03 Ocak 2021

"Suyu kirletenler suda boğulsun"

Ne mutlu Faruk Hocamıza. Fiziki olarak aramızdan ayrıldı ama anıları, sözleri, düşünceleri bizlerle birlikte yaşıyor

22 Aralık Çarşamba 2020 günü Türkiye Dağcılık Federasyonu web sitesinde bir vefat haberi yayınlandı:

"Başsağlığı

Federasyonumuz bünyesinde ülkemizde Dağ Kayağının geliştirilmesinde öncü olmuş, dağcılık sporu ile dağ kayağının birlikte yapılmasının yolunu açmış ve aynı zamanda bir çok sporcu yetiştirmiş olan Faruk Sükan hocamızı Covid-19 nedeni ile kaybetmiş bulunuyoruz. Merhuma Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm sevenlerine başsağlığı ve sabırlar diliyoruz.

Mekanı cennet olsun.

Türkiye Dağcılık Federasyonu"

93 yaşında aramızdan ayrılan Faruk Sükan, tur kayağı dışında dağcılık ve bisiklet sporları da yapmaktaydı. Gazi Eğitim Enstitüsü Spor Bölümü mezunuydu. Türkiye'nin pek çok okulunda 30 yıl beden eğitimi öğretmenliği yapmıştı. Çevre aktivistiydi. Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi 2009/2010 sezonu ŞEREF ÖDÜLÜ sahibiydi. Oryentering sporunu Tokat'a o getirmişti. 

Onunla tanışmamız yaklaşık 25 yıl önce Bursa'daki dağcı arkadaşlardan Sait Saka'nın evinde oldu.O gece az konuşmasına karşın Faruk Sükan'ın donanımını ve bilge kişiliğini hissetmiştim. Sonraki yıllarda bu hissedişim beni yanıltmadı. Ortak spor pratiğimiz olmamakla birlikte dostlar sayesinde Sükan hocamızın haberlerini alıyordum. Son olarak memleketi olan Niksar Çamiçi Yaylası'nda yaptırdığı evde yaşadığını Nevzat Öntaş'dan öğrenmiştim. Fakat 2 yıl önce beklemediğim bir an ve yerde onunla tekrar karşılaştık. Faruk Sükan Bursa Altıparmak Caddesi'nde çevre sorunlarını protesto etmek için yürüyordu. Farklı giyimiyle, önüne ve arkasına astığı dövizleriyle arkadaşım Arif Kansay'ın ilgisini çekti. Hızlıca yanına gittik. Kısa bir konuşma sonrası Faruk Sükan'ı tanıdım ve kendimi ona hatırlattım. Bu karşılaşma beni alabildiğince mutlu etmişti. Elini öpmek istedim, öptürmedi. Daha sonra diyaloglarımızı kaldığı huzur evindeki ziyaretlerde sürdürdük. Sohbetlerimiz çoğunlukla yaşanmışlıkları, özgeçmişi üzerineydi.

Drama, Kavala'dan Niksar'a

Faruk Sükan, Lozan Anlaşması'nda belirlenen nüfus mübadelesiyle Kavala'dan göç etmiş yoksul bir ailenin çocuğu olarak Niksar Malkayası Bağları'nda 1927 yılında dünyaya gelir. Çocukluğunda oldukça haraketli ve haşarıdır. İki yaşındayken Babası Hasan Efendi vefat eder. Annesi Selime Hanım onu ve diğer dört kardeşini Malkayası'ndaki bağ evinde büyütür.

Faruk Sükan ilkokulu bitirmesiyle Tokat'tan ayrılır ve o günlerin lisanıyla leyli meccane, yani parasız yatılı olarak ortaokul ve liseyi Sivas Kongre Lisesi'nde okur. Daha sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Spor Bölümü'nü kazanır ve 1940'lı yıllarda akademik manada sporcu altyapısı Gazi Eğitim'de oluşmaya başlar. Bu altyapı, dinamik kişiliğiyle bütünleşerek ona Türkiye dağ kayağı ve bisiklet sporlarında ilk olmanın, öncülüğün ve ustalığın kapılarını açar. Tek kelimelik anlatımla Faruk Sükan bir 'duayen' olacaktır.

Öğretmenlik başlıyor 

Gazi Eğitim mezuniyeti ardından Konya Seydişehir'de askerliğini öğretmen olarak tamamlayan Sükan, Sivas Pamukpınar Köy Enstitüsü'ne spor öğretmeni olarak tayin olur. Meslek yaşamına 1958 yılında Tokat Öğretmen Okulu'nda devam eder. Burada meslek dersleri öğretmeni Lemanser Hanım ile tanışıp evlenirler. Demet ve Devrim isimlerinde iki çocukları olur.

Lemanser ve Faruk Sükan sol muhalif kişiliğe sahip Cumhuriyet değerlerini ve Atatürk ilkelerini benimsemiş iki eğitimcidir. Her ikisi de Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) ve Türkiye Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) üyesidirler. Atatürk ilkelerine olan bağlılıkları, Cumhuriyet değerlerine olan inançları meslek yaşamlarında başlarına dertler açar. Sürgünlere maruz kalırlar. Aile bütünlükleri dönem dönem bozulur. Emeklilik yıllarında Bursa Kükürtlü Mahallesi muhtarlığı yapan ve Orhangazi Gedelek Köyü'nün ilk okuyan kız çocuğu olan Lemanser Sükan, yazdığı kitapta meslek yıllarını, maruz kaldıkları sorunları ve mezunu olduğu Köy Enstitülerini anlatır. "Memleket Yollarında (1940 - 1980)" adlı kitabı ülkemizin elli yıllık eğitim tarihini yansıtmaktadır. Sükan Çifti Tokat'ta oldukları yıllarda yakın arkadaşlarıyla birlikte kurdukları Gençlik ve Çocuk Tiyatrosu'yla sanat alanında da emek verirler. Tiyatrolarının perdeleri 7 yıl kapanmayacaktır.

Türkiye ve Avrupa bisiklet turları

Edirne İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Bakanlık müşavirliği de yapmış olan Faruk Sükan, ilk Türkiye bisiklet turuna 1958 yılında başlar. Şose olarak adlandırılan sorunlu yollara ve tek vitesli bisikletinin yetersizliğine karşın bu turu 1959 yılında tamamlar. Türkiye bisiklet sporundaki öncülüğü dışında hocamız rafting sporunda da öncü ve ilktir. Çadır bezinden yaptığı kano ile 1955 yılında Yeşilırmak Tozanlı Çayı'ında 50 km rafting yaparak Tokat'tan Turhal'a ulaşır.

1961 -1962 yıllarında üç ay Kuzey Avrupa, üç ay Güney Avrupa olmak üzere 12 ülkeyi bisikletle dolaşır. Bisikletiyle gezdiği 12 ülkede gördükleri Sükan'ı çevre aktivisti yapar. Avrupa'daki çevre duyarlılığından etkilenmiştir. Bu etkileniş ve belleğinde o yıllarda oluşan bilinç sebebiyle emeklilik yıllarında bu kez onu çevre sorunları için pedal basarken görmekteyiz.

Cihat Taşkın'la yaptığı röportajında "Gazlarla hava kirlendi, nükleer ve endüstriyel atıklarla denizler kirlendi, evsel atıklarla akarsular ve yeraltı suları kirlendi, kimyasallarla ve zehirlerle toprak kirlendi, toprakta yetiştirilen ürünler kirlendi, nükleer sızıntı, radyasyon ve elektromanyetik yayılımla atmosfer kirlendi... Bu denli yoğun kirlilik içinde insanın kirlenmemesi, sağlıklı kalabilmesi mümkün değil" diyen Faruk Sükan, bu kirlenmeye itiraz eder ve bilhassa genç kuşakları bilinçlendirmek amacıyla ikinci Türkiye bisiklet turlarını yapmaya başlar. Yetmişi aşan yaşlarına değin sürdürdüğü bisiklet turlarında pek çok şehri gezer ve yüzlerce okulda çevre bilinci oluşturmak için konuşmalar yapar. Bu gezileri esnasında; "Doğa ve çevre ölürse, sen de ölürsün", "Suları kirletenler suda boğulsun", "Ovalara beton yığanlar taş kesilsin" şeklinde dikkat çekici dövizler taşımaktadır.

Faruk Sükan'ın çevre sorunları karşısındaki aktivist tutumunun asıl kaynağı demokrasi anlayışıydı. Yaşamın her alanındaki sorunların çözümünde demokrasi mücadelesini önemsiyordu. Bu önemseyiş sebebiyle 90 yaşında bir delikanlı olarak adalet yürüyüşüne katıldı. Kendisine; "Niye yürüyorsunuz" diye soran gazetecilere "Özgürlük ve eşitlikten yanayım. O yüzden buradayım" yanıtını vermişti. 

78 yaşında Ağrı Dağı zirvesine

Sükan, emeklilik yıllarında bisiklet dışında tur kayağı ve dağcılık yapmayı da sürdürür. 1982 yılındaki Erciyes tırmanışında bir talihsizlik yaşar ve düşmesi sonucu vücudunda ciddi kırıklar oluşur. İleri yaşlarında da gönlü halen dağlardadır. Çevresindekilere; "Faruk Hocam nazar değmesin" dedirten bir tırmanış yaparak Ağrı Dağı zirvesine 2005 yılında 78 yaşında ulaşmayı başarır.

"Müşfik ve sevecen"

Faruk Sükan ardında hoş sedalar bırakarak bu dünyadan ayrıldı. Spor ve eğitim yaşamına dair güzel anılarla kendisinden söz ediliyor. Örneğin Tokat Öğretmen Okulu'ndan öğrencisi eğitimci-yazar Hami Karslı, "Son derece müşfik (sevecen), çağdaş, yurtsever, Atatürk İlke Ve Devrimleri'ne bağlı birisiydi. Öğrencilerin tüm sorunlarıyla ilgileniyordu. Ben O'nun ilkönce beynimizi, aklımızı eğittiğini, bilincimizi yükselttiğini ve uygarlaşan aklımızın da bedenimize hükmettiğini yıllar sonra anlayacak, kavrayacaktım" dedikten sonra sözlerini şu cümlelerle tamamlıyor;

"Sevgili Öğretmenim, biliyorum, siz el öptürmezsiniz.

Ama, sizi hiç unutmayacak olan yetiştirdiğiniz nesil, biz öğrencileriniz yine de sizin ellerinizden öpüyoruz."

Ne mutlu Faruk Hocamıza. Fiziki olarak aramızdan ayrıldı ama anıları, sözleri, düşünceleri bizlerle birlikte yaşıyor.

Baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş.

Nurlar içinde olsun.

Yazarın Diğer Yazıları

O muhteşem kanyon, o muhteşem gün!

Benim yüreğim o nehirde, o kanyonda, o sularda kaldı...

Direnmek ve umut etmek

Mumla aydınlatılan o küçük mekânda bana acıyan vatandaşla şu an karşılaşsak acaba nasıl bir şaşkınlık yaşar ve bana neler söyler bilemiyorum. Fakat benim ona söyleyeceğim ilk sözler; "Umutsuzluk hastalıktır. Kördüm ama güzel günlerimin de olacağını umut ediyordum. Şiirler söyledim, zorluklara direndim, kendimi bırakmadım ve mutluluk sonradan geldi ve bugünlere ulaştım." olurdu düşüncesindeyim

Hakkı Baba'nın anısına saygıyla

Ben vefa duygusunu çok önemserim. Bu manada Hakkı Baba'yı, baba mizacıyla Atina Maraton sürecinde verdiği desteği unutmadım