17 Nisan 2022
Savaşların neden olduğu ekonomik sorunların başında yüksek enflasyon, yaşam maliyetlerindeki hızlı artış (ve yaşam standartlarındaki düşüş), yoksulluk ve açlık gibi sorunların geldiği tarihsel olarak kanıtlanmış bir gerçek.
Örneğin yüksek enflasyon, küresel üretimde fiziki olarak durma ya da kesintiler gibi arz yönlü nedenlerden kaynaklanabildiği gibi, savaşı finanse edebilmek için aşırı bir para basımına gidilmesi gibi parasal genişleme yoluyla da, yani talep yönlü olarak da gerçekleşebiliyor.
Tarihte savaşın enflasyonist etkileri konusundaki en somut örneklerden biri Almanya'ya ait çünkü 1914'te başlayan Birinci Dünya Savaşının ve ardından gelen yüksek savaş tazminatlarının ardından Almanya hiper-enflasyonla karşı karşıya kaldı.
Öyle ki 1923 yılının Temmuz-Kasım ayları arasında enflasyon insanlık tarihindeki en yüksek seviyeye ulaştı (yüzde 374 milyon oldu). (1) Bunun sonucunda çok ciddi biçimde değer kaybeden Alman Mark'ı (banknot) İmparatorluk Mark'ı anlamına gelen Reichsmark (madeni para) ile değiştirildi.
Enflasyon Almanya'da faşizm ve 1939'da başlayan İkinci Dünya Savaşı döneminde, sadece bu ülkede değil tüm Avrupa ülkelerinde hızla arttı. Bunun nedenlerinin başında savaş yüzünden tarımsal üretimin ciddi biçimde azalması ve bunun da gıda ürünlerinin fiyatlarını hızla yükseltmesi geliyordu. Savaşların bu etkisi Afganistan, Irak, Libya ve Suriye savaşlarında da yaşandı.
Savaş ekonomik olarak toplumun neredeyse tüm kesimlerini etkilese de, bundan en fazla emekçiler zararlı çıkıyor. Örneğin Almanya'da (1913-1923 arasında) nominal işçi ücretleri trilyon kat arttı ama bu artış yaşam maliyetlerindeki artışın çok gerisinde kaldı. Çünkü reel işçi ücretleri 1913'teki seviyenin yarısı ile üçte ikisi düzeyine kadar geriledi. Hitler Yönetimi ise, iktidarı ve savaş boyunca hızla artan enflasyonu kontrol edebilmek için çok katı bir ücret rejimi uyguladı. Bunun sonucunda, 1933-1944 arasında, nominal ücretlerdeki artış sadece yüzde 3'te kaldı. Böylece, artmaya devam eden enflasyon karşısında, reel ücretler 1944 yılında 1932'deki düzeyin yüzde 15 altına indi. (2) Bu da emekçi sınıfların yaşam maliyetlerini artırarak onları yoksullaştırdı.
Bugün kuşkusuz bu çapta bir dünya savaş yaşanmıyor. Mevcut savaş Ukrayna topraklarında ama (şimdilik) emperyalist-yayılmacı devletler arasındaki bir vekâlet savaşı gibi sürüyor. Buna rağmen, tüm dünyada, başta enerji ve gıda fiyatlarındaki hızlı yükseliş nedeniyle, yüksek bir enflasyon, beraberinde gelen yaşam maliyetlerinin artması ve artan yoksullaşma süreci yaşanıyor.
Çünkü ekonomiler 80-100 yıl öncesine göre birbirine çok daha fazla entegre ve küresel gelişmelerden çok daha fazla etkileniyorlar. Üstelik Birinci ya da İkinci Dünya Savaşları yıllarında enerji-gübre, gıda ve yarı-iletken maddelerin ve bazı hafif metallerin "küresel tedarik zincirlerindeki aksamalarından" söz edilemezken, bugün yaşananlara bunlar damgasını vuruyor.
Diğer taraftan, önce Covid-19 salgını, ardından da Ukrayna savaşının neden olduğu iktisadi sorunlardan yola çıkıp, örneğin Türkiye'yi yönetenlerin yaptığı gibi, ülkedeki yüzde 100'leri aşan enflasyonu, hızla artan yaşam maliyetlerini ve giderek derinleşen yoksullaşmayı, bütünüyle "küresel olumsuz gelişmelere" bağlayarak sorumluluktan kurtulabilmek mümkün değil.
Ya da, örneğin savaşın yakından etkilediği Avro Bölgesi'nde Mart ayında gıda enflasyonu yüzde 5, savaşan iki tarafı olan Rusya'da aynı ayda gıda enflasyonu yüzde 18 ve Ukrayna'da yüzde 19 (3) ve hatta Çin hariç Asya ülkelerinde ortalama yüzde 4,5 iken (4), Türkiye'de resmi verilerle dahi yüzde 70 olduğu gerçeği "enflasyon dünyanın her yerinde yaşanıyor" açıklamalarını boşa çıkartıyor.
O halde, son 15 yıldır, önce 2008 Küresel Finans Krizi ve peşinden gelen Büyük Resesyon, ardından Covid-19 salgını ve nihayet Ukrayna savaşının ekonomileri ciddi biçimde etkilediği tespiti ile başlayalım. Öyle ki 1970'li yılların ortalarından itibaren onlarca yıl sürecek olan yapısal bir durgunluk sürecine giren kapitalizm bugün artık çok daha yavaş büyüyebiliyor. Yüksek enflasyon ve işsizlik ise artık 'yeni normal' olarak kabul edilmeye başladı.
Bugün kapitalizmin krizlere yatkın mekaniğini harekete geçiren ya da açığa çıkartan faktörlerse şöyle özetlenebilir: Küresel tedarik zincirlerinde Covid-19 salgını ile başlayan kırılmalar ya da bozulmalar, Ukrayna savaşı ile başlayan enerji ve temel gıda maddeleri başta olmak üzere, bazı metaların tedarikiyle ilgili sorunlar ve ciddi boyutlara erişen fiyat artışları.
Öncelikle Ukrayna'daki savaş, Covid-19 salgını nedeniyle bir süredir aksayan küresel tedarik zincirlerini daha fazla aksatmaya başladı. Şöyle ki Ukrayna ve Rusya, Almanya ve ABD gibi büyük sanayi üreticisi ülkelerin ithalatının yalnızca küçük bir bölümünü oluştursalar da, her ikisi de temel hammadde ve enerji tedarikçisi ülke konumunda. Örneğin Rusya, AB gibi dünyanın ikinci en büyük ekonomisinin ve Türkiye gibi bazı az gelişmiş ekonomilerin en büyük doğal gaz ve petrol sağlayıcısı.
Kuşkusuz milyonlarca Ukraynalı ve Rus'un hayatını ve geçim kaynaklarını tehdit eden bir savaşın ekonomik sonuçları, savaşın neden olduğu insani kayıpların yanında ikincil olarak kabul edilebilir.
Ancak savaş devam ederse, sadece bugün değil, gelecekte de enerji, gıda temini, ulaştırma, metaller ve mikroçip temininde ciddi sorunların yaşanması kaçınılmaz olacak. Bu sorunlar tüm ekonomileri bir yandan durgunluğa sokarken, diğer yandan da enerji, gıda başta olmak üzere temel metalardaki artan maliyetler ve savaşla birlikte hızla yükselen deniz, kara ve demiryolu taşımacılığı maliyetleri yüzünden yükselen navlun fiyatları nedeniyle, daha da yüksek bir enflasyona neden olacak. (5)
Çünkü Rusya ve Ukrayna, sadece tahıl değil, aynı zamanda nikel, bakır ve demir gibi metallerin ve mikroçip üretimi için gerekli olan neon (bu maddenin yüzde 90'ını tek başına Rusya karşılıyor), paladyum ve platin gibi girdilerin küresel üretimine ve ihracatına öncülük ediyorlar.
Örnek olarak Rusya (2020 yılında), dünyadaki buğday üretiminin yüzde 11'ini karşılamanın yanı sıra, ham petrol üretiminin yüzde 12,1'ini, doğal gazın yüzde 16,6'sını, paladyumun yüzde 43'ünü ve alüminyum arzının yaklaşık yüzde 6'sını sağladığı gibi, aynı zamanda önemli bir titanyum, nikel, bakır ve platin üreticisi bir ülke. Öyle ki ABD, Avrupa ve İngiltere'nin sivil havacılık sanayileri Rusya'dan yapılan titanyum tedarikine bağımlılar. Ukrayna da benzer bir biçimde önemli bir uranyum, titanyum, demir cevheri, çelik ve amonyak üreticisi. Bu yüzden de Rusya'ya yönelik olarak uygulanan yaptırımlar, 2018'de olduğu gibi, alüminyum piyasasını sarsabilir ve bir bütün olarak metal piyasasını ciddi sıkıntıya sokabilir. (6) Bu da bu maddelerin girdi olarak kullanıldığı çok sayıda sektörde üretim sorunlarına ve ciddi fiyat artışlarına yol açabilir.
Rusya-Ukrayna savaşı, enerji temini açısından neden olduğu zorluklar ve bunun enerji maliyetlerini artırması yüzünden, sadece Avrupa ülkelerini değil, azgelişmiş ülkeleri de etkiliyor zira sanayi başta olmak üzere ekonominin birçok sektörünü darboğaza sokuyor.
Bu durum temel gıda üretimi ya da teminini de etkiliyor. Başta buğday olmak üzere gıda malları bakımından savaşan ülkelerden yapılmakta olan ithalata bağımlı olan yüzlerce milyon insanı (özellikle de Afrika ülkelerinde yaşayanları) açlık tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor.
Ukrayna savaşı, Ortadoğu'daki petrol krizini tetikleyen 1973 Yom Kippur savaşına benzetiliyor ve bunun dünya ekonomisinin temellerini sarsarak, küresel ekonomik büyümeyi sona erdiren bir olgu olduğu vurgusu yapılıyor. (7)
Rusya, dünyanın en büyük ikinci petrol üreticisi ve Suudi Arabistan'dan sonra en büyük ikinci ham petrol ihracatçısı olduğu için, bu savaş küresel petrol fiyatlarını yükseltiyor. Nitekim savaş öncesinde, dünya petrol fiyatlarının 2022 yılında varil başına 70 dolar civarında olacağı beklentisi çoktan terk edildi. Öyle ki ham petrolün fiyatı bir ara 130 dolarları aşarken, bu günlerde yeniden çıkış için 100 doların üzerinde bir yerde bekliyor. Ayrıca Rusya, Avrupa'nın doğal gaz ithalatının yüzde 40-50'sini de karşıladığından, bu ürünün arzındaki kesinti ya da fiyatındaki hızlı artışlar gelişmekte olan Avrupa'daki birçok ülkede fabrikaların kapanmasına ve ekonomik büyümenin durmasına neden olacaktır.
Kısaca, savaş gıda malları üretimi ve tedarikinde de ciddi güçlüklere neden olarak gıda üretimini, tedarikini ve dağıtımını sekteye uğratıyor. Bu durum da bir süredir iklim değişiklikleri ve Covid-19 salgını gibi faktörler yüzünden artmış olan küresel açlık riskini daha da büyütürken, aynı zamanda özellikle de Afrika ve Güney Asya'dan kaynaklı yeni mülteci akınlarına da neden olacak gibi görünüyor.
Nitekim 13 Nisan itibariyle, Ukrayna'da yaşayan yaklaşık 4,6 milyon insan kalıcı veya geçici olarak savaştan korunmak için ülkeyi terk etmiş durumda. Bunların yaklaşık 2,7 milyonu Polonya'ya, 709 bini Romanya'ya, 434 bini Macaristan'a, 433 bini Rusya'ya, 416 bini Moldova'ya, 323 bini Slovakya'ya ve 22 bini Belarus'a gitti. (8)
Bu arada dünyada gıda fiyatları Şubat ayından bu yana zirveye çıktı. Aslında gıda fiyatları küresel olarak, yüksek enerji fiyatlarından iklim değişikliğine kadar birçok faktör yüzünden 2021'de zaten hızlı bir biçimde artmıştı. Yani mevcut savaşla ortaya çıkan krizden önce gübre, petrol ve nakliyenin yanı sıra gıda fiyatları da hızlı bir şekilde yükseliyordu.
Ancak, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) dünya çapında gıda fiyatlarının bir göstergesi olan Gıda Fiyat Endeksi'nin (FFPI), bu yılın Şubat ayından bu yana tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştığı görülüyor.
Bu artış devam ederse, geçmişte yaşandığı gibi büyük kıtlıklara yol açabilir. Nitekim Nobel ödüllü Hintli iktisatçı Amartya Sen, 1943 yılında 2 ila 4 milyon insanın ölümüne neden olan Bengal kıtlığının başlıca nedeninin artan gıda fiyatları olduğunu ortaya koymuştu. (9)
Mart 2022'de, FAO "Gıda Fiyat Endeksi" ortalama 159,3 puan, Şubat ayına göre 17,9 puan (yüzde 12,6) artarak 1990'daki başlangıcından bu yana yeni bir en yüksek seviyeye sıçradı. Son artış, bitkisel yağlar, tahıllar ve et alt endeksleri için tüm zamanların yeni en yüksek seviyelerini yansıtırken, şeker ve süt ürünlerinin fiyatları da önemli ölçüde yükseldi.
"Hububat Fiyat Endeksi", Şubat ayına göre 24,9 puan (yüzde 17,1) artarak Mart ayında ortalama 170,1 puan ile 1990'dan bu yana rekor düzeydeki en yüksek seviyesine ulaştı. Bu artış, büyük ölçüde Ukrayna'daki savaşla bağlantılı ihracat kesintilerinden kaynaklanan buğday ve iri taneli tahılların dünya fiyatlarındaki artışını yansıtıyor. "Bitkisel Yağ Fiyat Endeksi" de Mart ayında ortalama 248,6 puan, Şubat ayına göre 46,9 puan (yüzde 23,2) artarak yeni bir rekor kırdı. Keza "Süt Ürünleri Fiyat Endeksi" Mart ayında ortalama 145,2 puan, Şubat ayına göre 3,7 puan (yüzde 2,6) artarak art arda yedinci kez arttı ve bir yıl önceki değerinin 27,7 puan (yüzde 23,6) üzerine çıktı. "Et Fiyat Endeksi" Mart ayında ortalama 120,0 puan olarak, Şubat ayına göre 5,5 puan (yüzde 4,8) artarak tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Son olarak "Şeker Fiyat Endeksi "Mart ayında Şubat ayına göre 7,4 puan (yüzde 6,7) artarak 117,9 puan oldu. (10)
Bir başka anlatımla, 2021 yılında FAO "Hububat Fiyat Endeksi" 2008'deki zirveyi yakalarken, Ukrayna savaşından bu yana adeta patlama yaşıyor. 2019 ile Mart 2022 arasında ise hububat fiyatları yüzde 48, akaryakıt fiyatları yüzde 86 ve gübre fiyatları yüzde 35 arttı. (11)
Dünya gıda fiyatlarının finansal spekülasyon, iklim değişikliğinden kaynaklı aşırı hava koşulları gibi kapitalist sisteme içkin birçok nedeni olduğu gibi, yine sisteme içkin ekonomik durgunluk ve krizlerden, büyük çaplı politik çatışmalardan ve savaşlardan etkilendiği de biliniyor.
Nitekim aşağıdaki grafikten de görülebileceği gibi, dünya gıda ürünleri fiyatları 2007-2008 krizi ve ardından gelen gıda isyanları ve Arap Baharı gibi politik çatışmalardan ve Ukrayna savaşından ciddi bir biçimde etkilenmiş durumda.
Öte yandan, 2007- 2008 gıda krizi nispeten kısa sürdü çünkü küresel gıda sistemi hızlı bir şekilde artan arzla buna karşılık verdi. Buna karşılık, Ukrayna savaşıyla ortaya çıkan krizin gıda, akaryakıt ve gübre fiyatları üzerindeki etkilerinin yakın zamanda bitip bitmeyeceğini bugünden bilebilmek mümkün değil.
Hali hazırda bir süredir devrede olan iklim yıkımı ise temel gıda üretimi ve fiyatları üzerindeki etkisini sürdürüyor. Geçen yıl Kuzey Amerika'daki aşırı sıcaklar ve kuraklıklar ile Avrupa ve Çin'deki fırtınalar ve seller ürünlere zarar vermişti.
Savaşla birlikte enerji ve gübre gibi temel girdi fiyatları arttıkça gıda üreticilerinin daha fazla baskı altına girmesi ve buna bağlı olarak gıda fiyatlarının artması da kaçınılmaz olacak. Dünyanın diğer bölgelerinde üretimi hızlandırmak, gıda arzındaki kesintilerin etkisini azaltmaya yardımcı olabilirse de, Rusya aynı zamanda gübre üretiminde kullanılan kimyasalların da ana tedarikçisi olduğundan, dünyanın başka yerlerindeki olası gübre üretimi de bundan olumsuz etkilenecek. (12)
Bilindiği gibi, Rusya, dünyanın en büyük gübre ihracatçısı. Ancak ihracatı artan enerji fiyatlarından, Batının yaptırımlarından ve Rus hükümetinin Mart ortasında aldığı bir dizi ürünü ihraç etmeme kararından etkileniyor. İhracı kısıtlanan ürünler arasında gübre de yer alıyor. Bu durumdan etkilenen ülkelerin başında ise Latin Amerika ülkeleri geliyor. Örneğin Peru bu savaş yüzünden artık Rusya'dan çok az gübre temin edebiliyor ve bunu da normal fiyattan 4 kat daha fazla fiyat ödeyerek sağlayabiliyor. Peru Hükümetinin açıklamasına göre, akut gübre kıtlığı yüzünden gıda üretimi yaklaşık üç ila altı ay içinde yüzde 40'a kadar azalabilir. Benzer bir durum diğer Latin Amerika ülkeleri için de geçerli. Örneğin Meksika gübre ihtiyacının yüzde 33'ünü, Brezilya yüzde 22'sini ve Kolombiya yüzde 20'sini Rusya'dan yaptıkları ithalatla karşılayabiliyorlar. Şimdi bu hem fiziki olarak çok zorlaştı, hem de ithalat maliyetleri ciddi biçimde arttı. (13)
Rusya ve Ukrayna'nın dünya gıda malları üretimindeki paylarına bakıldığında, küresel bir açlık tehlikesinin son derece gerçek olduğu anlaşılıyor.
Öncelikle FAO'ya göre, bu iki ülke dünya tarımsal gıda ürünleri piyasasının en önemli aktörleri arasında yer alıyorlar. İki ülke, birlikte, küresel ayçiçeği yağı ihracatının yüzde 10'unu, kolza yağı ihracatının yüzde 12'sini, mısır ihracatının yüzde 16'sını, arpa ihracatının yüzde 23'ünü ve buğday ihracatının yüzde 27'sini gerçekleştiriyorlar. (14)
Yani toplamda, uluslararası ticarete konu olan ve açlık sınırı ilgili tanımlarda kullanılan 'kalorilerin' yaklaşık yüzde12'si bu iki ülke tarafından karşılanıyor. Öte yandan, Ukraynalı çiftçiler savaş nedeniyle yakıt ve gübre sıkıntısı çekiyorlar. İş gücünün çoğu şu anda Rus ordusuyla savaşıyor ya da ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Hali hazırda ülkenin tüm limanları abluka altında tutuluyor. Rusya ise, 2010'da olduğu gibi tahıl ihracatını yasaklayabilir ve bu da 2011'deki gibi büyük bir fiyat artışına neden olabilir. Nitekim bu tehdit, Macaristan, Türkiye, Arjantin ve Çin gibi ülkelerin kendi gıda ihracatlarını kısıtlamalarıyla sonuçlandı. Dahası, Avrupa ülkeleri Rus gazına ve petrolüne bağımlı oldukları gibi, Rus ve Belarus gübresine de bağımlılar. Kısaca bu savaş (daha fazla iklim ya da salgın tahribatı olmayacağı varsayımı altında dahi) bu yıl küresel gıda fiyatlarını ilave olarak yüzde 20 daha artırabilir ve hali hazırda milyonlarca insan açlıktan ölmek üzere iken, her artış giderek daha fazla insanın aç kalmasına neden olabilir. (15)
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri A. Guterres, 13 Nisan'da toplanan BM Küresel Kriz Müdahale Grubu'nun ilk bilgilendirme toplantısında savaşın azgelişmiş dünya halkları üzerindeki etkilerinin yol açtığı durumu, birçok kötü şeyin bir arada gerçekleştiği "aşırı kötü bir durum" anlamına gelen, "kusursuz fırtına" sözcüğü ile aşağıdaki gibi ifade etti:
"Şu anda gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini mahvetme tehdidinde bulunan kusursuz bir fırtınayla karşı karşıyayız. Ukrayna halkı kendilerine uygulanan şiddete dayanamayacağı gibi, dünyanın her yerindeki en savunmasız insanların, sorumluluklarının olmadığı bir felaketten zarar görmelerine de izin verilemez". (16)
Bu olumsuzlukların en düşük gelirli ya da en yoksul ülkeleri en çok etkileyeceği açık. Çünkü savaş, gerçek ya da algısal kıtlık korkularına bir yanıt olarak, ülkelerin kendi ürettikleri gıdayı yurt içinde stoklama eğiliminin artmasına yol açabilir. Örneğin hali hazırda Ukrayna "çavdar, arpa, karabuğday, darı, şeker, tuz ve et ihracatını bu yılın sonuna kadar yasakladı. Diğer ülkeler de aynı şeyi yapabilirler, bu da Yemen, Libya ve Bangladeş gibi özellikle ithalata bağımlı olan yoksul ülkeleri vurabilecek bir durumla sonuçlanabilir. (17)
Bu ülkeler arasında özellikle Afrika ve Ortadoğu ülkeleri ön planda zira bunlar Rusya ve Ukrayna'dan yapılan buğday ithalatına çok büyük ölçüde bağımlılar. Öyle ki, BM Comtrade veri tabanına göre (18), Benin ve Somali, buğdaylarının tamamını bu iki ülkeden temin ederken, Mısır'ın bağımlılığı yüzde 82 düzeyinde.
Halihazırda Yemen ve Etiyopya'da devam eden çatışmalar bu iki ülkede kıtlığa yol açtı, Taliban'ın Afganistan'da yönetimi ele geçirmesi ve bunun sonucunda ABD tarafından dayatılan yaptırımlar milyonlarca insanı açlığın eşiğine getirdi. Ukrayna savaşı ise bu ülkelerdeki açlık tehlikesini daha da büyütüyor.
Ayrıca, aşağıdaki tablodan da görülebileceği gibi (19), gelişkin ekonomilerin Rusya ve Ukrayna tahılına olan bağımlılığı ile yoksul ülkelerin ya da düşük gelirli ülkelerin bağımlılık derecesi birbirinden oldukça farklı.
Avrupa ülkelerinde bu oran yüzde 10'un altında kalırken, diğerlerinde yüzde 70'in üzerine çıkabiliyor. Örneğin Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri, Ukrayna ve Rus tahılına yüzde 25-74 oranında bağımlı. Dünyanın en büyük buğday ithalatçısı olan Mısır, ithalatının yaklaşık yüzde 73'ünü savaşan bu iki ülkeden sağlarken, Türkiye'nin buğdayda bu iki ülkeye olan bağımlılığı yüzde 75'i buluyor.
Bir başka anlatımla, bazı ülkelerin bu iki ülkeden sağlanan gıda ürünlerine olan bağımlılığı, savaşın bu ülkelerde, diğerlerine göre çok daha ağır hasara neden olacağının bir kanıtı olarak görülmeli.
Türkiye'ye gelince, aşağıdaki tablodan da görülebileceği gibi (20), Türkiye'nin belli başlı gıda ürünü ithalatı içinde bu ülkelerden yapılan ithalatın payı yüzde 26'ya yaklaşmış durumda.
Böylece Türkiye, bu iki ülkeye en bağımlı, dolayısıyla da savaşan iki taraf dışında savaştan en fazla etkilenecek bir ülke konumunda. Türkiye'yi yüzde 23 ile Çin ve yüzde 13 ile Hindistan takip ediyor. Dahası yoksul ülkelerin ithalat sepetlerinin yüzde 5'inden fazlası savaşın yol açtığı fiyat artışlarından etkilenirken, bu oran zengin ülkelerde yüzde 1'in altında kalıyor.
Dünya halkları, kapitalizmin yol açtığı ekonomik krizlerde, tetiklediği Covid-19 salgını gibi salgınlarda olduğu gibi, bir kez daha kapitalist –emperyalist sistemin neden olduğu bir savaşın bedelini ödüyor.
Bu bedel insan kıyımı, katliamlar, zorunlu göçler ve ekolojik yıkım biçiminde olduğu kadar, enerjiye erişememekten kaynaklı üretim ve dağıtım sorunları gibi iktisadi de oluyor. Ayrıca gıda temini ve üretiminde yaşanan zorlukların neden olduğu yüksek enflasyon, aşırı yoksullaşma, yaşam maliyetlerindeki hızlı artışlar ve yaşam standartlarındaki düşüşler ve son olarak açlık gibi ciddi sosyal sorunlarla boğuşmak biçiminde de ödeniyor.
Özcesi, Rusya'daki, oligarkların denetimindeki otokratik devlet ve ABD'deki plütokratların denetimindeki sözde burjuva demokrasisinin liderleri, Chomsky'nin deyimiyle (21), gezegenimizi "insanlık tarihinin en tehlikeli noktasına" doğru sürüklüyorlar. Öyle ki "nükleer savaş tehlikesiyle birlikte, dünyadaki organize insan yaşamı yok olma tehlikesi ile karşı karşıya".
Bu bağlamda "post kapitalizm" gibi moda kavramlar giderek anlamını yitiriyor ve bundan böyle insanlığın da, gezegenin de kaderinin son tahlilde, Roza Lüksemburg'un 100 yıl öncesinde öngördüğü gibi, barbarlıkla sosyalizm arasında yaşanacak kavgadan hangi tarafın galip çıkacağı ile belirleneceğini gösteriyor.
Dipnotlar:
Son haftalarda Türkiye, Esad rejiminin Ankara ile ilişkileri normalleştirme çabalarını reddetmesinin ardından isyancı örgütlere yeşil ışık yaktı. Elde edilen sonuç dikkate alındığında, bundan böyle Türkiye muhtemelen ülkedeki en etkili dış aktör olarak ortaya çıkacaktır
“Kara Cuma” dünyada şirketlerin satışlarını patlatarak kậrlarını artırdıkları bir kapitalist oyunun adı. Aynı zamanda halk açısından bir aldatmaca zira halk daha öncesinde şişirilmiş fiyatlardan büyük çapta yapılan indirimlere kanarak daha fazla tüketmeye yönlendiriliyor
MÜSİAD’ın asgari ücret önerisi iktidar bloğunun enflasyonla mücadele politikası ve beraberinde gelen mülksüzleştirme, kitlesel yoksullaştırma ve gelirin alt gelir gruplarından alınıp üst gelir gruplarına transferi projesi ile son derece uyumludur. Siyasal iktidarı arkasına almış olan sermaye sınıfı işçi sınıfına karşı belki de ülke tarihinde görülmemiş bir sınıf savaşını yürütüyor
© Tüm hakları saklıdır.