07 Haziran 2020

Bir portre: Gültekin Yazgan

Gültekin abi, görme engelliler için fark yaratma çabasını sürdüren bir kişiydi. Üretme, kendini yenileme karekterine sahipti. Onun bu hasleti sayesinde yollarımız kesişti...

Bu yazımda başlığın ne olması gerektiğini epeyce düşünüyorum. İlk defa böyle oluyor. Zorlanıyorum. Diğer yazılarımda karşılaşmadığım bir durum bu. Zira yaşamı ve yaptıkları itibarıyla değerli bir büyüğümüzden söz etmek istiyorum bugün sizlere. Zorlanmamda onu tanımış olmanın payı da var muhakkak. Ama ben duygusallığı bir tarafa bırakıp onun gerçekliğini yazacağım. Kahramanımız: Gültekin Yazgan.

Doğan Cüceloğlu Onlar Benim Kahramanım adlı kitabında Gültekin Bey ve eşi Tülay Hanım'ın yaşamlarını anlatıyor. Sayın Cüceloğlu sözlerine "Onların yaşamını bilmek Türkiye'yi zenginleştirecekti; buna inanıyordum" diyerek başlamış. Gültekin abinin de kendi yaşam öyküsünü dile getirdiği bir kitabı var: Kör Uçuş. Çocukluk çağında görme engelli olan Gültekin abi gerçekliği kabul etmekle birlikte gerçekliğe boyun eğmediğini anlatıyor kitabında. 

Her ikiside etkileyici, okunması gereken kitaplar. Okuyanların yaşamlarına bakışlarının pozitif manada değiştiğini biliyorum. Gültekin abi, ileri yaşlarındayken de görme engelliler için fark yaratma çabasını sürdüren bir kişiydi. Üretme, kendini yenileme karekterine sahipti. Onun bu hasleti sayesinde yollarımız kesişti.

Birbirimizin seslerini ilk kez telefon ahizelerinden duyacaktık. Arayan Gültekin abiydi. Yıl 1996 ya da 1997 olmalı. Tanışmamıza ve dostluk yıllarımıza değinmeden önce Gültekin abinin yaşamındaki bazı dönüm noktalarından söz etmek istiyorum. Onun ve kuşağı diğer körlerin yaşamları bizlerin tarihsel belgeseli niteliğinde. Bu belgeselin bilhassa genç arkadaşlarca detaylarıyla öğrenilmesinin yararlı olacağı kanaatindeyim. Böylece engelli bireyler olarak sahip oldukları olanakların değerini daha iyi kavrayabilirler. Kendilerinden birkaç kuşak öncesi görmeyenleri tanımak yaşamlarını daha da anlamlı kılabilir.

1927'de Aydın'da doğan ve 11 yaşında görme yetisini kaybeden Gültekin abi, ilk, orta ve lise öğrenimini dışarıdan verdiği sınavlarla tamamlar. 1940'lı yıllarda görme engellilerin eğitimleri çok zor ve sorunludur. Tek gidebilecekleri okul İzmir'de açılmış olan Sağır-Dilsiz ve Körler Müessesesi'dir. Konunun tuhaf yanı işitme ve görme engellilerin eğitimini amaçlayan bu okul Milli Eğitim Bakanlığı'na değil Sağlık Bakanlığı'na bağlıdır ve müdürlüğünü de bir doktor yapmaktadır. Gültekin abi bu okula gitmemekle birlikte Braille yazısını okulun ünlü öğretmeni Şemsettin Görenel'den aldığı özel derslerde öğrenir. Bilimsel anlamda Türkiye'de körlerin eğitimi Mithat Enç ile başlayacaktır. Mithat hocamızın girişimleriyle Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde "Körler Okulu ve Yetiştirme Yurdu" 1951 yılında Ankara'da açılır ve İzmir'deki öğrenciler buraya getirilirler. Mithat Enç hocamızın özel eğitim ve psikoloji bilim dalı alanlarında Cumhuriyet Türkiyesi'ne olan katkılarını farklı bir yazıda uzun, uzun anlatmak gerekiyor. Ancak nasıl bir bilim ve icraat insanı olduğu hakkında fikir vermesi için kurduğu ve müdürlüğünü yaptığı Körler Okulunda Evli olmasına rağmen yatıp kalktığını, belirtmek, körlerin eğitimine olan özen ve özverisine dikkat çekmek isterim.

Gültekin abi de 1952 yılında Hukuk Fakültesi'ni başarıyla bitirmesi ardından Ankara'daki körler okulunda öğretmenlik yapmış, Türkiye'ye özel eğitimi getiren değerli büyüğümüz Mithat Enç ile ülkemizin ilk görme engelliler örgütü "Altı Nokta Körler Derneği"ni kurmuştur. Derneğe altı noktanın isim olarak verilmesi o dönem Türkiye'sindeki körlerin sosyal kültürel ve eğitim alanlarındaki yoksulluklarıyla yakından ilgilidir. Braille alfabesini oluşturan altı nokta çağrışımıyla körlerin aydınlatılması, okur - yazar ve meslek sahibi yapılması amaçlanmaktadır.

Yazgan ailesi 1960 yılında Ankara'dan İzmir'e taşınıyor. Gültekin abi İzmir'deki yaşamında da avukatlığını ve akşam ticaret lisesinde öğretmenliğini sürdürüyor ve bir taraftanda ticaret liselerinde okutulan "Ticaret Hukuku" kitaplarını hazırlıyor. Onun sesini ilk kez telefonda işittiğimi söylemiştim. Beni telefonla arama sebebi demode olan daktilo yerine bilgisayar kullanmak arzusuydu. Böylelikle ticaret liselerinde okutulan hukuk kitaplarını hem kolayca güncellemeyi hemde planladığı diğer kitapları bilgisayarda daha kolay yazabilmeyi hedefliyordu.

Ablam Nazile Turhan ile kaldığımız Bursa Nilüfer semtindeki evimizin eski tip ahizeli telefonu çalıyor, açıyorum, karşımda güzel bir Türkçe ile tane tane konuşan ve yaşlı olduğunu tahmin ettiğim bir ses. İsmini ve görme engelli olduğunu söyledikten sonra "Siz sesli bilgisayar kullanıyormuşsunuz. Kısa bir süre önce Ankara'daydım. Altı Nokta Genel Merkezi'nde sizin isminizi ve telefonunuzu verdiler" diyor. "Nasıl bilgisayar kullanıyorsunuz, bu programı pek bilen yok, neler yapabiliyorsunuz?" diye soruyor. Masa üstü bilgisayarımdaki sesli sistemi ve bir görme engelli olarak neler yapabildiğimi anlatıyorum.

Bursa'da olduğum için İstanbul - İzmir seyahatleri esnasında bize de uğrayabileceklerini ifade ediyor. Vedalaşıp telefonu kapatırken soruyorum; "Pardon, siz kaç yaşındasınız?" Gültekin abi gülüyor ve "Ben bir dedeyim" diyor. Bu tanışma ardından gelen ve Gültekin abinin vefatı olan 2012 yılına değin uzanan on beş yıllık dostluk sürecimiz, Gültekin Yazgan'ı manevi ağabey olarak gönülden benimseyişim. Eşi Tülay Yazgan'ın kullandığı araç ile çocukları Yankı Yazgan ve ailesini ziyaretleri sonrası İstanbul dönüşlerinde İzmir'e geçerken bize uğramaları, HAL ekran okuyucu programıyla kullandığım bilgisayarımda ona yaptığım bilgilendirmeler, sunumlar ve ablam Nazile Turhan'ın özenle hazırladığı ikramlar eşliğinde salondaki büyük masa başındaki çay sohbetlerimiz. Bazen duygulanarak o masada oturuyor ve Gültekin abi ile burada sohbetler etmiştik diye aklımdan geçiriyorum. Sohbetlerimiz çoğunlukla ülke ve görmeyenlerin sorunları üzerine olurdu. Bursa Nilüfer Belediyesi'nde Engelliler Danışma Masası sorunlusu olduğum günler Gültekin abi yaptıklarımı, ilgilendiğim engellileri sorar, ben de çalışmalarımı ona anlatırdım. Dikkatle dinler, yalın ve rasyonel konuşma tarzıyla değerlendirmeler yapardı. Onun değerlendirmelerinden hareketle yönlendirdiğim çalışmalarım olmuştur.

Gültekin abinin bir televizyon programında: "Güzel günlerimiz oldu" diyerek söz ettiği Tülay Yazgan ile 53 yıl süren evliliklerinden iki çocukları var, Yankı ve Çağrı Yazgan. Her ikisi de alanlarında profesör unvanlarına sahipler.

Daha öncede belirttiğim gibi Gültekin abi üretme motivasyonu yüksek bir kişiydi. Bu özelliğinin etkisiyle ileri yaşlarında "Yıllarca yüreğimde besledim" dediği hayalini gerçeğe dönüştürdü ve 77 yaşında İzmir'de Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı'nı eşi Tülay Yazgan ve çevresindeki dostlarıyla 2003 yılında kurarak biz görme engellilere miras bıraktı. TÜRGÖK hayalini beslemeye başlaması çocukluk yıllarında okuduğu İngilizce kabartma kitaplara değin uzanıyor. Gültekin abi yıllarca düzenli olarak kendisine Braille kitap gönderen British Royal Blinds Library’yi 1955 yılında ziyaret edecek, ve TÜRGÖK hayalini daha da pekiştirecektir.

Nurlar içinde olsun. Baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş. Gültekin ağabeyimiz de bizlere pek çok hoş seda bırakarak aramızdan ayrıldı.

2014 yılında ekip arkadaşlarım; Nevzat Öntaş, Doğan Çömez, İlker Tünay ve Hakan İnanoğlu ile gerçekleştirdiğimiz Colorado 4280m Sherman tırmanışında Gültekin abinin portresini taşımaktan ve zirvede açmaktan büyük onur duydum.

Anısına sevgi ve saygıyla.

  • Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı için bakınız;
  • Gültekin yazgan vefatının 6. Yıldönümü videosu için bakınız.

Yazarın Diğer Yazıları

Direnmek ve umut etmek

Mumla aydınlatılan o küçük mekânda bana acıyan vatandaşla şu an karşılaşsak acaba nasıl bir şaşkınlık yaşar ve bana neler söyler bilemiyorum. Fakat benim ona söyleyeceğim ilk sözler; "Umutsuzluk hastalıktır. Kördüm ama güzel günlerimin de olacağını umut ediyordum. Şiirler söyledim, zorluklara direndim, kendimi bırakmadım ve mutluluk sonradan geldi ve bugünlere ulaştım." olurdu düşüncesindeyim

Hakkı Baba'nın anısına saygıyla

Ben vefa duygusunu çok önemserim. Bu manada Hakkı Baba'yı, baba mizacıyla Atina Maraton sürecinde verdiği desteği unutmadım

Ölümcül maraton Kasumigaura

Alabildiğince zorlu, fizik kapasitemi hayli aşan o süreçleri nasıl göğüsleyebildim? Mantıksız inadımın kaynağında ne vardı?