu konuda verdiği örnek, Kaddafi’nin öldürülmesi olayıdır. O olaya bütün dünyada bir tek karşı ses çıkmış: Birleşmiş Milletler İnsan Hakları görevlisi. Burada karşımıza çıkan etik problem, "ceza" kavramı ile "intikam" kavramı arasındaki ilişki, daha doğrusu temel farklılık oluyor ve bizi "değerlerin korunması" meselesine götürüyor...
İçimden bir ses, büyüme çağında olsun olmasın tüm insanların, edebiyat ile etik arasında böyle somut bağlantılar kuran düşünme yaşantılarından hem yararlanacağını hem de hoşlanacağını söylüyor. Cami hocaları dahil. Etik elbette cami mensuplarının da ilgi alanına girer. Ancak, "değerler" yani etik eğitimi dinsel ve mezhepsel olandan bağımsız, daha temel ve daha ortak koşullar gerektiriyorsa, ki herhalde öyledir, "değerler" de "öncelikle" buna uygun kaynaklardan yararlanılarak gerçekleştirilmeli ya da en azından öyle başlatılmalıdır.
[1] Berrin Sönmez, "LGBTİ+ aktivizmiyle barışamayan İslam değil ataerki",
Duvar gazetesi, 19.6.2023:
https://www.gazeteduvar.com.tr/lgbti-aktivizmiyle-barisamayan-islam-degil-ataerki-makale-1624379
[2] Poetics of Modernity: Toward a Hermeneutic Imagination, Humanity Books, 1999, s.xi vd.
[3]1. Bölüm (yarım saat): https://www.youtube.com/watch?v=ipMm5CYdEYYhttps://
- Bölüm (16.45 dakika): https://www.youtube.com/watch?v=xVefdLeVhPM
- Bölüm (20 dakika): https://www.youtube.com/watch?v=Q88NhXSmK_I
Ayrıca: www.youtube.com/watch?v=4BRLXqBt0c4
Necmiye Alpay kimdir?
Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.
1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide ‘Türkçe' ve ‘Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi.
2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi.
Kitapları
- Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları)
- Dilimiz, Dillerimiz / Uygulama Üzerine Yazılar (Metis Yayınları)
- Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları)
- Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları)
- Beklediler Gitmedik (Edebi Şeyler Yayıncılık)
Çevirileri
- Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)
- Tarihsel Kapitalizm (I. Wallerstein, Metis Yayınları)
- Aydın Kesimi Üstüne (Vladimir İ. Lenin, Başak Yayınları)
- Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları (Madeline C. Zilfi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)
- Şiddet ve Kutsal (Rene Girard, (Kanat Yayınları)- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur, Metis Yayınları)
- Bilge Sokrates'in Ölümü (Jean Paul Mongin, Metis Yayınları / Küçük Filozoflar Dizisi)
- Martin Heidegger'in Böceği (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)
- Diyojen Köpek Adam (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)
|