09 Eylül 2019

Subliminal demokrasi

Ülkede düşünce özgürlüğü var. Düşünceyi ifade özgürlüğü var. Demokrasi var; var da biz göremiyoruz

Meşhur fıkradır.

Gürcü aydın Ermeni arkadaşına takılmış : "Siz nasıl devletsiniz yaa!

Deniziniz yok, Denizcilik Bakanlığı'nız var…"

Ermeni arkadaşı kafasını kaşımış, düşünmüş, sonra,

"Eee, sizin de Kültür Bakanlığı'nız var!" demiş.

Daha önce de değindim; nerede, hangi ülkede olursa olsun,

eksik olan şeyler en çok dillendirilir. Bunlara en açık örnek, 'kültür' kavramıdır.

Bizde peynir ekmek gibi kullanılır 'kültür' sözcüğü. Bakanlığı olması bir yana,

en ücra yörede bile festivaller ille geleneksel, ille sanat ve kültür festivali olur.

"Mercimek Beldesi Birinci Geleneksel Kültür ve Sanat Festivali". Bu yetmez,

içinde üç-beş ağaç olan 100-200 metrekarelik bir yeşil alan (kaldıysa elbet) hemen

kültür ve sanat parkı yazılı bir tabelayla tesmiye edilir. Şöyle bir 'sörf'e çıkın, hangi ülkelerde kültür terimi, demokrasi sözü en çok ediliyorsa, oralarda bunların fıkdanı var demektir.

Ama acaba öyle mi?..

Bunun bir istisnası benim güzel ülkem Türkiye'dir. Burada kültür, demokrasi sözleri, bunlar kıt olduğundan değil, bol olduğu için çok çok geçer.

Düşünme özgürlüğü, düşünmeyi açıklama özgürlüğü, basın özgürlüğü, demokrasi… Bunlar çok şükür en çok, en ileri düzeyde Türkiye'de bulunur. Bunu liderimiz, onun bakanları, çalışma arkadaşları sık sık vurgularlar. Onlar yalan mı söyleyecek? Haşa!

Ben başka şeylerde değil ama işte bu konuda o insanlarla aynı düşüncedeyim. Bazı sitelerde, bazı internet gazetelerinde, hatta, az sayıda da olsa, yazılı basında yazılanlar, köşe yazılarına falan bakıyorum, vallahi doğru! Rusya'da, Çin'de olmayacak işler, yazılar, çiziler, bizde ferahfeza, gani. Tabii şimdi bazıları hapisteki siyasetçilerden, gazetecilerden, yazarlardan, akademisyenlerden söz edecekler, örnekler verecekler. Bunlar da doğru. Ama belli ki o insanlar, hapse atılanlar, dışarıda kalanlara örnek olsun diye, dışarıda olanların özgür düşünmeleri, düşüncelerini açıklamaları sekteye uğramasın diye, örnek olarak, dışarıda bırakılanları korumak amacıyla içerideler. Olamaz mı? Bir nevi fedakarlık. Bir çeşit fedailik. Ne uğruna? Elbette düşünme ve ifade özgürlüğü ve hatta demokrasi için! Ve de uğruna.

Fena mı?

Bir-iki klip çıktı internette, kıyamet mi koptu? Evet, kıyamet koptu, 24-48 saatte milyonlarca izleyen oldu. Ama o öbür kıyamet kopmadı. Hatta, bir baktım, hemen ertesi gün yazılar, bravolar, alkışlar kıyamet gibi. Yani görülmemiş bir sevgi ve sevinç seli sel oldu aktı. Kimse bir şey demedi, yasak, mani çıkmadı. Değil mi? Hatta bu coşku, bu ümit alıp başını gitmesin, baş edilemez bir hale gelmesin diye, bizi bizden ala düşünenler, derakap Canan Kaftancıoğlu'na ceza yağdırdılar ki, herkes haddini bilsin, öyle hemen aşırıya kaçmasın… Buna da yığınla protesto oldu; öyle ki protestonun, yani fikrini söylemenin yasak olmadığı böylece ve bir kez daha ortaya çıktı.

Var, ülkede düşünce özgürlüğü var. Düşünceyi ifade özgürlüğü var. Demokrasi var.

Var da biz göremiyoruz.

Çünkü subliminal!

Yazarın Diğer Yazıları

"Ferman padişahın..."

Bu konuyu parça bölük daha önce de yazdım. Lakin ne yaparsın, bu ülkede 10-20 yıl önce yazılanlar da günceldir; yayımla, yadırganmaz... Korkarım bu gidişle gelecek de güncel olacak. 20 Eylül Pazar günü Ruhi Su'nun 30. ölüm yıldönümü nedeniyle bir anma gecesi düzenlendi. Ruhi Su Dostlar Korosu, Boğaziçi Caz Topluluğu konser verdiler. Onun yaşamından, şiirlerinden kesitler, örnekler dinledik. BBC Türkçe radyosunun 1975'te Londra'da onunla yaptığı görüşmeyi izledik. Konuşmacıydım. Söylediklerimin özeti şöyle...